“Anneliği reddeden kadın eksiktir, yarımdır” dediniz.
Ben “serilip serpilirken” de “Kollarını ört, bacaklarını açarak oturma” demişti temsilcileriniz.
Sonra “Çay getir” dediler. Sonra da “Bu bardaklar boşaldı, bunları götür, doldur öyle getir” dediler. Küçüktüm, bunu “sevimli” bir şey sanıp güldüler. “Hanım kızım” diyerek süslediler meşrulaştırmak için hatta.
Sonra evlenince “Soyadını değiştireceksin, adını, alışkanlığını bize ver, çünkü artık bizim malımızsın, seni şöyle güzelce bir damgalayalım” dediler. Hem de bunu -en tehlikeli araçla- “gönüllülükle” yaptırdılar.
“İşe gitme, çocuk doğur, onlara bak, ev içine hapsol, yurt dışına zaten çıkma, yeni dünyalar aman ha keşfetme, yemek kokuları arasında defalarca aynı çekmeceleri yerleştir, çürü, oracıkta ölüver” de diyen oldu.
Bu sırada, memelerimiz büyük diye kambur durduk; çünkü laf attınız! Taksiye bindik, trafikte durunca mastürbasyon yaptınız aynadan yüzümüze baka baka; ve şortumuz kısa diye bizi suçladınız. Sonra da “Bacım, yanlış anladın” deyip tecavüz ettiniz!
Bizi, ihtiyaçlarınızı gidermek için kullanabileceğiniz “nesneler” olarak gördünüz.
Ne yapmamız gerektiğini söyleyip durdunuz!
Bırakın iş dünyasında başarılı olan kadının anne olmayınca eksik bulunmasını, hiçbir insan yap(a)madığı bir şey yüzünden eksik değildir.
Biz olduğumuz gibi tamız. Çocuklu ya da çocuksuz, kocalı ya da kocasız.
İnsanlar olarak, hayvanlar olarak, doğa olarak iyiyiz biz.
Peki ya siz iyi misiniz?
Böyle laflar üfürdüğünüz için kullandığınız “eksiklik” kelimesini size ayrıca iade ediyorum.
Doğurun. Üreyin. Sonra o yavrulara bakmaktan başınızı kaldıramayın. Helak olun. Üç kuruşu bir araya getirebilirseniz haftasonu ancak bir pikniğe gidebilin. Ufkunuz açılmasın. Dört duvar arasında yeni bir nesil üretin. Onlar da üreyip diğerlerini yetiştirsin. Bu döngü sürsün. Böylece, insanlar üremekle meşgul olsun; size hesap soran olmasın!
Eşcinsellere de zaten, tam da bu yüzden, üreme fetişinizi durdurdukları için düşman değil misiniz?
Bu arada bizim kuşağın anneleri çıldırdı; bundan haberiniz var mı?
Sürekli saçlarını süpürge etmekten, kocalarının rezaletini göğüslemekten bitkin düştüler ve şu an aynı şeyleri anlatıp duruyorlar. Tozsuz sehpaların tozunu alıyorlar. Temiz perdeleri yıkayıp durulayıp yeniden asıyorlar. Ve o veletler büyüdüğünde, evden uçtuklarında ne halt edeceklerini bilemiyorlar. Nasıldır o bağımlılığın verdiği zarar, hem de tüm aileye, siz bunu bilir misiniz?
Öylesine hastalıklı, öylesine kokuşmuş bu düzeni korumak için üremeyi savunmanıza şaşırmıyorum; ama biliyor musunuz, bizim kuşak anneler, yorgun düştükten sonra bile bize öyle iyi örnek oldular ki, “Kızım benim yaşadıklarımı yaşamasın, okusun, ayakları üzerinde dursun, parasını kazansın, kocası işkence yaparsa kaçıp gidecek özgüveni, az da olsa kendisinin olan geliri olsun” diye helak oldular. Çözüm yine sizden gelmedi!
Siz, istediğiniz kadar bizim özgüvenimizi yerle bir etmeye çalışın, bizi evin içine tıkmaya çalışın, size ve çocuklarınıza hizmetkâr addedin; biz kendi hayatlarımıza sahip çıkmayı seçiyoruz!
Bu arada, söylediğiniz gibi, zarif, estetik, süs bebeği değiliz. Kanlı canlı insanız. Bazen pis bazen pamuğuz. Yaşıyoruz çünkü. Hayatın içindeyiz. Aktifiz. Yaşamak bunu gerektirir. Çamurlara da girip çıkmayı gerektirir.
