06 Mayıs 2024
Çin Komünist Partisi Genel Sekreteri ve Cumhurbaşkanı Xi Jinping (Şi Cinping) beş yıl aradan sonra Avrupa’da Fransa, Sırbistan ve Macaristan’ı kapsayacak bir ziyaret turuna başlıyor. Çin’in Mao’dan sonra gördüğü en güçlü lideri olarak kabul edilen ve Mao’dan sonra uygulanan en fazla beş yıllık iki dönem görevde kalma sınırlamasını kaldırarak ömür boyu iktidarda kalması beklenen Xi, 2019 yılında Avrupa’ya yaptığı ziyaretten sonra Covid nedeniyle dış dünya ile temaslarını asgari düzeye indirmişti.
Daha sonra Ukrayna ve Gazze krizleri çıktı. ABD ve Avrupa bu krizlerde Ukrayna ve İsrail’in yanında saf tutarken, Xi liderliğindeki Çin, Rusya ve Filistinlilerin tarafında yer aldı. Ama ABD’nin ve AB üyelerinin Ukrayna ve İsrail’e yaptıklarları gibi Rusya ve Filistinlilere silah yardımı yapmadı.
Buna karşılık, Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısından hemen önce Putin’i Kış Olimpiyatları münasebetiyle Pekin’de ağırlarken Çin-Rusya ile dostluğunun sınırlarının olmadığını (no limits friendship) ilan eden Xi Jinping, ABD/Batı ambargolarına rağmen ülkesinin Rusya ile ticaretini arttırdı, Rusya’dan petrol almaya devam etti. Çin’in bu ülke ile ticareti bir önceki yıla nazaran 2023’te yüzde 50 arttı. Çin diğer yandan, Rusya’ya doğrudan silah ihracatında bulunmasa da askeri amaçlarla da kullanılabilecek yüksek teknoloji ürünleri sevkiyatını arttırdı. Özellikle Çin’den ithal edilen elektronik araçlar savaşta Rusya’nın füze saldırılarında çok işe yarıyor. Rusya’ya Ukrayna Savaşı’nda doğrudan silah ve mühimmat satarak destek sağlayan iki ülke var: İran ve Kuzey Kuzey Kore. Çin’in, dünyanın en baskıcı diktatörlükleri olan bu iki ülkeyle beraber Ukrayna Savaşı’nda ABD’nin ve AB’nin karşısında yer alarak Rusya’yı desteklemesi yeni bir soğuk savaş algısını körüklüyor.
Filistinlilere olan Çin desteği daha ziyade diplomasi alanında kendini gösterdi. ABD’nin Güvenlik Konseyi’ndeki “insani amaçlı” geçici ateşkes girişimleri Rusya ve Çin tarafından engellendi. Bu iki ülke kalıcı ateşkes talebinde ısrar ettiler. Daha sonra Avrupa ülkeleri de bu söyleme katıldılar, ABD yalnız kaldı.
Gazze krizindeki temel aktörlerden biri olan İran’ın Çin’le ilişkileri son yıllarda iyice pekişti. Çin’in iki yıl önce bu ülkeye, aralarında savunma sanayii ürünleri de dahil olmak üzere 400 milyar dolar tutarında yatırım yapma taahhüdünde bulundu. Çin son olarak uzun süredir çatışma içinde bulunan İran’ın ve Suudi Arabistan’ın uzlaşmalarını sağlayarak Ortadoğu’da ABD’ye rakip başat bir diplomatik aktör haline geldiğini ispatladı. ABD’nin arkasında olduğu İbrahim Anlaşmaları ve Hindistan-Ortadoğu-İsrail üzerinden geçmesi planlanan ticaret koridoru (IMEC) Gazze Savaşı nedeniyle rafa kaldırılırken, Çin’in Ortadoğu’daki hamleleri bu ülkeye mevzi kazandırdı.
AB Çin’i ekonomik işbirliği partneri olarak kabul etse de aynı zamanda “sistemik bir hasım” olarak görüyor. Çin’in Avrupa’daki bir çok ekonomik faaliyetine tereddütle yaklaşılıyor. AB, birlik olarak uzak dururken sadece münferit üye ülkeler “Kuşak ve Yol Girişimi”ne (BRI) dahil oldular. Fransa, Almanya ve İspanya örneğin BRI’ye dahil değiller. Zaman içinde bu tavır AB’de daha da yaygınlaştı. AB’de BRI projeleri Çin’e nüfuz sağlamaya yönelik, bu ülkeye bağımlılıkla sonuçlanan aşırı masraflı borç batakları olarak görülüyor. BRI’ye yönelik bir eleştiri de bu yatırımlarda insan hakları ve demokrasi kaygılarının göz önünde tutulmadığı için otoriter eğilimleri körüklemesi.
