05 Ocak 2025

“Aşk için Müzik” serisi - 2

Bir Pichju için kişisel ve utanmaz valsler

1997 baharında İzlanda’nın başkenti Reykjavik’te tanıştık. İkimiz de bir yıllığına oradaydık; ben piyano dersi almaya, o İzlandaca öğrenmeye. Norveçliydi. Avrupalı gençlerin arasında adet olduğu üzere liseyi bitirdikten sonra, üniversiteye başlamadan önce gezip dünyayı görmek ve değişik şeyler öğrenmek üzere yola çıkmış, önce bir yıl Paraguay’da kalıp İspanyolca öğrenmiş, sonra İzlanda’ya gelmişti. Çok okuyan, düşünen, kültürlü ve duygulu bir kızdı. Sonradan Almanya’da felsefe okuyacaktı.

Arkadaşlığımız kısa sürede karşılıklı bir aşka doğru evrilmeye başladı. İkimiz de bunu fark ettiğimizde ona sevgili olmayı teklif ettim. Reddetti. Zira benim İzlanda’daki işim 3-5 ay sonra bitiyordu. Oradan yazı geçirmeye Türkiye’ye, yaz bitiminde de okumaya Amerika’ya gidecektim. Ayrılık acısı çekmek istemedi. Bir gece "bir daha görüşmeyelim" dedi ve gitti.

Ertesi gün piyano için kısa bir vals yazarak duygularımı notalara döktüm. Bitirir bitirmez evine gittim, notayı kapısının altından içeri bıraktım.

Sonraki gün yeniden görüşmeye başladık. O güne kadar aşık olduğum her kıza beste yapmış ve “kusura bakma, ben seni arkadaş olarak görüyorum” cevabını alıp oturmuştum. Nihayet bu sefer müziğim umduğum etkiyi yaratmıştı! Tekrar buluştuğumuzda birlikte eve gidip piyanoda ona valsimi çaldım. Sonra şehir merkezindeki parkta buz pateni kayılan donmuş yapay gölün etrafında yürüyüş yaparken direnmeyi bıraktı, başını omuzuma dayayarak bana “peki” demiş oldu.

İkimiz de aşkı ilk defa karşılıklı yaşıyorduk. Sevgililere özgü her şeyi ilk defa birlikte yaşadık.* Onunla beraber olmak, hayallerimin ötesinde masalsı bir mutluluktu. Rüya gibi geçen birkaç aydan sonra aramıza koca bir okyanus girdi. Sonraki iki yıl boyunca sadece iki sömestr tatili ve bir yaz tatilinde beni ziyarete geldiğinde beraber olabildik. Geri kalan zaman, iki sevgili Atlas Okyanusu’nun iki ucunda, yıl boyu hasret çekmekle geçti. Aylarca bekleyişin ardından kavuştuğumuz anları, dondurucu soğuktan eve gelip sıcak duşun altına girmeye benzetirdim.

Okyanus ötesine müzikli mektuplar

Çocukken kurduğu hayal dünyasında “pichju” -okunuşu pihyu- adında bir yaratık varmış. Kediyle tavşan arası hayal edebileceğimiz en sevimli hayvanmış. Bu ismi taktım ona. O benim Pichjumdu!

İzlanda'dan ayrıldıktan sonra, onun için hayatımın en çılgın ve en dokunaklı valslerini yazmaya koyuldum: “Bir Pichju için Kişisel ve Utanmaz Valsler”. 7 taneler ve yaklaşık 23 dakika sürüyorlar. Mutluluktan ve hazdan aklını oynatmanın ne demek olduğunu, hasretten kahrolmanın nasıl bir duygu olduğunu anlattım; sözler olmaksızın, bir piyano ile ne kadar anlatılabilirse.

