Saksafon çalmayın. Onun sizi çalmasına izin verin.
Charlie Parker
Şimdi bir odaya girseydim ve orada saksafon çalınmakta olsaydı muhtemelen bu, buraya yazmaktan daha iyi anlatırdı meramımı. Dinlerdim. Düşlerdim. Yaklaşırdım. Uzaklaşırdım. Belki ağlardım ya da gülümserdim. Öylece bakardım. Hissederdim. İmrenirdim. Dans ederdim. Bu duygulara vesile olan müzisyenlerden biri Tamer Temel ile albümleri Serbest Düşüş hakkında konuştuk.
Serkan Özyılmaz, Eylül Biçer, Matt Hall, Volkan Öktem ve Tamer Temel nasıl bir araya geldi?
Uzun zamandır beraber çaldığımız arkadaşlarım hepsi, çoğunlukta Mitanni’de hemen hemen her ay bu projeyi çalıyoruz, dolayısıyla parçaların hazır olduğunu düşündüğümüzde kayda girdik. Serkan Özyılmaz, örneğin, parçaların anlatmak istediği hale büyük katkılar sunan ve aynı zamanda kendi kişiliğini de bu müziğin içinde ifade etme becerisine sahip çok büyük bir müzisyen. Volkan Öktem büyük tecrübesini ve becerisini aktardı albümdeki parçalara, albüm öncesi konserlerde ve kayıtta sabırla ve özenle aklımızdaki müziği ortaya çıkarmak adına çok büyük bir katkı sağladı. Eylül Biçer ekibin en genç üyesi, uzun zamandır beraber çalıyoruz ve o da her geçen gün daha çok katkıda bulunuyor. Matt Hall, başka platformlarda da anlatmaya çalıştığım gibi bu projenin olmazsa olmazlarından; dolayısıyla müziğin ortaya çıkmasında bu insanların payı çok büyük.
Salgado’nun Gördüğü’nde kontrabas solo var, en başta, sonra ormanda gezintiye çıkıyoruz sanki. Nasıl çıktı o şarkı? Kim bu Salgado?
Sebastião Salgado Brezilyalı bir fotoğraf sanatçısı, Toprağın Tuzu isimli belgeseli izledikten sonra parçaya bu ismi vermeyi düşündüm. Parçada değişen bölümler var dediğin gibi. Salgado sanki hem cehennemi hem cenneti görmüş gibi geldi bana bu dünyada. Parçadaki bölümler de biraz bu farklı dünyaları simgeliyor gibi. Dolayısıyla görsel ve belki duygusal bir görüntü yaratmaya çalışıyoruz bu parçada. Umarım Salgado’nun duymayı da isteyebileceği bir müzik yapabilmişizdir.
Yaptığınız müziği disiplinlerarası sunmayı düşünüyor musunuz? Filmde, tiyatroda, sergide yani gig’lerin dışında/yanında müziğinizi, bu alanlarda da paylaşmak nasıl olur?
Çok güzel olur sanırım disiplinlerarası bir üretimde bulunmak. Bir arkadaşımla beraber bir film müziği yapacağız, bu anlamda umarım güzel bir birliktelik olur. Ayrıca canlı performanslarda farklı disiplinleri kullanmak harika olur tabii, önümüzdeki dönemde sanırım böyle bir şeyler olacak. (Gülümsüyor)
Avrupa Caz Festivali kapsamında kazandığınız burs ile İtalya'da Siena Masterclass Programı’na katılmak nasıl bir deneyimdi?
Çok güzel bir deneyimdi gerçekten. Hem eğitimin kalitesi hem de atmosfer açısından çok faydalı oldu benim için.
Bentham’ın 1975 yılında tasarladığı hapishane inşa modeline bir atıf mı Panoptikon?
Evet, bir hapisane Panoptikon, ve bu modele bir atıf bu parça, gözetim toplumuna da tabii. Sistemin, modernitenin Panoptikon modelini günlük hayata nasıl uyguladığını ve bunun insanlar arasındaki ilişkilere bile nasıl tezahür ettiğini de göz önüne alarak kendi içimizdeki Panoptikon’lara da gönderme biraz.
