Çekiliyoruz, ama yaralar kapanacak mı?
Fuat 14 yıldır dağda. Anlatıyor: “Devletin bıraktığı yaralar duruyor. İster istemez soruyorsun; çekiliyoruz, ama bu yaralar, izler kapanacak mı? Neden çıktık dağa, şimdi neden iniyoruz? Kafalar öylesine kin ve nefret dolmuş ki… Biliyorum bunlar iki taraflı… Ve devlete olan güvensizliğimiz o kadar derine gidiyor ki…"
1999'da yeniydik, bu çekilme farklı
Devam ediyor: "Bu sefer çekilmeyle ilgili olarak 1999’a kıyasla daha ciddi bir durum var. 1999 çekilmesinde operasyon yemeyen grup kalmamıştı. Yeniydik, bilmiyorduk. Önderlik esaret altında, nasıl olacak bu iş, diyorduk. Bu sefer farklı. Çünkü çekilme sürecini bizzat önderlik yönlendiriyor.”
Kadın gerillalar bölgeyi etkiledi
Dağdaki kadınları soruyorum, anlatıyor: "Bölgenin etkilenmesi en çok kadın gerillalarla başladı. Bizim köyde, evde kalan kadınlar da, anneler de bundan etkilendi. Özgüven kazanmaya başladılar. Kadının özgürleşme meselesi yani… Gösteri oldu mu, serhildan oldu mu, kadınlarımız ön plana çıkmaya başladılar."
Asker 'terörist' de demez 'kokarca' derdi
Dağdan önce bir okul ve memleket hatırası: “Okula başladığımda, 'Kürt değil de keşke Türk çocuğu, öğretmen çocuğu olsaydım' dediğim zamanlar olmuştu… Kürtleri insandan saymazlardı. İlle de Türkleştireceklerdi. 'Türksün' ya da ‘Sen Kıro’sun’ derlerdi. Kürtlük hep alçaltılırdı. 1990'larda asker 'terörist' de demez 'kokarca' derdi…"
Irak Kürdistanı, Metina
bölgesinde bir PKK kampı
Çıkabildiğim en yüksek noktaya, Saddam diktası döneminden kalma bir karakol yıkıntısının üstüne çıkıyorum. Sıra sıra Kürdistan dağlarında, bu harika manzaranın önünde bir hatıra fotoğrafı çektiriyorum.
En arkada karlı doruklarıyla Tanin Dağları uzanıyor.
Orası sınırın ötesi, Türkiye.
Uludere, Beytüşşebap ve Çukurca’sıyla Şırnak ve Hakkari tarafları. Ya da PKK’nın, Kürtlerin deyişiyle Kuzey.
“Oraları, Türk sınır tepeleri” diyor beni gezdiren gerilla, “Tanin’in ön tarafında katliama uğrayan Roboski Köyü var. Normalde hızlı bir gerilla grubu bir gecede ulaşır oralara… Türk askeri, Türk sınırının dışında, Güney (Kuzey Irak) topraklarındadır. Çünkü eğer orayı tutmazsa, Şırnak-Hakkari anayolu denetimsiz kalır.”
Aşağıdaki yemyeşil vadinin içinden, dağların arasından Habur Suyu akıyor.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, 2008 yılı Şubat ayında, pek de başarılı geçmediği bilinen büyük kara operasyonu sırasında buralara kadar geldiğini söylüyor. Yerdeki tek tük konserve kutularını gösteriyor, “Bunlar Türk askerine ait” diyerek…
'Çekilmeyi hazmedebilmiş değiliz, ama…'
Geçen günlerde de duyduğum şu sözünün altını çiziyorum:
“Çekilmeyi hazmedebilmiş değiliz.”
Hemen arkasından da, “Ama önderliğin iradesine inandığımız için…” diye devam ediyor.
Sınır dışına ‘çekilme’yle ilgili olarak, 40-45 yaşlarında komutan konumundaki bir gerillanın şu sözlerini de not ediyorum:
“Yıllar yılı dağla kurulan bir duygudaşlık vardır. Silahla kurulan bir duygudaşlık vardır. Gerilla açısından dağ, zamanla onun evi, yurdu haline gelir. Gerilla kendi kimliğini bu coğrafyada kazanıyor. Onu besleyen bir kaynak haline geliyor dağ… O yüzden bir gün, ‘Hadi toparlanın, çekiliyoruz!’ deyince, yuvadan, evden ayrılma duygusu tomurcuklanıyor. Gözyaşı dökenler oluyor. Kolay değil.”