Xi Jinping 2019 yılından Avrupa’yı ziyaret ettiğinde İtalya’nın “Kuşak ve Yol Girişimi” kapsamında bir dizi altyapı projesinin gerçekleştirilmesi konusunda bir önceki İtalyan hükümetiyle beş yıllık bir anlaşma (MOU) imzalanmıştı. Süresi bu yıl sona erecek olan anlaşmaya o dönemde muhalefette olan Başbakan Giorgia Meloni karşı çıkmıştı. Nitekim geçen kış İtalya’nın anlaşmadan çıkacağını ilan etti. İtalya’nın imzaladığı anlaşmaya en çok karşı çıkan ülkelerden biri Fransa idi. Şimdi İtalya da Fransa’nın yanında saf tuttu. BRI içinde yer alan AB ülkeleri arasında Macaristan ve Yunanistan başı çekiyor. Yunanistan’ın Pire limanının mülkiyeti Çin’e ait. Pire, Çin için AB pazarlarına ulaşmada çok önemli bir deniz ticaret terminali. Aynı işlev Macaristan için kara ve demiryolu taşımacılığı bakımından geçerli. Ayrıca Macaristan’da çok önemli Çin yatırımları var. Tesla ile beraber dünyanın en büyük elektrikli araç markası olan Çinli BYD Avrupa’daki üretim merkezi olarak Macaristan’ı seçti. İlk BYD arabaları 2025 yılında üretim bandından çıkacak. Tesla ise Avrupa’da Berlin’de üretiliyor. Bir anlamda bu iki büyük elektrikli araç markası Almanya ve Macaristan üzerinden Avrupa pazarı için rekabet ediyorlar. BYD’nin Tesla’dan üstünlüğü araba pilleri de üretmesi ve Tesla’ya pil sağlaması. BYD ayrıca daha rekabetçi fiyatlarla satılıyor.
Çin dünya araba pil piyasasında hakim ülke konumunda. Dünya’nın en büyük araba pili üreticisi Çinli CATL’nin dünya pazarındaki payı yüzde 37. CATL Avrupa’da Macaristan’da üretiliyor. Ikinci büyük pil üreticisi ise BYD. O ise pazarın yüzde 16’sını kontrol ediyor. AB ülkeleri elektrikli araba ve pil üretiminde Çin ve ABD’nin çok gerisinde kaldılar.
2019 yılından bu yana Çin-AB ilişkilerinde köprülerin altından çok sular aktı. Çin ve Avrupa sadece Ukrayna ve Gazze krizlerinde ayrı düşmediler. Çin’in insan hakları sicili de bir başka sorun alanı. AB, ABD gibi Çin’in Uygur toplumunun etnik, dini ve kültürel kimliğini yok etmek maksadıyla kitlesel şiddet uygulamakla suçluyor. Uygur nüfusunun yüzde ona yakın bir kesiminin toplama kamplarında şiddete uğraması ağır eleştiri konusu. Keza Tibet ve Hong Kong’daki insan hakları ihlalleri de Avrupa’nın merceğinde.
Çin’in ticari uygulamaları, Çinli firmalara devlet tarafından sağlanan haksız sübvansiyonlar, devlet ihalelerinde şeffaflığın olmaması, Avrupa ile Çin arasında 300 milyar Avro’ya yaklaşan ticaret açığı iki taraf arasında sorun yaratıyor. Çin’in yüz tanıma gibi güvenlik teknolojisini baskıcı ülkelere satması da eleştiriliyor. Askeri ve teknolojik casusluk şüpheleri de iki taraf arasında önemli bir çatışma konusu. AB ilk başta Çin askeri yapılanmalarıyla ilişkileri nedeniyle 5G ihalelerinden Huawei ve ZTE şirketlerini yasaklama kararı aldı. Ama Çin’in askeri ve teknolojik casusluk faaliyetleri yürüttüğü hakkındaki iddialar giderek artmaya devam ediyor. Daha geçtiğimiz günlerde dört Alman vatandaşı Çin lehine casusluk yaptıkları gerekçesiyle tutuklandı.