Albüme adını veren Serbest Düşüş’lerden yaşadınız mı?
Albümdeki Serbest Düşüş, daha çok toplumsal olarak bulunduğumuz durumu simgeliyor benim için. Kişisel düşüşler de yaşıyoruz tabii hepimiz zaman zaman. Ne kadar zamandır olduğunu bile unuttuğumuz karanlık ve zor zamanlarda yaşıyoruz. Frenleri patlamış son hız yokuş aşağı gidiyormuşuz gibi geliyor insana, nereye çarpıp nasıl duracağız bilemiyorum tabii. Belki bu anlamda kendi üzerimize düşenleri hem etik hem estetik açıdan oturup biraz düşünmemiz gerekiyor sanki.
Bundan önceki Bir Kedi Kara albümünüzün 12 Eylül’de çıkması tesadüf müydü?
Sanırım tesadüf. Özellikle planlamadık yani. O kadar çok kara gün var ki toplumsal takvimimizde, bir şey yapsanız illa ki birine denk gelmeniz çok olası. (Gülümsüyor)
Bir Kedi Kara’da Mitanni diye şarkı var. Mitanni’ye mi yaptınız? Tescilli Mark’a da Mark Turner için miydi? Sahnedeki diyalog, albümle birlikte, yani taşınabilir bir nesne olarak CD’ler üzerinden devam ediyor galiba atıflarla. İşin güzel yanlarından biri de bu belki. Ne dersiniz?
Evet, albümdeki Mitanni, serbest doğaçlama bir parça ve sıklıkla çaldığımız Mitanni’ye ithaf.
Tescilli Mark’a da Mark Turner’a. Evet, sahnede oluşturduğumuz diyalogları albümlerde yakalamaya çalışıyoruz. Bu anlamda tespitleriniz doğru sanırım. Sevdiğimiz yerler veya insanlara göndermeler yoluyla selam vermek güzel bir duygu benim için.
Üniversitede Caz Programı’nda ders vermek nasıl bir deneyim? Öğrencilerinize sık sık tekrarladığınız cümleler var mı? Aslında İktisat okumuştunuz değil mi üniversitede?
Bahçeşehir Üniversitesi’ndeki program gayet güzel gidiyor. Derslerde her öğrenciyle ayrı ayrı ilgilenip, durumuna göre çözümler ve tavsiyeler üretmek gerekiyor. Elimden geleni yapıyorum. Tekrar ettiğim cümleler oluyordur mutlaka, onlara bir sorayım. (Gülümsüyor) ‘Çok çalışmamız gerekiyor’ diye sürekli hem kendime hem öğrencilerime çokça tekrar ettiğim bir cümle olabilir tabii. Evet, iktisat okudum, okudum sayılmaz aslında okulu bitirdim sadece. (Gülümsüyor)
Tenor saksafonu biraz araştırınca karşıma çıkan isimler Chu Berry, Bud Freeman, Coleman Hawkins, Eddie Miller, Vido Musso, Charlie Ventura, Tex Beneke, Dexter Gordon, John Coltrane, Sonny Rollins, Lester Young, Wayne Shorter, Stan Getz, Flip Phillips…
Çok fazla isim var gerçekten, saymakla bitmez. Caz geleneği içinde çok güçlü ve öncü enstrümanlardan biri tenor saksafon. Sürekli hem eskiyi iyi bilen hem de daha ileri anlayışlar üreten çok fazla insan var. Birini söylesem diğerinin hatrı kalır.
Size ait ilk saksafonunuz ne zaman oldu? O anı hatırlıyor musunuz?
O anı hatırlamıyorum tam olarak tabii, dönemi hatırlıyorum. On yedi, on sekiz yaşlarındaydım sanırım. Bir daha da bırakmadım tabii.
Peki cazla nasıl tanıştınız ilk?
Gitar çalıyordum o zamanlar, sonra etrafımda caz çalanlar vardı, ilk arkadaşlarımdan edinmiştim albümleri, sonra olaylar gelişti tabii. (Gülümsüyor)
Scat solo yapmak isteyen şarkıcılara “Bol bol saksafon dinleyin” diyorlar. Ne dersiniz? Başka ne yapmalı?