Bu zorlanma olayını, PKK silahlı unsurlarının en önemli komutanı olarak çekilmenin sorumluluğunu üstlenmiş olan Bahoz Erdal’ın ağzından da duymuştum, şöyle demişti:
“Dağdaki gerilla için kolay bir tercih değil. 1999’daki sınır dışına çekilmede de bunu yaşamıştık. Hem gerilla, hem halk gözyaşı dökmüştü. Dağ, bir sınırın ötesinde hayat tarzı haline geliyor gerilla için… Birçok unsur dağa bağlanıyor. Ayrıca Kürtlerle, köylülerle içiçe kurulan ilişkiler var. 1999’da çekilirken, sadece gerilla değil, ‘Bizi bu zalim devletin eline mi bırakıp gidiyorsunuz’ diyen Kürt köylüleri de gözyaşı dökmüştü."
'Asker bize 'terörist' de demez 'kokarca' derdi'
‘Gerilla noktası’nda ya da benim deyişle ‘PKK kampı’ndaki ceviz ağacının altında sabah vakti bir gerillayla sohbet ediyorum.
Adı Fuat. 43 yaşında. “Amed’den (Diyarbakır), Kulp’tanım” diyor. 1999’da çekilme başlarken dağa çıkıyor. Çekilmeyle birlikte kendi gerilla grubu Hakurk, Kandil taraflarına gidiyor.
Babası hayvan tüccarıymış, kendisi de işsiz güçsüz takılanlardan. 29 yaşındaymış dağa çıktığında. Annesi çok üzülmüş…
Fotoğraf çektirmek istemiyor.
Ortaokuldan terk, diyor tahsil durumunu sorunca. Şöyle anlatıyor okulla ilişkisini de:
“Kulp’ta yatılı bölge okuluna gittim. Bir Kürt olarak asimilasyon, Türkleştirme nedir o zaman anlamaya başladım. 12 Eylül darbesi olduğunda çocuktum. Askeri idare, 1982 yılında hocalarımızı içeri attı, görevden aldı, onları yumuşak buldukları için… Yeni gelen hocalar sertti bize karşı, özellikle Kürtçe konusunda…”
Şöyle devam ediyor Fuat:
“1982, 1983’tü. Okulu aynı zamanda kışla yaptılar. Komando piyade gelip yerleşti. Bölge Kırmanç’tır. Ben Zaza olduğum için çocuklar arasında da bir dışlanmayı zaten yaşıyordum. Okula başlayınca, bu sefer ‘Türkleştirme’yle karşılaştım. Kürtçe konuşana ceza veriliyordu okulda…”
Altı yıl sonra okulu terk etmiş Fuat.
O yılları şöyle anlatıyor:
“Kürt Solu, DDK, Özgürlük Yolu, KUK vardı. Sonra Apocular adı öğrenciler arasında yayılmaya başladı. Talebeler de denirdi onlar için… Önce şehirde onlara yardımcı olmaya başladım, 1999’da da katıldım PKK’ye…”
Katılma sürecini şöyle anlatıyor:
“1990’ların başıydı. Lice-Kulp-Hani üçgeninde köyler zorla boşaltılmaya başlandı. Siirt, Pervari, Botan’dan itibaren bölgenin insansızlaştırılması… Köy operasyonlarında yaşadıklarımız… Gerilla cenazelerine yapılan saygısızlıklar… O zamanlar asker bize, Kürt köylülerine terörist de demezdi, kokarca derdi. Diyarbakır’dan Kulp’a giderken adım başı olan kontrol noktalarında asker tarafından, polis tarafından devamlı sorgulanırdık, illallah derdik, insanlığımızdan utanırdık.”
Ailesinden söz ediyor:
“Dağa çıkanlar arasında amca oğullarım vardı. Biri dağda şehit oldu, diğeri faili meçhul cinayete kurban gitti.”
'Bu seferki çekilme 1999'dan farklı'
Fuat, çekilme konusunda şunları söylüyor:
“Bu sefer çekilmeyle ilgili olarak 1999’a kıyasla daha ciddi bir durum var. 1999 yılı çekilmesinde operasyon yemeyen grup kalmamıştı. 500’ün üstünde şehit, esir vermiştik. Yeniydik, bilmiyorduk. Önderlik esaret altında, nasıl olacak bu iş diyorduk. Bu sefer farklı. Çünkü çekilme sürecini bizzat önderlik yönlendiriyor.”