Biz erkekleri, öyle demişsiniz, hasım ya da rakip görmüyoruz. Heteroseksüel kadınlar için diyeyim, erkekleri, hayatı birlikte göğüsleyeceğimiz dostlarımız olarak görüyoruz. Onlarla birlikte gülelim, iyi olalım, istiyoruz. Dünyamızı bebek bezinden öteye de taşıyalım, istiyoruz.
Sorarım size, anne olmamızla neden bu kadar ilgilisiniz? Çocukları çimenlere salarsak orada hop diye büyürler mi sanıyorsunuz? Sonra da bol bol askerleriniz olur, değil mi? Seçmece üçer beşer alır, dilediğiniz yere gönderirsiniz; ölürler ve sonra da ateş düştüğü yeri yakar, öyle değil mi?
İnsan hayatı bu.
Ve en ucuz mutluluk ev içine tıkılı insan mutluluğu, değil mi? Böylece yaptıklarınızı sorgulayacak aklı selim kalmayacak etrafta, değil mi? En az üç olduğunu varsayarak, bebek pışpışlamaktan yorgun düşmüş insanlar, Allah aşkına neye itiraz edebilir? Yaptığınız hangi uygunsuzlukları eleştirmek için kendinde güç bulabilir? Ayrıca, “Aman yavrularım annesiz, babasız büyümesin” diye iyice pasifleşmez mi? İstisnalar elbette vardır; ama bu sistem buna hizmet ediyor. Ülkemizin güzelim insanlarına, layık gördüğünüz yaşam standardı bu mudur? Üniversite mezunlarının bile neredeyse asgari ücretle çalışıp dört kişi bir göz evde yaşadığı bu topraklarda, hatırlatırım, yurttaşların refahını düşünmek üremekten geçmiyor! Peki o zaman, üstünüze düşeni yapmaya ne dersiniz?
Bu arada teknololojik imkânlar da, söylediğiniz üzere, elverişli değil. Şirketlerin hiç birinde doğru düzgün kreş bile yok! Duydunuz mu? Genelleme yapmadan, eveleyip gevelemeden net bir şekilde şirketlerde olmayan kreşlerden bahsederek mesela, iletişim kurmaya başlayabilir misiniz?
Çalışmayan kadın, kocasının eline bakar; ve bundan kötüsü yoktur. Her para isteyişinde boynunu büker. Kim olsa öyle yapmaz mı? Çocukları, o anneyi, öyle görür ve büyür. Sonra da süklüm püklüm bir toplum oluruz; işte tam da böyle.
Bütün bunları, “Fedakâr Türk anası, kutsal tacımızdır” başlığı altında, şöyle bir sırt sıvazlayıp yapmıyor musunuz bir de! Düşünsenize, biri size ömür boyu “kutsal” diyecek, siz de gülümseyeceksiniz; ve karşılığında bütün bir ömür gidecek elden! Ayda iki gram bisküvi yardımı yapıyorsunuz; ve size kötü bir haberim var, o “destek” ile sağlam bireyler yetiştiremeyiz korkarım!
Not 1: “Gündem değiştirmek için ortaya bu meseleleri attılar, tav olmayın” tartışmacılarına sözüm var: Kadın bedeni üzerinden yapılan siyaset -gündem değişikliğine neden olsa da- acıdır, önemlidir, ciddiye alınması gerekir. Ayrıca bu da gündemdir! Hayatımızı ilk elden etkiliyor çünkü, anlıyor musunuz? Kürtaja giden kadının, yasaklar olduğu için, kötü koşullardaki uygulamalar yüzünden masadan kalkamadığı oluyor.
Not 2: Anneciğinize şöyle bir bakın! Muallaktaysanız ve onun gibi olmak istiyorsanız doğurmayı bir kez daha düşünün. Yaşamınıza dokunmayan “yüce” seslere değil, gerçek referanslarınza bakın arkadaşlarım, öyle karar verin.
Not 3: “Çok çocuk politikasının en sakıncalı yönü dar gelirli ailelerin çocuklarına sağlıklı bir büyüme olanağı ve iyi eğitim alma fırsatı sağlamakta zorlanacak olmasıdır.”
Not 4: #KadınlığınTanımı başlığı altında siz de tepkinizi paylaşabilirsiniz.