Donald Trump
Trump son zamanların en güçlü başkanı olarak geri döndü
ABD başkanlık seçimlerinde kamuoyu yoklamaları bir kez daha yanıldı. Trump tahminlerin ötesinde başarı göstererek son zamanların en büyük seçim zaferini elde etti. Cumhuriyetçiler Trump sayesinde 5 Kasım seçimlerinde uzun yıllar sonra ilk kez hem ulusal düzeyde hem de eyaletler düzeyinde ezici bir üstünlük sağlamış bulunuyorlar. Bu sayede Senato’da ve Temsilciler Meclisi’nde çoğunluğu elde ettiler. Böylece Trump’ın eline güçlü ve sorunsuz bir yönetim olanağı geçti. Üstelik Cumhuriyetçi Parti artık Trump’ın ilk döneminde ona muhalefet eden merkez sağcı John McCainlerin, Mitt Romneylerin veya seçim öncesi Demokratlarla hareket eden George W. Bushların ve Liz Cheneylerin partisi değil. Bu parti iyice sağa kayarak Trump’ın hakimiyetine girdi. Ondan sonra da müstakbel Başkan Yardımcısı JD Vance gibi aşırı sağcıların elinde Trump’ın yolundan yürüyecek. ABD’de artık yeni bir siyasi iklim hâkim.
Trump’ın ikinci döneminde gücünü artıran bir etken de ABD Yüksek Mahkemesi’nin mevcut kompozisyonu. ABD Yüksek Mahkemesi Trump’ın ilk döneminde atadığı hakimlerden dolayı muhafazakâr üyelerin hakimiyeti altında olduğu için Trump üç erke de sahip oldu. Önümüzdeki dönemde boşalacak üyeleri yine Trump atayacak. Bu sebeple ülkenin en yüksek yargı organı uzun yıllar Cumhuriyetçi Parti’nin etkisi altında kalacak.
Hakkında, biri Kongre’ye karşı ayaklanma kışkırtmak suçlamasından dolayı olmak üzere, Temsilciler Meclisi tarafından iki kez görevden alma kararı verilen (bu kararların ikisi de Senato’da onaylanmadığı için koltuğunu korudu), mahkemelerde siyasi ve adi suçlardan dolayı aleyhinde çok sayıda ceza davası açılan ve bir hayat kadınına ödediği sus payı parası nedeniyle aldığı cezai hüküm henüz açıklanmamış bulunan bir demagog, ABD’nin olduğu kadar dünyanın da kaderini etkileyecek konuma yükseldi. Trump’ın yeniden iktidara gelmesiyle demokrasi global düzeyde ağır bir darbe yedi.
Asya-Pasifik bölgesi yeni Trump dönemine hazırlanıyor
Ama artık bunlar değil, Trump’ın yeni döneminde izleyeceği politikalar ve dünyayı nasıl etkileyeceği konuşuluyor. Merak edilenler, Trump’ın vaat ettiği gibi Ukrayna Savaşı’nı durup durduramayacağı, NATO’nun ikinci Trump döneminden nasıl etkileyeceği, Orta Doğu’da Trump’ın ne kadar İsrail yanlısı tavır alacağı vs. Trump’ın Ukrayna Savaşı’nı durdurma konusunda Putin’le ilk teması sağladığı, ondan saldırılarını tırmandırmamasını istediği ifade ediliyor. Yakında Kırım’ı ve Doğu Ukrayna topraklarını Rusya’ya bırakan bir ateşkes önerisiyle ortaya çıkarsa şaşırmamalı. Trump Orta-Doğu’da da bazı erken girişimlerde bulunabilir. Trump’ın İsrail’e daha güçlü destek verirken İran’ı örselemek istediği sır değil. Esas istediği İran’ın nükleer kapasiteye sahip olmasını önlemek ve İsrail’i gerek sınırları bakımından gerekse İbrahim Anlaşmaları manzumeleriyle bölgedeki ilişkileri bakımından güvenli bir konuma taşımak. Trump diğer yandan bölgeden ABD askerlerini çekmek istiyor. Geride bırakabileceği müttefiklerinden biri YPG/PYD. Türkiye’nin muhalefetine rağmen bakalım bunu yapabilecek mi?