Hemen arkasından ekliyor Fuat:
“Ama burası Ortadoğu. Dengeler her an değişebilir, her an her şey olabilir.”
Klasik soru onun da ağzında:
“Neden çıktık dağa, şimdi neden iniyoruz?”
Ailesinden söz ediyor:
“14 yıldır bir defa, o da abimle telefonda konuştum, hepsi o kadar… Annem, eski klasik Kürt kadınıydı. Bizimle bile konuşmazdı. Üç kız, beş erkek kardeştik. Evin hakimi nenemdi, otoriter olan oydu.”
'Bölgenin etkilenmesi
en çok kadın gerillalarla başladı'
Ben konuyu kadın gerillalara getiriyorum. Kadınların dağa çıkmaya başlamasının PKK açısından önemini soruyorum.
Yanıtın özeti şöyle:
“Bölgenin etkilenmesi en çok kadın gerillalarla başladı. Bizim köyde, evde kalan kadınlar da, anneler de bundan etkilendi. Özgüven kazanmaya başladılar. Kadının özgürleşme meselesi yani… Gösteri oldu mu, serhildan oldu mu, kadınlarımız ön plana çıkmaya başladılar.”
Tekrar çocukluğuna dönüyor Fuat:
“Okula başladığım zaman, anımsıyorum, Kürt değil de keşke Türk çocuğu olsaydım, keşke öğretmen çocuğu olsaydım, dediğim zamanlar olmuştu kendi kendime… Kürtleri insandan saymazlardı. İlle de Türkleştireceklerdi. ‘Ben Kürdüm, hayır Türksün!’ ya da ‘Sen Kıro’sun!’ derlerdi. Kürtlük hep alçaltılırdı.”
Devam ediyor Fuat:
“Devletin bırakmış olduğu yaralar, izler duruyor. Bütün bunları yaşadıktan sonra, şimdi ister istemez kendi kendine soruyorsun: Ne olacak şimdi? Bütün bu yaralar, izler kapanacak mı? Düzelecek mi bütün bunlar?”
Şu sözler de Fuat’ın:
“Kafalar öylesine kin ve nefret dolmuş ki… Biliyorum bunlar iki taraflı, karşılıklı… Ve devlete olan güvensizliğimiz o kadar derine gidiyor ki…”
Yaşı 40’ı devirmiş, 14 yıldır dağda olan Fuat’ın duygu ve düşünceleri böyle. Barış konusunda ciddi olanlar ister Ankara’da, ister Kandil’de, ister İmralı’da olsunlar, barış sürecini çok boyutlu düşünüp taşınmak zorundalar.
Kürtçe konuşma korkusu
Dağların arasında, ıssız yollarda nöbet yerine gitmekte olan iki gerillaya rastlıyoruz. Yan yana, konuşa konuşa yürüyorlar.
Sakallı olanı Elazığ’dan.
Önce Atatürk Üniversitesi’ne, sonra Mustafa Kemal Üniversitesi’ne gitmiş, ama bitirmemiş.
Neden dağ, sorusuna yanıtı:
“Anamın babamın Kürtçe konuşma korkusunu hatırlıyorum. Ve babamın o hiç bitmeyen işini kaybetme korkusunu… İşte bunlar ve kimliğimin inkarı nedeniye dağa çıktım bir gün…”
Diğeri, Siirt’ten.
Harran Üniversitesi’nde okumuş bir süre. Üniversitedeyken PKK ile temas gelmiş, hapse atılmış, çıkınca da doğru dağa gitmiş…
Çekilme süreci konusunda ne olup bittiğini de daha çok radyodan dinliyorlarmış…
Daha fazla konuşmak istemiyorlar, yoldan sapıp ağaçların, yeşilliklerin arasından yitip gidiyorlar.
Çekilme Günlüğü’nün altıncısı yarın…
Twitter: @HSNCML
__________________________________________________________________________
Hasan Cemal'in Çekilme Günlüğü:
-
Bu yıl bahar bitmek bilmemiş, yağmur altında dağa tırmanıyoruz!
-
Kadın gerilla Savuşka’nın burukluğu: Yine çekiliyorsun yurdundan, niye peki!
-
İkinci grup da döndü, soru aynı; AKP demokrasi açılımı yapacak mı?
-
Parisli Agit evine dönebilecek mi?