Belki de saksafon çalanlara bol bol vokal dinleyin demek… (Gülümsüyor)
İyi bir dinleyici nasıl olur?
Sanırım iyi bir dinleyici, sadece sevdiği, zaten ona iyi gelen müzikleri dinlemenin yanında, daha araştırmacı, mümkün olduğunca farklı müzikleri de dinleyip bu yolda kendini ve zevkini de ilerletebilir.
Sırası ile Barcelona, vibrafonlu albüm Bir Kedi Kara ve Serbest Düşüş albümlerinizin, Kieslowski’nin üçlemesi gibi geldiği oluyor mu? Ya da ilk albümden bugüne neler değişti?
Böyle bir üçleme demek biraz iddialı olur sanırım, böyle bir planla yola çıkmadığım için. Müzik yazma anlamında kendimi geliştirme çabası hep devam ediyor tabii, albümlerde bu değişim ve belki gelişimden söz etmek mümkün olabilir sanırım.
Saksafon çalanlara “Fa diyezden çalalım mı” dediklerinde yüzleri mi düşermiş? Neden?
Bütün tonları çalışmak gerek tabii, yeterince çalışınca her hangi bir ton yüzünden yüzü düşmez sanırım insanın. (Gülümsüyor)
Türkiye’de son dönem yaşanan olaylar sebebi ile konserler iptal ediliyor. Neler düşünüyor/hissediyorsunuz?
Toplumsal olarak zor zamanlardan geçiyoruz. Müzik camiasının bundan etkilenmemesi mümkün değil tabii. Büyük bir kısmına eğlence gözüyle bakıldığı için ki bu da bir bakıma çok yanlış sayılmaz, müzik endüstrisi içindeki çoğu etkinlik eğlence amaçlı, konser iptalleri kaçınılmaz oluyor. Bizim yaptıklarımız daha farklı biraz sanırım, dolayısıyla zaten bu olaylardan etkilendiklerimizi yansıtmaya ve kendimizi ifade etmeye çalışıyoruz. Elimizden geldiğince de yapmaya devam edeceğiz.
İlk klip neden Dram** oldu?
Özellikle bir sebebi yok aslında. Stüdyodayken arkadaşımız Yalım Akın çekim yapıyordu ‘Bir parçayı tamamen kaydedelim’ dedi. Biz de o anda bu parçayı seçtik.
“Siyahi biri Türk Sanat Müziği okuduğunda sonuç nasıl olursa, senin öğreneceğin/yapmayı deneyeceğin caz da ona benzer” diyenler var. Bu konuda siz ne dersiniz?
Çok uzun bir konu bu tabii; ama doğru bir yaklaşım olduğunu söylemem zor. Tabii ki caz Afro-Amerikan kökenli bir müzik ama kullandığı dil itibariyle Avrupa klasik müziğinin elementlerini kullanması vasıtasıyla etnik bir müziğin daha evrensel bir tarza dönüşmüş olması ve bir anlatım biçimine dönüşmesi açısından diğer etnik müziklerden biraz ayrılıyor. Dolayısıyla zaten birine ‘Şu müziği yapmaya çalışma’ demek başlı başına sakıncalı zaten, bir de caz dediğimiz müzik bir ifade şekli haline gelebilmiş bir müzik. Böyle bakınca da yeterince çalışılırsa kendini ve belki yaşadığın coğrafyaya ait özellikleri ve dertleri caz müziğinin getirdiği anlayış ve olanaklar ile ifade edebilmek mümkün bence.
Sıradaki konser ne zaman, nerede?
Kendi adıma yakında 21 Mayıs Mitanni konseri var. Yeni projemiz trio, yakında kaydetmeyi planlıyoruz. Bu projenin konseri olacak. Başka arkadaşların projelerinin konserlerini de çalmaya devam ediyoruz tabii.
https://www.facebook.com/tamer.temel.104
https://twitter.com/tamertemelsax
https://itunes.apple.com/tr/album/serbest-dusus/id1179671190