Ama Trump’ın en çok üzerinde en çok durduğu ülke, ABD’nin global rakibi Çin. Trump Çin’e daha ziyade ekonomik zaviyeden yaklaşıyor. Seçim kampanyaları sürecinde Çin mallarına en az yüzde 60 tarife uygulayacağını açıkladı. Bu vergiler yüzde yüze kadar artabilir. Diğer yandan Çin’e hassas ABD teknolojisi ihracatını iyice yasaklamak istiyor. Bunlar kısmen Biden zamanında da uygulanıyordu. Bu kez uygulamalar daha da sertleşecek. Örneğin Çinli firmaların ABD’de yatırım yapmaları engellenirken, ABD firmalarının Çin’de hassas teknoloji içeren yatırımlarına olumsuz bir yaklaşım sergilenecek. Yarı iletkenler ve araba bataryaları gibi alanlarda yerli üretim teşvik edilecek. Trump’ın olumsuz etkisi şimdiden Çinli ihracatçılar ve piyasalar üzerinde görülmeye başlandı bile. Trump Çin’in üzerine sert giderken bundan diğer Asya-Pasifik ülkeleri de uzak kalmayacaklar. ABD’nin Güney Kore, Japonya, Tayvan gibi ülkelerle olan ticaret açığı da arttı. Bu nedenle bu ülkelere de Çin nispetinde olmasa da yüksek tarifeler ve miktar kısıtlamaları getirilmesi olası. Bu olmasa dahi genel gümrük tarifelerinin açıklandığı gibi yüzde 20’ye kadar yükseltilmesi yeteri kadar engelleyici bir tedbir olacak. Bundan dolayı sadece Çin piyasalarında değil, tüm Asya-Pasifik piyasalarında da Trump’ın etkisiyle dalgalanmalar başladı. Bölgenin tüm ekonomileri Trump’ın gelişine kendilerini hazırlıyorlar. Asya-Pasifik bölgesinin tamamında karamsarlık hâkim.
Trump ittifaklara sıcak bakmıyor, ABD müttefikleri rahatsız
Trump’ın Çin’e yaklaşımı yukarıda da belirttiğimiz üzere ekonomik odaklı. ABD Trump döneminde Çin’le yüksek ulusal çıkarları gerektirmedikçe askeri ve siyasi bir sürtüşmenin içine girmemeye çalışacaktır. Örneğin Çin’le ticaret savaşları sürerken, ABD’nin sesini insan hakları, Uygur Özerk Bölgesi ve Hong Kong gibi konularda daha kısık duyabiliriz. Benzer bir yaklaşım askeri alanda da kendini gösterebilir. İki ülke, özellikle Çin, askeri harcamalarını arttırsalar dahi, hem Xi Jinping hem Trump doğrudan çatışmadan kaçınmak istiyorlar. ABD Trump yönetimi altında Tayvan Boğazı’nda ve Güney Çin Denizi’nde askeri varlığını daha kısıtlı şekilde sergileyebilir. ABD’nin Güney Çin Denizi’nde kimi zaman müttefikleriyle, çoğu zaman da kendi başına gerçekleştirdiği, Çin’i hayli rahatsız eden FONOPs (Freedom of Navigation Operations - Seyrüsefer Özgürlüğü Operasyonları) devriyelerinin devam edip etmeyeceği örneğin sual konusu. Bunlar maruz kaldığı ekonomik baskılara karşı Çin’i memnun edecek gelişmeler olacaktır. Ancak bu değerlendirmeleri yaparken aklımızın ucunda hep Trump’ın öngörülemeyen, inişli çıkışlı kişilik yapısını tutmakta yarar var. En olmadık zamanda Trump’ın bir zamanlar Kuzey Kore’ye yaptığı gibi “fire and fury” (yakarım yıkarım) söylemiyle ortaya çıkması da mümkün.
Trump’ın Asya-Pasifik bölgesine yaklaşımı Biden’den çok farklı. Trump Avrupa’da olduğu gibi Uzak-Doğu’da da ittifaklara sıcak bakmıyor. Bölgedeki ABD müttefikleri Trump’ın önceki döneminde önemli şoklar yaşamıştı. Trump Japonya ve Güney Kore’ye olan ortak savunma taahhütlerini bir kenara iterek bu iki ülkenin kendi savunmaları için daha fazla kaynak ayırmalarını istemiş, ortak askeri tatbikatları ve donanma-hava kuvvetleri ziyaretlerini kısıtlamıştı. En büyük şok Güney Kore’deki planlı askeri tatbikatların Trump’ın Kuzey Kore diktatörü Kim Jong Un’a verdiği söz üzerine tek taraflı olarak durdurulmasıyla yaşanmıştı. Biden’ın Trump’ın bölgede yarattığı depremlerin tahribatını tamir etmesi hayli zaman almıştı. Trump ABD kurulu düzeninin (Dışişleri-Pentagon-CIA-Silahlı Kuvvetler vs.) ve Güney Kore’nin rahatsız olması pahasına, Kim Jong Un’la yeniden görüşmeye hazır olduğunu açıkladı. Japonya da Trump’ın diktatör Kim’le doğrudan görüşmesinden hayli rahatsız bir ülke. Kuzey Kore’nin Ukrayna Savaşı’na asker göndermesine rağmen bu ülkeyle yeni bir süreç başlatırsa bunun olumsuz etkisi sadece Pasifik bölgesinde değil, Avrupa’da da hissedilecek.
