Geç kalmışım. 2012’de çekilmiş ödüllü film: Zerre. Türkiye sineması için mühim yeri var. O bir, içi dolu turşucuk…
Zerreler kâinat olurken sahne açıldı.
‘İdarelik, ne iş olsa yaparım işte…’
Bir kap yemek ve bir hırka… Zeynep (Jale Arıkan*)… Tarlabaşı’nda yaşıyor. Sürekli burnu kanıyor. Kapüşonun tek düğmesi çıkık... Boynunda evin anahtarı var.
Engelli kızı Gülçin’e “çikola” alıyor. Lokantadan -gece olunca- atılacak yemekler ile yaşıyor / yaşatıyor ailesini.
Borç aldığı 20 lirayı 30 lira olarak geri veren biri.
Vakti geldiğinde sigorta yapmak yerine işten attılar onu.
‘Yani tek odalı bir yer de olabilir küçük falan…’
Isıtıcı yanda açık, öyle, uyuyorlar bir göz evde, yan yana…
İçtikleri çorba bir kepçe… Masa örtüsü, gazete kâğıtlarından…
Ev sahibi: Ne para veriyorsun, ne evden çıkıyorsun, git kendini sat, bana ne!
Annesi: Şu belediyeye girsen… Sen de hiç uğraşmıyorsun ki…
Evin reisi Zeynep ve nasıl da didiniyor oysaki…
‘Hepsi aynı kokuyor teyze…’
Bir yandan lavanta zerreleri satıyor 1 liraya. Belediye satmasını engelliyormuş.
Diğer yandan, isteği belediyede işe girmek…
Leğen
İçinde çamaşır yıkandı.
İçinde çocuk yıkandı.
Otobüste uyuyan kadının açık kalmış ağzı…
Kokan yastıklar, fırıldak fareler… Gerçekti…
Tuncel Kurtiz demiş ki: “Yılmaz Güney bu filmi görse çok heyecanlanırdı.”
İşçisin sen işçi kal!
İlk fırsatta diğerini ezen insanlar…
“N’apıcan, yarısını verseler bile herkes çalışır” çaresizliği…
Haftalığı 90 liraya itile kakıla Trakya’ya götürülen işçiler…
Dolap kapağına vurarak uyandırılan kadınlar…
“Ne boka getirdiniz lan bunları” diyerek insanlardan söz eden amirler...
Ve görevi hızlıca yerine getirmek… Tek sıra hâlinde yürümek... Nizam denen o kahır…
Sinematografik bal
Zeynep’in yansımasını yerde / suda gördüğümüz an…
Dublöre giren iğnenin, damarda kat ettiği yol...
Dev şehrin yutmaya çalıştığı Zeynep’in, Antonioni’ye selam çakması…**
Filmin rengi topraktan…
Bir sürü evin ışığı vardı. Bir sürü zerre…
Uçuşan tozlar…
Televizyondaki horoz dövüşü…
Film bana hayatımı sorgulattı mı? Sorgulattı.
“Nasıl yaşıyorum, nasıl yaşıyorsun, nasıl yaşıyor” dedirtti mi? Dedirtti.
Özay Fecht’in*** cümleleri beynime kazındı mı? Kazındı.
- Evden uzaktasın, kim görecek?
- İşçi başlarıyla tanışman lazım…
“Vay ibne!”
Remzi’nin kapıyla konuşurken ettiği küfür… Ve küfürlerin ötekileştirdikleri…
Pencere önüne asılı çamaşırların ardından görünüyor havai fişekler. Ve hep yanı başımızda patlıyor!
Yönetmen Erdem Tepegöz’e teşekkürlerimle…
Ataerkil ve kapitalist sistemi estetikleştirmediği için…
Engellilerin temsiline yer verdiği için…
Kadını merkeze aldığı için…
Türkiye’den zerre uzaklaşınca…
İşçilerin hangi şartlarda çalıştığını, ürettikleri giysilerin etiketlerine yazmışlar. Şurada…
__________________________________________
* Jale Arıkan döktürmüş. Filmi, kesesinde taşıyan güzelim kanguru gibi. Sahici oyunculuk ne güzel şey.
** Michelangelo Antonioni’nin filmlerinde mekân, karakter olur. Dev şehir, zerre insanı yutar. Kişi yalnızdır. Şehir devasa. Öyle yürüdü Zeynep yollarda…
*** Özay Fecht tam bir çılgın! Rolünü icrası ve kamera arkası duruşu, şahane tezat: https://www.youtube.com/watch?v=-5OA5sndMzw (Bu videonun -kamera arkası- sonunda şarkı söylüyor.)