NOT: Epey önceden yazdığım yazıyı bir kez daha elden geçirecektim. Ve hem bir yeni yıl kutlaması anlamına gelecekti bu yazı, hem de yılın ilk günüyle birlikte yeni bir heyecan duyanlara içten bir selam olacaktı… Olacaktı da… Bir baktım ki… Benim heyecanım tıkanmış kalmış yüreğimde… “Yine de hayat devam ediyor işte!” aşamasına gelmeye çalışırken bile patinaj yapıyorum... Ekrandan kan sıçrıyor üzerime durmadan… Kürt kanı, Türk kanı, “terörist kanı”, asker kanı, şimdi de “kaçakçı kanı”… Vicdan ve onur fakiri olmasına karşın, hırs ve yalandan olağanüstü zengin bir pay kapanların işgalinde hayatımız… Ve kaygısızlık, bencillik, milliyetçilik, şiddetsevicilik dalga dalga kuşatmış her yanımızı… Bunca pisliğin içinde size ileteceğim iyi dileklerimi hediye paketlerine sararken kullanacağım parlak coşkuyu nereden bulacağım şimdi? Bir ülke ve halkın en azından yakın geleceğinden umudumu neredeyse tümüyle yitirmek üzereyken, yeni yıl mesajımı nasıl bir üsluptan devşirebilirim? Sadece “yeni” olduğu için bile dünya kadar umudu sırtlanmayı hak etmiş olan 2012 yılı, kendinden önce gelen 2011 yılının ağır cesedinin altında kaldı doğar doğmaz. Kan ve yalan dolu 2011, son nefesini verirken 2012’nin üzerine yığıldı kaldı. Bu ortamda ne yazılır “yılın ilk pazar yazısı”nda? Son bir zorlamayla “Yine de hayat devam ediyor işte!” diyerek denesem her şeye karşın, başarabilir miyim acep?..
Yeni başlangıçlar
Yeni, ilginçtir.
Yeni olana hep ilgi ve merak duyarız. Yeni insanlar, yeni giysiler, yeni kentler, yeni partiler, yeni programlar, yeni alışkanlıklar, hatta yeni zamanlar...
Bize pek aldırmadan bildiğince dönüp duran dünyada, kendi uydurduğumuz zaman dilimlerinden birinin geride kalıp ötekinin başlaması bazen bizi heyecanlandırır, sevindirir.
Bu yeniliğin büyüsüne teslim olarak umutlarımızı ve amaçlarımızı ona bağladığımız dönemler olur:
- Pazartesi sigarayı bırakacağım!..
- Önümüzdeki ay yabancı dil öğrenmeye başlayacağım!..
- Doğum günümden sonra diyet yapacağım!..
- Yeni yıldan itibaren hayatıma çekidüzen vereceğim!..
* * *
Belirli bir tarihten başlayarak bazı özelliklerini, alışkanlıklarını değiştirmeye girişen, özeğitim yoluyla kendini geliştirmeye çalışan pek çok insan vardır. Bu anlamda haftanın, ayın ve yılın ilk günlerinin, günün ilk saatlerinin tatlı ve moral verici bir yanının bulunduğu yadsınamaz.
Böylelikle, başlayan yeni zaman diliminin de verdiği heyecanla, istenmeyen eskilerden arınmaya çalışılır. Eskiyi (belki bazı tatlı anılar dışında) terk etmek, ondan kurtulmak, tümüyle yenilenmek isteği kaplar insanın içini. Takvimin bir sonraki yaprağının değişmeyi, mükemmelleşmeyi kolaylaştıracağına inanılır.
Oysa gerçek - çoğu zaman olduğu gibi - tatsız ve acımasızdır. Ve başına buyruktur. Değişen, takvimin yaprakları olur çoğunlukla. Güneş, gezegenler ve yer çekimi gibi tıpkı, eski sorunlar da aldırmazlar yeni zaman dilimlerine.
Ve yaşlıların söyledikleri gibi, her yeni yılla birlikte biraz kaçınılmaz sona doğru bir adım daha atarız. Aynalar bizdeki bu değişmenin reddedilmez tanığıdır.
Peki ya iç dünyalar; onlar hiç değişemez, mükemmelleşemez mi? Elbette değişebilir. Ancak değişmenin iyisi de kötüsü de, zamandan çok, zaman içinde gördüklerimize, yaşadıklarımıza bağlıdır.
Yeni başlangıçlarla birlikte yaptığımız, devam etmekten başka bir şey değildir aslında.
* * *
Hayır, sakın yanlış anlamayın; yeni zaman dilimlerine tutunarak coşkulu planlar hazırlayanlara bıyık altından gülüp onlara hiç şans tanımayan “insan sarrafları”ndan değilim. Varsın alınan kararların sadece bir kısmı gerçekleşsin; olursa eğer, o da bir kâr sayılmaz mı? Bazen okuduğumuz yüzlerce sayfalık kitaptan altın değerinde sadece birkaç satırın kalması bile eşsiz bir servet değil midir? Veya iki saatlik bir filmden geriye kalan yalnızca iki-üç öğretici cümle? Onun için - yarın bambaşka birisi olamasanız bile - düşleyip de uluorta konuşamadığınız hedeflerinizden hiç olmazsa birini-ikisini vurabileceğinize sizinle beraber inanmaya hazırım.
Coşku, hayatın vazgeçilmez şarjıdır. O bitmeye yüz tuttu mu, mutlaka bir şekilde yeniden üretmek zorundayız.
* * *
Ve ne yazık ki, yaşamak için böylesine ihtiyaç duyduğumuz coşku, bizim – hem kendimiz hem de başkaları tarafından – aldatılmamızın en kolay araçlarından biridir.
Yeni dönemlerle birlikte yeni hayat vaatlerini, devlet ve parti yöneticilerinin mesajlarında bu kadar sık duymamız tesadüf değildir.
“Yeni” sözcüğünün coşturucu etkisi, politikacılar tarafından sıkça kullanılır. Yeni partiler kurulur, yeni programlar hazırlanır, yeni öneriler getirilir, yenilenme çağrıları yapılır, yeni bir tarih yazmaya başlanır...
“Yeni”nin bile yetmediği anlar vardır. O zaman “yepyeni”den söz edilir.
İşte bugün yeni bir yıl başladı. Yepyeni bir yıl. Ve yılın ilk ayı. Yarın ilk hafta başlıyor. İlk pazartesi. Tam zamandır şimdi yeni kararlar almanın. Yeni, yepyeni kararlar...