İstanbul Tanpınar Edebiyat Festivali başladı. Ben de İtalyan Kültür Merkezi’ne gittim.
Sedef İlgiç’in moderatörlüğünü yaptığı oturuma katıldım. Konuk yazar, Aslı Perker ve Michela Murgia.
Michela Murgia 35 yaşına kadar yazmamış.
Yasaların zorlaması nedeniyle işini kaybedince telefonda elektrikli süpürge satmaya başlamış. Tuhaf olaylar gözlemliyormuş. Bunun üstüne bir blog açmış. "Başıma neler geldi biliyor musunuz" demekmiş sadece niyeti.
İdrak etmiş ki sadece kendi başına gelenler değilmiş anlattıkları. Hepimize olanlarmış.
Bir buçuk yıl sonra, bir editör çıkıp demiş ki "Bu yazdıklarınızı kitap yapalım!"
"Taşrada çalışan, Sardinya’daki bir kadının hayatını kim ne yapsın" diye düşünmüş.
Binlerce insanın bizim hayatımızı yaşadığını fark etmiş sonra.
"İlk kitabım, ben yazmayı istemeden çıktı" diyor.
Gece kapıcılığı sonraki işi olmuş.
Editör, "Başka hikâyeler bulabilirsin" demiş.
"Bendeki hikâyeler nasıl?" diye kendine sormuş.
Eğer varsa yazıyormuş, hikâyesi yoksa yazmıyormuş.
İlahiyat eğitimi almış, din öğretmenliği yapmış.
"Kadınların bize düşman olduğunu öğrettiler" dedi. Bilge kadın arayışı olmuş hep. Ona rehberlik edecek, yol gösterecek kadınları aramış.
"Bir erkek, kendini, benim güçlü kadınlarımı okurken tanısın istedim. Toplumsal hafızanın anlatıcıları, kadınlar olsun istedim" dedi.
"Kadın konusunu işliyor hep kadınlar" dediklerinde ise, Anne Frank’ı örnek veriyor: "Anne Frank sadece kadın konusunu mu işledi sizce?"
‘"Bir kadın sadece kendinden söz eder(!) ama erkekler her şeyden söz eder(!), bu mümkün mü?" dedi sonra.
Accabadora (2009) Michela Murgia’nın kitaplarından biri.
Ölüm getiren demekmiş Accabadora. Ölüm döşeğindekilere yardımcı olan, hatta tahtayla boynunun arkasına vurduğu rivayet edilen, korkulan ama saygı da duyulan bir kişilikten bahsedilirmiş efsanelerde. Oymuş Accabadora. Yirmiden fazla dile çevrilmiş bu kitap.
Michela Murgia, kendini kadın hakları aktivisti olarak tanımladı.
Kıskançlık durumunun -kadın cinayetlerinde- hafifleştirici değil, ağırlaştırıcı sebep olarak ele alınması gerektiğini vurguladı.
"Dil gücün aracı olmuştur" dedi.
‘Erkek avcıdır' dendiğinde ölüme kadar gidebilecek bir tahrik ihtimalinden bahsetti.
"Edebiyat pedagoji değil, bu dili düzenlemek hepimizin görevi" dedi.
"Kadınlar çok anlatır ama az anlatılmışlardır, yapılacak çok iş var" dedi. Politikacıymış aynı zamanda.
Aslı Perker’in yazdıklarıyla Murgia’nınkiler arasında epey benzerlik olduğu konuşuldu. Özellikle Perker’in Bana Yardım Et kitabından bahsedildi.
Perker 14 yaşında "Ben yazar olacağım" demiş.
Ailesinde hiçbir kadın, hiçbir zaman "Olmaz" dememiş ona, minik kızı dâhil.
Yazmak konusunda, hikâyesi olmadığında, ‘Bırakayım, o beni bulsun’ dermiş o da.
Perker, bir erkeğin parmağını sallaya sallaya öğretmenlik edercesine, "Sen bilmezsin, sus, dinle, öğren" dercesine bir kadını susturduğu o anlardan bahsetti.
Ve sosyal medyada ‘mansplaining’ denen hâlini paylaştı.
Aslı Perker, ilk kitabını anneannesine ithaf etmiş, adını ve soyadını bizzat yazarak. Adının ve soyadının kalıcı olmasını, sadece mezar taşında yazmamasını istemiş.
Festival ve kadınlar bana güç verdi. Umarım bu yazı da size güç verir. Böylece dalgalanır gideriz belki.
*
Bu arada İtalyan Kültür Merkezi’nde ne güzel konserler varmış.
13 Mayıs, 19.00, Calogero Palermo (klarnet), Michelangelo Carbonara (piyano)
17 Mayıs, 19.00, Luca Aquino (trompet), Giovanni Guidi (piyano), Michele Rabbia (bateri)
19 Mayıs, 19.00, Mauro De Fredericis Quartet
20 Mayıs, 19.00, Globeduo: Andrea Oliva (flüt), Costanza Savarese (gitar)
27 Mayıs, 19.00, Francesco Lovato (keman), Guglielmo Pellarin (korno), Federico Lovato (piyano)