Valsleri bestelemeye yazın Türkiye'de başlayıp, Amerika'da, Indiana Üniversitesi'ndeki ilk sömestrimde yoğun geçen derslerimin arasında tamamladım. O yıllar, 2. Dünya Savaşı'ndan beri batı dünyasının akademik çevrelerinde süregelen atonal müzik furyası henüz dinmemişti. Ciddi bir müzik fakültesinde okuyan bir kompozisyon öğrencisinin 19. yüzyıldan kalma tonal teknikle beste yapması hoşgörülebilir olmanın eşiğindeydi. Valslerime bu nedenle "utanmaz" dedim. Bir yandan okul için modern teknikli şeyler yazmaya çalışırken diğer yandan hocalarımın haberi olmadan Pichjum için kalbimden geçenleri yazdığım için de "kişisel" dedim.

O zamanlar mektupla haberleşiyorduk. Uluslararası telefon çok pahalıydı, nadiren kullanıyorduk. İnternet ve email ise henüz hayatımıza girmemişti. Valslerin notalarını ve kaydını ona yolladığımda büyük bir heyecanla, günlerce cevabını beklemiştim. Bir gün yurt odama döndüğümde beklediğim cevabı telesekreterimde mesaj olarak buldum: “Hakan!… Valsleri aldım!… Güldüm ve ağladım…” diyordu. Demek ki müziğe dokuduğum mesajlarım ona ulaşmıştı, kalpten kalbe...

Birlikte geçirdiğimiz her an cennetteydik. Uzaktayken birbirimize bıraktığımız giysiler, müzikler, birlikte yaptığımız resimler ve mektuplarla avunuyorduk. O bana Norveççe bir şiir öğretmişti, ben de ona Türkçe şarkı sözleri. Hani çiftler “bizim şarkımız olsun” diye bir şarkı seçerler ya? Bizim şarkımız olsun diyerek öyle bir şarkı seçmiş ve ona öğretmiştim ki, tam ayrılınca insanı derbeder edecek türden: Erol Sayan’ın Nihavent şarkısı “Kalbe dolan o ilk bakış unutulmaz, unutulmaz”.

Bir yıl kalmıştı kavuşmaya. Bir yıl sonra okul biter bitmez Avrupa'ya yerleşecek ve onunla bir hayat kuracaktım. O yıl beni terk etti. Bir anda! Sular, seller gibi aşıkken, her şey yolunda giderken, birlikte bir ömür hayali kurarken. Neden? İlk başta anlam veremediğim sudan bahaneler ileri sürdü. Bu beni tarifsiz bir acıya boğdu. Sonradan bana gönderdiği bir romanı okuyunca anladım ki gerçek neden farklıydı: bir başkasına aşık olmuştu. Bunu bilmek acımı hafifletmese de kafamı rahatlatmıştı. Zira gönül başka limana meyletmişse insanın yapabileceği hiç bir şey yoktur, bulunduğu yeri terk edip o yeni limana yönelmek dışında. Terk edilen sevgili değerli bir dost olarak kalabilir, ona şefkatle veda edilebilir. Ancak insanın vicdanını ne kadar sızlatsa da, böyle bir durumda gitmek şarttır, kalmak aldatmaktır.

Bach’ın karısından geri kalmadı

O da beni şefkatle terk etti. Artık bana aşık değildi ama halen beni seviyordu. Ayrılırken benden bir hediye istedi: "Anna Magdalena Bach'ın kendisi için yazılmış bir nota defteri var**. Ben de aynısından istiyorum! Benim adıma bestelenmiş kısa, benim çalabileceğim kolaylıkta, hüzünlü parçalardan oluşan bir albüm". Yazdım. 6 parçadan oluşan "Notenbuch für Pernille Elisabeth Bertelsen"i acımı kontrol etmeye çalışarak, dramatik feryatlar ve serzenişlere kapılmadan, vakur bir hüzünle besteledim ve yolladım ona.

Niye istemişti benden böyle bir hediyeyi? İnsan terk ettiği sevgilisinden hediye ister mi? Belki boş boş ağlamak yerine acımı müziğe dökerek bir nebze rehabilite olacağımı düşündü, benim iyiliğim için istedi. Biraz piyano dersi almışlığı vardı. Hiç oturup çaldı mı onları, bilmiyorum. Favorisi 2 numaraydı.