Son olarak AB tıbbi malzeme alımlarında Çin’in ayrımcılık yaptığı gerekçesiyle soruşturma başlattı. Şimdi de Çinli Tik Tok’un yasaklanması gündemde.
Xi Jinping’in Fransa’daki temaslarında bu konuların Macron tarafından muhatabına açılacağı ifade ediliyor. Uluslararası basında yer alan bilgilere göre Macron muhatabına Ukrayna Savaşı için Rusya’ya çifte kullanımlı malzeme ve teknoloji satışı ve insan hakları konularında uyarılarda bulunacak. Fransa’nın Xi’nin ziyaretinden önce Tibet’in sürgünde Başbakanı Penpa Tsering’i Paris’te konuk etmesi tesadüf değil. Bunun yanısıra Macron’un AB ile olan ticaret açığı, Çin meşeli elektrikli araçların Avrupa pazarında damping fiyatlarla satılmasına son verilmesi gibi konuları da açması bekleniyor.
Macron en son 2019 yılında Xi Jinping’le Paris’te görüşürken yanında AB ülkelerini temsilen dönemin Almanya Şansölyesi Angela Merkel ve dönemin AB Komisyon Başkanı Jean-Claude Juncker vardı. Bu kez yanında sadece Komisyon Başkanı Ursula von der Leyen olacak. Görüşmede, davet edilmesine rağmen muhtemelen Almanya lideri Olaf Scholz bulunmayacak. Nisan ayında Pekin’i ziyaret eden Scholz Çin’e karşı daha yumuşak bir tutumdan yana. Birlik olarak AB yerine Almanya’nın ulusal çıkarlarını önde tutan Scholz Çin’deki Alman yatırımlarının etkilenmesinden korkuyor. Scholz’un bu sebeple geçen ay Çin’de insan hakları ihlalleri konusunu açmadığı iddia ediliyor. Ayrıca Almanya’nın Huawei’ye yönelik yaptırımlarının açıklanması da bu ziyaretin sonrasına ertelenmiş. Almanya’nın Çin’le ekonomik ilişkileri eskisi kadar iyi gitmiyor. Bir zamanlar Çin’deki en büyük araba üreticisi olan Volkswagen’in Çin’deki satışları düşmüş durumda. Her şeye rağmen Macron’un Scholz’u Paris’teki görüşmeye katılmak için ikna çabaları devam ediyor. Scholz görüşmede bulunmazsa Çin liderinin bunu AB birliğinin zaafı olarak algılayacağı ve memnun olacağı kuşkusuz.
Xi Jinping’in Avrupa seyahatinin ziyaret edilecek ülkeler ve seçilen tarihler bakımından özenle planlandığı kuşkusuz. Çin lideri zahiri olarak Fransa’yı iki ülke arasındaki diplomatik ilişkilerin kuruluşunun 60'ncı yıl dönümünü münasebetiyle ziyaret ediyor. Bir insan ömrününe tekabül ettiğine inanılan 60 yıl Uzakdoğu kültürlerinde önemli bir yıldönümüdür (kameri ay takvimini uygularken bizde de 60 yıl vurgulanırdı: Sittin Sene). Uzakdoğu kültüründe her 60 yılda bir yeni bir başlangıç yapıldığına inanılır. Xi’nin mesajı bu bakımdan önemli. Avrupa ile yeni bir başlangıç yapmak istiyor.
