Bir yüzleşme ve barışma hikâyesi
“Gülistan sevinçle, ‘O’nu tanıyorum, O benim babam’ dedi. Ben O’nun babam olduğunu kabul edemezken, karşımda birisi benim demek istediğimi diyordu.”
Mizgin Müjde Arslan’ı ilk kez Filmmor Kadın Filmleri Festivali’nde görmüştüm. Ölüm Elbisesi: Kumalık filmi gösteriliyordu orada. Kitaplarını buldum sonra. Ve bir gün, Ben Uçtum Sen Kaldın (2012) belgeseli, Siyad’dan En İyi Belgesel ödülünü aldı. (https://www.youtube.com/watch?v=wUIdKMfyDWc)
Mizgin Müjde Arslan, ender kişilere verilen, başka bir ödülün daha sahibi. Hayatında cereyan eden olayların peşine düşüp onların gözünün ta içine bakıp kendini, o yüzleşmelerle inşa etme ödülünün...
Günlerden bir gün, Ahmet’in* kızı Mizgin bir film çeker:
Ben uçtum sen kaldın...
Ahmet’in, giderken annesine ettiği sözdür bu.
Babasını arar, içinde, dışında, bir yolcu kadın, sinemacı Mizgin.
Yüreği sıkışan dede, Ahmet’in, duvarda asılı fotoğrafına poşet geçirip kapatır Ahmet’in suretini.
Ahmet’in annesi büyütmüştür Mizgin’i.
Mizgin dizinde, “Ah ah” diye iç çeker büyükanne.
Kimdir Ahmet?
Artık onunla -dağa- gelmeyeceğine ikna olduğunda, kalkıp arkadaşını kucaklayıp yola koyulan ve yolundan dönmeyen biri.
Yüzünü dağa dönen biri.
Mizgin, yıllar sonra, babasını dinler, onu bir vakit görmüş, duymuş olanlardan.
Rüyasında görememiştir, onu söyler, onu sorar, özlemle.
Mezarına doğru yola çıkarlar sonra, babasının.
Cizre...
“Spas” diyor Mizgin. “Teşekkürler!”
Mahmur’a doğru ilerliyorlar.
“Güvenlik sıkı olacak!”
Üç, dört aylıkken Mizgin, babası gitmiş dağa.
Birkaç fotoğraf, bir de kayıtlı sesini göndermiş.
Okuma yazma öğretirmiş babası. Çocukları severmiş. Dinliyor Mizgin. Babasının, onun yanında değilken, hangi çocuklara babalık ettiğini dinliyor. Anlasa da yaşananları, neden’leri, niçin’leri, o buruk his bir yere gitmiyor, gidemiyor.
Sağlam döneceği garanti edilemiyor Mizgin’e. Babasının mezarı öyle bir yerde. Gidemiyorlar mezar ziyaretine.
Bu dar günler, feraha dönsün, diye gittiğini söylüyor babası, göndermiş olduğu sesinde.
Mecbur kaldık, çocuğumuzu bırakıp gitmeye, diyor annesi de.
Nasıl gitti?
“On ayak tırnağını söktüler.”
“O zaman çoğunlukla kadınlarını toplarlardı, erkekleri gelip teslim olsun, diye.”
“Hem Allah’ın hem devletin gazabına uğradık.”
Mizgin’in cıvıl cıvıl sesi burkuldu filmin sonunda. Elleri kenetlendi.
Ayrı düşmüş anne, babasından. Hem kimbilir daha niceleri... Bilmiyorum, kimden hesap sorulur.
Bazı filmler vardır. Teori konuşamazsınız. Godard, Foucault, Adorno falan diyemezsiniz yazarken. Düğüm düğüm olursunuz.
Bireyin yolculuğunu izlerken yakın tarihe şahit oluyorsunuz Ben Uçtum Sen Kaldın’ı izlerken. O kadar diyeyim.
Başım üstüne...
-
Belgesel / Ben Uçtum Sen Kaldın
* Ahmet Arslan: Kemâle Sôr / Kızıl Kemâl