Üzerinden ne kadar zaman geçerse geçsin, onun için yazdıklarımı her çalışımda o günlere geri dönüyor, birkaç dakikalığına dünyayı unutup o aşkı yeniden yaşıyorum. Yıllar sonra Erol Sayan’ın o şarkısını piyano için uyarlarken de aynı şeyleri hissettim; onunla yaşadıklarımı ve duyumsadıklarımı düzenlemenin içine yedirdim.


Kalbe Dolan o İlk Bakış

Private and Unashamed Waltzes for a Pichju

Notenbuch für Pernille Elisabeth Bertelsen

* O sırada beni Türkiye’de beklemekte olan bir başka sevgilim vardı. Bir önceki yazımda bahsettiğim, birlikte tek bir gün geçirdiğim ilk sevgilim. O andan itibaren onunla yazışmayı kesip, Türkiye’ye döner dönmez ondan ayrılacaktım.

**Johann Sebastian Bach'ın ikinci karısına klavsen öğretmek için kaleme aldığı, bugün tüm müzisyenlerin piyano dersi alırken tanıştığı ünlü eser "Notenbuch für Anna Magdalena Bach".

Hakan Ali Toker kimdir?

Hakan Ali Toker, 1976 doğumlu, Mersinlidir. İlk adını kullanmaktadır. Piyano çalmaya ve beste yapmaya küçük yaşta başladı. İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı çello bölümünde kısa bir başlangıç yapıp, ardından ortaokul, lise ve lisan eğitiminin bir bölümünü Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi'nde okuduktan sonra ABD'de Indiana Üniversitesi Müzik Fakültesi Piyano ve Bestecilik dallarından mezun oldu.

Klasik eğitiminin yanı sıra Caz, Türk müziği ve klasik doğaçlama alanlarında kendi kendini yetiştirdi. Piyanonun yanı sıra kanun, akordeon, klavsen ve org çalmayı öğrendi.

Bugüne kadar 29 ülkede konserler verdi, pek çok yerli ve yabancı eleştirmenin övgülerini aldı. 17 yaşında katıldığı İstanbul Festivali'nde yılın en genç sanatçısıydı. Aynı yıl Ukrayna'da düzenlenen Virtüözler Festivali'nde yer alan ilk Türk sanatçıydı.

2011'de Türk makamlarına göre akortlanmış piyanoyla ilk Türk müziği resitalini veren piyanist oldu. 2022'de yazıp 33 müzisyenle birlikte CRR'de seslendirdiği "Türk Rapsodisi"yle ilk kez tüm çalgılarda makamsal mikrotonalitenin duyulduğu bir senfonik konsere imza atmış oldu.

Türkiye'de "Yaşayan Değerlerimiz" (2013), ABD'de "Yılın Yorumcusu" (2019) gibi ödüllere layık görüldü. Hırvatistan'da "Hırvat-Türk Dostluk" nişanıyla onurlandırıldı.

Hem yorumcu hem besteci olarak, hem klasik Batı müziği hem de caz ve Türk müziği alanlarında eserler veren sanatçının, bu müzik türlerini bazen ayrı ayrı ele aldığı, bazen de sentezlediği pek çok bestesi, düzenlemesi ve albümü vardır.

Yazarın Diğer Yazıları

Aşk için müzik serisi - 1

Dönme dolapta ilk öpüşme

Tambur mu tanbur mu?

İnsan herhangi bir alanda ne kadar ustalaşırsa ustalaşsın, karşı görüşleri dinlemeyi bıraktığı anda körelmeye mahkumdur

Çiçek Kız Valsi'nin öyküsü...

Aşkın geçerli veya gerçek olması için karşınızdakinin "gerçek" bir insan olması, onu tanımanız, onunla bir şeyler paylaşmış olmanız gerekmez. İnsan kafasında yarattığı bir hayale dahi âşık olsa, yaşadığı, gerçek aşktır!

"
"