Çinli lider Avrupa’da 2019’dan bu yana kaybettiği mevzileri geri alabilir mi bilinmez ama Batı sistemi içindeki bölünmelerden yararlanmak isteyeceği kesin. Merkel’in Almanya’da iktidardan ayrılmasından bu yana Macron tek başına Avrupa’nın vizyoner liderliğini üstlenmeye çalışıyor. Macron AB’nin kendi savunma kimliğini oluşturması, körü körüne ABD’nin dümen suyundan gitmemesi gerektiğini ifade edegeliyor. En son Economist dergisine verdiği uzun mülakatta da benzer şeyleri söyledi. Bunlar esasen bilinen Fransız görüşleri. Ancak NATO’ya bağımlılıktan kurtulma bağlamında gerekirse Avrupa’nın Ukrayna’nın savunması için asker göndermesi konusundaki sözlerinde ısrar etmesi ve Avrupa’nın yaşamsal bir tehditle karşı karşıya olduğunu söylemesi bu çizginin ötesine geçiyor. Macron her ne kadar esas olarak ABD’nin müttefiki olduklarını vurgulasa da uluslararası denklemde Çin’e de söz hakkı verilmesinin doğru olacağınının altını çiziyor. Fransa’nın, iki dünya savaşında büyük yenilgiler ve acılar tatmış Almanya’yı ABD’den bağımsız bir savunma kimliğine ikna etmesi hemen hemen olanaksız. Macron görüşlerinde ısrar ederse Scholz’la arasındaki çatlak daha da derinleşecek gibi görünüyor. Çin, her ne kadar insan hakları ve yaptırımlar konusunda Almanya’dan farklı olarak kendisine karşı daha sert bir tavır sergilese de, Fransa’nın ABD’den uzaklaşmasını global çıkarları bakımından yararlı görüyor. Fransa’nın iki yıl önce ABD tarafından Pasifik’te dışlandığı da unutulmamalı. Avustralya’nın Fransa ile uzun yıllar müzakere ettiği denizaltı projesinden son anda çıkarak ABD ile nükleer denizaltı üretimi için anlaşması ve akabinde ABD, ingiltere ve Avustralya arasında Çin’e karşı kurulan AUKUS askeri ittifakının Fransa’yı dışlaması Fransa’nın üzerinde büyük bir hayal kırıklığı yarattı. Çin lideri Xi Jinping’in ABD’den hep olumsuz tavırlar görmüş olan Fransa’yı yanına çekmek için bu ziyareti bir “charm offensive” haline getirmek istediği kuşkusuz. Esasen tüm Avrupa ziyaretinin anti-Amerikan bir “leitmotif” üzerinde inşa edildiği diğer iki ülke düşünüldüğünde daha iyi görülüyor.
Xi Jinping Fransa’dan sonra Belgrad’ı ziyaret edecek. Bu ziyaretin gerekçesi ABD tarafından Belgrad’ın bombalanmasının 25'nci yıldönümü olması. ABD saldırısı sırasında Belgrad’daki Çin Büyükelçiliği’nin de bombalaması iki ülke kamuoyunu o dönemde ABD karşıtlığında birleştirmişti. Bu duygular hala devam ediyor. Sırbistan AB adayı bir ülke olmakla beraber Kosova’nın bağımsızlığı konusunda AB’den gelen dayatmalar nedeniyle üyelik sürecinin önünde büyük bir engel var. Diğer bir engel de Sırbistan’ın demokrasi zaafları. Cumhurbaşkanı Aleksandar Vuciç’in kazandığı Aralık ayındaki seçimler, aynı bizim seçimler gibi AB tarafından demokrasi normlarından uzak bulundu. Ama bu gibi eleştiriler elbette Xi Jinping tarafından Belgrad’da telaffuz edilmeyecek. Rusya’nın Güneydoğu Avrupa’daki en yakın müttefiki olan Sırbistan rejimi Çin tarafından da güçlü şekilde destekleniyor. Pekin, Moskova gibi Belgrad’ın Kosova’daki tutumumu da benimsiyor. Tibet, Uygur Özerk Bölgesi ve Hong Kong’da ayrılıkçı paranoya yaşayan Çin’den aksi bir tavır beklenemez zaten. Bu yüzden Xi Jinping’i Belgrad’da Paris’ten çok farklı bir karşılama bekleyecek.
Aynı olumlu hava Xi Jinping’in Belgrad’dan sonra ziyaret edeceği Budapeşte’de de hakim olacak. Macaristan Başbakanı Orban, uzun süredir izlediği AB, NATO ve ABD karşıtı politikalar nedeniyle batı aleminde ailenin kara koyunu olarak görülüyor. Buna karşılık Macaristan Çin için çok önemli bir ülke. Pekin, Orban’ın Macaristan’ı bir teknolojik üretim ve ulaşım üssü haline getirme planlarını destekliyor. Yukarıda da değinildiği gibi Macaristan’da önemli Çin yatırımları var. Orban Çin’in elektrikli araba devi BYD’nin ikinci fabrikasının da Macaristan’da kurulması için Çinli lideri ikna etmeye çalışacak. Orban diğer yandan halen ülkede mevcut olan altı araba pili fabrikasını yeni Çin yatırımlarını çekmek suretiyle artırmaya çalışacak. Diğer taraftan bir BRI projesi olan, Budapeşte-Belgrad arasında Çin finansmanıyla inşa edilmeye devam edilen hızlı tren hattının Osmanlı’dan miras kalan tren hatlarıyla birleştirilerek Üsküp üzerinden Selanik ve Pire’yi ulaştırılması öngörülüyor. Finansman sorunları yaşansa da inşası devam eden Budapeşte-Belgrad hattının gereksiz ve çok pahalı olduğuna dair AB’den gelen eleştiriler iki başkentte de duyulmuyor. İtalya Kuşak ve Yol Girişimi’nden ayrılsa da Çin’in bu konudaki girişim ve ısrarı devam edecek. Selanik ve Atina’nın hızlı trenle Avrupa’ya bağlanması bizim hızlı tren projesini ne ölçüde etkiler bilinmez. Ama komşuda pişen komşuya da düşer anlayışıyla bize yararı olabilir, göreceğiz.
