20 Mart 2015

Sert yaşam formları: Hangi esas duruş?

Yapıların önünde illa ki sembolik bir şey olacaksa sevişen insanlar olsun! Ha!? Olmuyor mu öyle?

- Dolmabahçe Sarayı’nın önündeki askerler orada ne yapıyor?

- Asker değil onlar, polis...

- Neden oradalar? Niye o hâlde duruyorlar?

- Neden durmasınlar?

- Kime ne yararı var bunun?

- Görüntü…

- Neyin görüntüsü?

Deprem olduğunda televizyonun alt köşesinde ölü, yaralı sayısı reyting ritmiyle artar:

Yaralı sayısı 250'ye  ulaştı sayın seyirciler…”

Rakamlara karşı duyarsızlık başlar. 250  kişi ve çevresindekiler… (Patlıcanın kilosu iki lira der gibi...) Etkisi silinir. Matematiksel bir haberdar olma hâli devam eder.

Ta-taam! Ve işte! Duyarsızlaşma başladı...

Telefonda konuşulur: “Hı hı, evet cicikom 350 olmuş sayı...” Dokunuşu bu kadar oluverir, evet...

Savaşlar, cinayetler…

Kesmiş, vurmuş, kırmış, morartmış, bozmuş, kilitlemiş, dövmüş, itmiş, çekmiş, atmış, ezmiş, yolmuş, delmiş, delirmiş, sığınmış, haykırmış…

Sarayın önündeki asker-polisler, kanıksanmış haberler gibi avaz avaz bağırmasa da, gözlerimizin önüne serpiştirilmiş bir hatırlatıcı...

Sıradan bir günü her zaman kırıyor.

Kanıksanmış ve tam da bu yüzden aklımın / kalbimin bir türlü kabul edemediği bir kare...

 

Şehir efsaneleri:

 

- Ay! Sağa kaysana... Fotoğrafta çıkmıyorlar!

- Affedersiniz bunlar gerçek mi?

- Saygı duymak gerek ne de olsa düzen simgesi…

- Kas gevşetici iğnelerle ayakta duruyorlarmış…

- Terlerini bile arkadaşları siliyormuş…

- Gönüllülükle yapıyorlar!

- Göz kapaklarına damla damlatıyorlarmış, kırpmasınlar diye…

- Ya sinek konarsa?

- Konuşmak, gülümsemek? Tabii ki yasak!

- Bir tür heykel gibiler… Ne hoş!

- En uzun boylularını seçiyorlarmış…

- On iki saat öylece duramazlar; bu mümkün değil!

- 60 dakika denesene sen durmayı…

- Çok gurur verici!

- Zanlının hedefinin saray önünde bekleyen askerler olduğu iddia ediliyor.

 

Az biraz araştırınca şunlarla karşılaşıyorum:

 

“Şarkta bir ilde 12 saat aralıksız nöbet tutuyorum. Temel ihtiyaçlarımı bile karşılayamıyorum. İhtiyaç molası için telsizle bilgi verip görev yerimden beş dakika ayrılabiliyorum. Oldukça zor şartlarda çalışmaktayım. Sizce bir memur bu şekilde çalışabilir mi?”

 

“12, belki 13 saat bir metrekarelik noktada nöbet tutuyorum. Noktalar soğuk alıyor. Isınmıyor. Oturmaktan yarımızda hemoroid, diğer yarımızda kıl dönmesi oldu.”

 

“Arkadaşım bir konsolosluktan diğerine tuvalete gitti. Aradaki mesafe elli metre… Bölgedeki koruma şube müdürü ‘yerinde yok’ diye tutanak tuttu. İki ay stres çekti arkadaşım. Sonra doğal ihtiyaç dendi. Uyarı almadı.”

 

“İki seneye yakın çalıştım bu şekilde ve sağlığımı kaybettim. Şimdi ise başka bir kuruma geçmenin yollarını arıyorum.”

 

Adına “saygı nöbeti” ya da “nokta nöbeti” denen* ve her gördüğümde öylece kalakaldığım bu sert görüntü… İnsan bedeninin böylesine kullanımı…** Ayaklar-bacaklar belli açıda… Silahlı… Hareketsiz… (Pardon, işleyen beden ışıldıyor muydu?) Küp şeklinde bir camın içinde duruyorlar.*** İnciniyorum...

 

Osho’ya takılıyor gözüm:

“Asırlardır askerlerin cinsel ilişki kurmasına izin verilmediğini biliyor musun? Niçin? Çünkü şayet askerlerin cinsel ilişkisine izin verilirse onlarda yeterince öfke, yeterince saldırganlık birikmez. Onların cinsellikleri serbest kalır, yumuşarlar ve yumuşamış bir kimse savaşamaz.”

  

Öyle bir dünya istiyorum ki, yapıların önünde illa ki sembolik bir şey olacaksa sevişen**** insanlardan oluşsun bu!

 Efendim? Ne dediniz? Ha!? Olmuyor mu öyle?

 

_______________________________________

 

* Bir an düşündüm de ofiste tüm gün oturduğum sandalye de acaba benim kilitlendiğim nokta mı? Benim nokta nöbetim mi? Benim fanusum / kavanozum / akvaryumum mu? (Bu karelerin hepsi birbiri ile bağlantılı değil de nedir şimdi?)

 

** Rasyonel adam dedi ki: “Bu bir görev. Yarın işyerine pijama ile gel o zaman. Neden gelmiyorsun?”

 

*** Sarayın önüne 3D asker görüntüsü yansıtma önerisinde tıkandık. Hem işsiz kalabilirler; hem de diğer ülkelere verilecek olan “askerimiz 3D yansıtılmış görüntüden oluşur” mesajı, mevcut imajı bozuyor. (Buna izin vermezler pampa!)

 

**** Çiçek çocukları hatırladım bir an.

 

Yazarın Diğer Yazıları

İran’ın cesur kadınları: Jin, Jiyan, Azadi!

Çoğu İranlı temel özgürlükler ve demokrasi uğruna canını feda etti

Mad Pride ya da ‘Delilerin’ Onur Yürüyüşü

Mad Pride’ın amacı stigma ile mücadele etmek, ‘delilerin’ haklarını savunmak, çeşitli politikalara etki etmek, beraberce güçlenmek, bazen biraz eğlenmek ve misal ‘psikopat’, ‘manyak’, ‘şizo’, ‘deli misin nesin’ demeden önce bir kez daha düşünmeyi hatırlatmak

LGBTİQA+ hakları insan haklarıdır!

Kendimiz dışındaki insanların var oluşlarını öldürmeye yeltenmekle övün(e)memeliyiz, bundan olsa olsa utanç duyulur.