Mevcut durumda Biden yönetimi Çin’i bir dizi ittifak ilişkisiyle çevrelemiş bulunuyor. Bunların başında Quad (ABD, Japonya, Avustralya ve Hindistan dörtlü güvenlik diyalogu) ve AUKUS (Avustralya, İngiltere, ABD İttifakı) geliyor. Diğer taraftan ABD’nin bölgede ABD-Güney Kore-Japonya, ABD-Japonya-Avustralya, ABD-Japonya-Hindistan, ABD-Filipinler-Japonya gibi üçlü ittifakları mevcut. Trump’ın göreve geldikten sonra bu ittifaklara sırtını çevirmesi yüksek bir olasılık. Trump “ne verirsen o kadar alırsın” anlayışıyla, sözü geçen ülkelerden aynı NATO’da yaptığı gibi yeniden kendi savunmaları için daha fazla harcama yaptıklarını görmek isteyecektir. Bu anlayışın en çarpıcı örneğini Tayvan’a karşı sergiledi. Trump seçim kampanyası sırasında Tayvan’dan savunma harcamalarını GSMH’nin yüzde onuna tekabül edecek şekilde dört misline çıkarmasını talep etti. Trump dünyanın en büyük mikroçip üreticisi olan bu ülkeyi ABD teknolojisini çalmakla da suçladı. Bu gibi suçlamalar nedeniyle Tayvan şirketi TSMC Arizona’da (Trump’ın ilk dönemindeki baskıları nedeniyle) toplam 65 milyar dolar yatırım yaparak üç büyük yeni nesil çip fabrikası kurmak için kolları sıvadı. (İlk fabrika bir yıl gecikmeyle 2025 yılının başında üretime başlayacak.) Tayvan, ABD askeri doktrinine göre Pasifik’te Amerika’nın ilk savunma hattı sayılıyor. MacArthur’un İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yaptığı bu öngörü Çin’in baskısı nedeniyle bugün açık açık telaffuz edilmiyor (ABD’nin Tayvan politikası bugün “stratejik muğlaklık” olarak tanımlanıyor) ama Biden geçen yıl ağzından baklayı çıkararak bir saldırı halinde ABD’nin Tayvan’ı savunacağını açıklamıştı. Bu yüzden, ABD’nin savunma harcamalarına yeterli kaynak ayırmadığı veya çip üretiminde üstünlük elde ettiği gerekçesiyle Tayvan’ı ortada bırakacak bir tavır takınması ABD’nin geleneksel yaklaşımlarıyla taban tabana zıt bir davranış olur. Benzer durumlar ticaret dengelerinde ABD’ye karşı üstünlükleri bulunan diğer ABD müttefikler bakımından da geçerli.
Ama Trump’ın arkasına seçmen desteği bulunan popülist davranışlarından vazgeçmesi beklenmemeli. Bu sebeple sadece Çin değil, ABD’nin bölgedeki müttefikleri de Trump’ın yeniden seçilmesinden dolayı hiç de sevinçli değiller.
*Bu yazının ön versiyonu daha önce Nasıl Bir Ekonomi gazetesinde yayımlanmıştır.
Arslan Hakan Okçal kimdir?
Emekli Büyükelçi.
1954 yılında İstanbul’da doğdu.
İlkokula Almanya’da başladı. Darüşşafaka Lisesi’ni (1973) ve AÜ Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nü (1977) bitirdi.
1978 yılında Dışişleri Bakanlığına girdi.
1981-2001 yılları arasında Bingazi ve Münster Başkonsoloslukları, NATO Daimi Temsilciliği, Bonn ve Berlin Büyükelçiliklerinde sırasıyla Muavin Konsolos, Konsolos, Müsteşar, 1. Müsteşar ve Elçi Müsteşar olarak bulundu. NATO’daki görevinden önce 1989 yılında Roma’da NATO Savunma Koleji’nde eğitim aldı.
1992-95 yıllarında Gümülcine’de Başkonsolosluk yaptı. 2005-2008 yılları arasında (ECOWAS ve aralarında Gana ve Kamerun’un da bulunduğu 9 Batı ve Orta Afrika ülkesine nezdinde de akredite olarak) Nijerya Federal Cumhuriyeti; 2008-2010 yılları arasında, o günkü ismiyle Makedonya Cumhuriyeti nezdinde Büyükelçi olarak bulundu.
Merkezde Amerika Dairesi Başkanı (1995-1997), Araştırma Genel Müdür Yardımcısı (2001-2003), NATO İstanbul Zirvesi Proje Koordinatörü (2004) ve Orta Avrupa ve Balkanlar Genel Müdürü (2010-2013) olarak görev yaptı.
Yurtdışında en son 2014-2017 yılları arasında Güney Kore nezdinde Büyükelçi olarak görev yaptı. Seul’de bulunduğu süre boyunca Kuzey Kore’de nezdinde de akredite Büyükelçi olarak görevliydi.
2018 yılında kendi isteğiyle emekli oldu.
Emekli olduktan sonra bir yıl Darüşşafaka Cemiyeti Yönetim Kurulu üyeliği yaptı. Dört yıl Marmara Üniversitesi’nde ve bir yıl Fenerbahçe Üniversitesi’nde diplomasi dersleri verdi.
Dış politika alanında araştırma, yayın ve eğitim çalışmaları yapan düşünce kuruluşu Ankara Politikalar Merkezi üyesidir.
2021-2023 yılları arasında Gazete Duvar’da konuk yazar olarak makaleleri yayınlandı. 2024 yılının başından bu yana T24’te yazıyor.
|