Sonuç olarak, beş günlük Avrupa ziyaretinden sonra Çin büyük ve somut kazanımlar elde edemese de, morallerin bozuk olduğu bölünmüş Avrupa’da uzun bir aradan sonra bayrak göstermiş olacak.
Arslan Hakan Okçal kimdir? Emekli Büyükelçi. 1954 yılında İstanbul’da doğdu. İlkokula Almanya’da başladı. Darüşşafaka Lisesi’ni (1973) ve AÜ Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nü (1977) bitirdi. 1978 yılında Dışişleri Bakanlığına girdi. 1981-2001 yılları arasında Bingazi ve Münster Başkonsoloslukları, NATO Daimi Temsilciliği, Bonn ve Berlin Büyükelçiliklerinde sırasıyla Muavin Konsolos, Konsolos, Müsteşar, 1. Müsteşar ve Elçi Müsteşar olarak bulundu. NATO’daki görevinden önce 1989 yılında Roma’da NATO Savunma Koleji’nde eğitim aldı. 1992-95 yıllarında Gümülcine’de Başkonsolosluk yaptı. 2005-2008 yılları arasında (ECOWAS ve aralarında Gana ve Kamerun’un da bulunduğu 9 Batı ve Orta Afrika ülkesine nezdinde de akredite olarak) Nijerya Federal Cumhuriyeti; 2008-2010 yılları arasında, o günkü ismiyle Makedonya Cumhuriyeti nezdinde Büyükelçi olarak bulundu. Merkezde Amerika Dairesi Başkanı (1995-1997), Araştırma Genel Müdür Yardımcısı (2001-2003), NATO İstanbul Zirvesi Proje Koordinatörü (2004) ve Orta Avrupa ve Balkanlar Genel Müdürü (2010-2013) olarak görev yaptı. Yurtdışında en son 2014-2017 yılları arasında Güney Kore nezdinde Büyükelçi olarak görev yaptı. Seul’de bulunduğu süre boyunca Kuzey Kore’de nezdinde de akredite Büyükelçi olarak görevliydi. 2018 yılında kendi isteğiyle emekli oldu. Emekli olduktan sonra bir yıl Darüşşafaka Cemiyeti Yönetim Kurulu üyeliği yaptı. Dört yıl Marmara Üniversitesi’nde ve bir yıl Fenerbahçe Üniversitesi’nde diplomasi dersleri verdi. Dış politika alanında araştırma, yayın ve eğitim çalışmaları yapan düşünce kuruluşu Ankara Politikalar Merkezi üyesidir. 2021-2023 yılları arasında Gazete Duvar’da konuk yazar olarak makaleleri yayınlandı. 2024 yılının başından bu yana T24’te yazıyor. |
Trump’ın arkasına seçmen desteği bulunan popülist davranışlarından vazgeçmesi beklenmemeli. Bu sebeple sadece Çin değil, ABD’nin bölgedeki müttefikleri de Trump’ın yeniden seçilmesinden dolayı hiç de sevinçli değiller
Seçim kampanyalarında en çok tartışılan konular ekonominin durumu, işsizlik, enflasyon, kaçak göçmenler, adî suç ve uyuşturucu ile mücadele, kürtaj, kamu sağlığı, sosyal güvenlik, eğitim, kadın, çocuk ve LGBT hakları gibi halkın günlük yaşamını doğrudan etkileyen konular
Türkiye’nin İsrail ile AKP hükûmetleri döneminde sorunlar yaşadığı doğrudur. Ama hiçbir zaman İsrail’den bir tehdit algılaması içinde olduğumuzu hatırlamıyorum. İsrail’le hâlâ süren ticaretimiz de bu iddiayı boşa çıkarıyor
© Tüm hakları saklıdır.