29 Temmuz 2022

Bir sloganın dönüşümü: "Bay Kemal"den "Bay Bay Erdoğan"a

Kemal Bey için başlangıçta "Gandi Kemal" lakabı uygun görülmüştü, sonra Erdoğan, "Bay Kemal"i popüler yaptı. Şimdi yeni bir evreye geçiyoruz. İster misiniz Erdoğan'ın ısrarı ile bu "Bay Kemal", her sorunu çözen "Süper Bay Kemal" olsun!

AKP Genel Başkanı Erdoğan "Bay Kemal"den çok memnundu. Kendisinden de memnundu ama, ısrarla kullandığı "Bay Kemal" tanımlamasından daha bile memnundu.

"Bay Kemal" tam popülistlere göre, dışlayıcı, yabancılaştırıcı bir anlam içeriyordu. "Bay", Cumhuriyet döneminin Batı'dan ithal ettiği sıfatlardan biriydi, Müslüman olmayan erkekler için Mösyö ve Mister karşılığı olarak kullanılıyordu. "Bey", "efendi" ve "beyefendi" yerli ve milliydi, buna karşılık "bay" öyle değildi, en azından tam bizden değildi.

Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı bazı azınlık mensuplarına Bay İzak ya da Bay Artin denmesi gibi bir anlam bagajı taşıyordu.

CHP'lilerin ve Kemal Bey'in bu slogana çok bozulduklarına eminim. Ancak yapacak bir şey yoktu, çünkü özündeki zehire rağmen, ilk bakışta masum görünüyordu.

"Bay Kemal" oldu "Bay Süper Kemal"

Derken bir şeyler değişti. Son zamanlarda ne görüyoruz? Kemal Bey sürekli olarak kendisinden "Bay Kemal" diye söz ediyor. Muhalif basın da öyle, "Bay Kemal" şunu yaptı, "Bay Kemal" bunu yaptı, öğrenci borçlarının faizini affettirdi, memurların maaşları arttırdı, vb. vb.

Bay Kemal bir kaç ayda "Bay Süper Kemal" oluverdi!

Ve yeni bir slogan üretildi: "Bay bay Erdoğan!" Güle güle Erdoğan!

Onlar "Bay Kemal" dedikçe, bunlar "Bay Bay Erdoğan" diyorlar. Cuk oturmuştu. Çünkü bir süredir yaygınlaşan "Geliyor gelmekte olan" anlatı kalıbına uyuyordu.

Artık Erdoğan "Bay Kemal" dedikçe akıllara "Bay Bay Erdoğan" gelecektir.

Ve hasarı ağır olacaktır. Çünkü, "tek adam"ın yumuşak karnı "gidici" olmasıdır!

Tanımlama gücü ve yetkisi

Siyasette tanımlama yetkisi savaşı sürüp gider. Siyasiler, iktidara gelince, bu yetkiyi ve gücü kendi ganimetleri sayarlar, onu kimseyle paylaşmak istemezler; olayları ve kişileri tanımlama tekeli kurmaya çalışırlar. Kim hırsızdır, kim adildir, kim teröristtir, kim yurtseverdir? Yapılan bir iş hangi etiketle sunulacakır? "Büyük başarı", "rezalet", "fiyasko"?

Sosyal psikolojinin kaydettiği gibi, çoğu insan, dünyaya kafasındaki etiketlerin merceğinden bakar.

Etiketi kim yazacak? Demokrasilerde siyasal iktidarla bağımsız basın arasındaki en büyük savaş meydanı burasıdır. Tekziplerin, kısıtlamaların, davaların, hapislerin arkasındaki asıl neden budur.

Bir olayın ya da kişinin nasıl tanımlandığı gerçekten yaşamsal bir önem taşıyabilir. Yol kenarında bir ceset bulundu diyelim: Nasıl öldü? Kaza, intihar, cinayet, ecel?

Ne yapılacağını, o tanımlama belirleyecektir. Ucu ödüle ya da ölüme kadar gider.

Türkiye'nin İslami tanımlaması nedir? "Darülharp" mıdır, yoksa "darül İslam mı"? Eğer darülharp ise ve inancınız farklıysa, malınız, mülkünüz, eşiniz, bacınız "Müslüman"lara helaldir. Hiçbir hakkınız yoktur, hatta, katliniz vaciptir.

Tarih boyunca kaba tanımlamalarla milyonlarca "kafir", "cadı", "zındık", "şeytan", "komünist", "faşist", "anarşist", "hain" vb. vb. öldürülmüştür.

Sloganlar da eskir

Kuşkusuz kimlik tanımlamaları insanları yüceltmek, hatta tanrılaştırmak için de kullanılabilir. Tarihte bunun örnekleri çoktur. Son dönemlerde siyaset dünyamızda kullanılan yüceltici terimler arasında Erdoğan için kullanılan "Reis"i, Ecevit için kullanılan "Karaoğlan"ı, Türkeş için kullanılan "Başbuğ"u, Demirel için kullanılan "Barajlar Kralı"nı anımsayabiliriz.

Kemal Bey için başlangıçta "Gandi Kemal" lakabı uygun görülmüştü, sonra Erdoğan, "Bay Kemal"i popüler yaptı. Şimdi yeni bir evreye geçiyoruz. İster misiniz Erdoğan'ın ısrarı ile bu "Bay Kemal", her sorunu çözen "Süper Bay Kemal" olsun!

Ne olursa olsun, tanımlamaların tüm katmanlarıyla irdelenmesi, teslim olmamış aydınların önde gelen görevlerinden biridir. Hele bu türden sloganların hızla yayıldığı ve hap gibi yutulduğu şu dijital medya çağında.

Yazarın Diğer Yazıları

Dibe vurmak... Ve ayağa kalkmak...

31 Mart seçimlerinde birçok kişi hayatının doruğuna çıktı ya da dibe vurdu. Şimdi, özellikle dibe vuranların ne yapacaklarını merak ediyor, ilgiyle izliyoruz

31 Mart’ta Türkiye Akdeniz’e doğru kaydı, haritanın rengi kırmızı değil mavi olmalıydı: Akdeniz Mavisi!

Hafta boyunca 31 Mart seçim sonuçlarına bir, çok açı ve plandan bakıldı. Ben bugün geriye çekilip açılarak, sinema diliyle “zoom out” ederek, büyük resme bakmak ve sormak istiyorum: Aslında ne değişti?

1 Nisan sabahı

Yüzyıllarca Avrupa'da da bulunan Türk halkı demokratik özgürlüklerin güvence altında olduğu bir sosyal devletin şemsiyesi altında kardeşçe bir arada yaşamak istiyor. 1 Nisan sabahının Orta Doğu saplantılı AKP'ye kötü şakası bu mesajdır!