27 Haziran 2012

'Yazıyor yazıyooor, Türk uçağını Rusya'nın düşürdüğünü yazıyooor'

60’lı yılların siyah-beyaz filmlerinde, “kader ağlarını ördüğünde” ve “esas oğlan” ya da “esas kız” elini kana buladığında veya...

60’lı yılların siyah-beyaz filmlerinde, “kader ağlarını ördüğünde” ve “esas oğlan” ya da “esas kız” elini kana buladığında veya öyle sanıldığında, genellikle Sirkeci civarında koşarak gazete satan bir çocuk, olaya Türk medyasının koyduğu katkıyı simgeler:

“Yazıyor, yazıyooor…”

Bazen haberin aslında doğru olmadığını, bazen de filmdeki her şeyi daha karmaşık hale getirecek olaylar silsilesini başlattığını hissederiz. Bunun için o “gazeteci çocuk” tarafından temsil edilen “gazetecilik”, o zamandan beri fazla saygınlık ve sempati uyandırmaz bizde.

O tarihlerden on yıllar sonra, nüfus 75 milyona dayanmışken hâlâ toplam 5 milyon sınırında debelenen ve saygınlığı daha da ayaklar altında kalan bir gazetecilik kurumu vardır ülkemizde. Olaylar “aydınlatılırken” önce patronunun cüzdanına ve iktidarın ağzına bakan gazeteciler, zavallı tirajlarını biraz arttırmak için de küflü-naftalinli yöntemleri parlatmaya çalışıp dururlar her zaman.

* * *

Son günlerde yaşanan Türkiye-Suriye geriliminde, kendi postlarının delinmeyeceğinden emin olan bazı “gazeteciler” savaş çığlıkları atarken, birçoğu da “cücelik sınırında dâhilikler” ile uğraşmaktadır. Bu uğraşın çok boyutu var gerçi; ama ben yazının selameti için bir konuda yoğunlaşmalıyım: Rusya’nın tutumu, rolü ve amacında.

Ta Soğuk Savaş’ın başlarından bu yana Rusya ile ilgili köpüklü başlıklar atıp komplo teorileri kurmanın “tutacağı” öğretilmiştir meslek erbabına. Bu geleneğin yılmaz devamcılarının son günlerde attıkları başlıklarda ve yaptıkları “analitik” haberlerde, “Türk uçağının Suriye değil Rusya tarafından düşürüldüğünü”, “uçağı vuran füzenin Tartus (Rus) Üssü’nden atıldığı”, “Moskova’nın Ankara’ya ders vermek istediğini” okuyoruz. Hem de öyle çok fazla açıklamaya gerek görülmeden: Ne Rusya’nın politikasının derinlemesine çözümlenmesi, ne “Arap Baharı”nın siyasi içeriği, ne Türk-Rus ilişkilerinin perspektifleri, ne de son uçak krizinin nereden çıktığı ve anlamı üzerine birkaç paragraf!..

Ama bol heyecan ve entrika soslu adrenalin başlıkları… “Uçağımızı bizzat Rusya vurdu”… Bakın, zaten DSP Genel Başkanı Masum Türker de böyle demiş. Masum Bey’in kaynağını özenle açıklaMAdığı askerî istihbaratı, “ateşi açanın, Laskiye limanında sineği bile algılayan Çapanenko gemisi olduğu” (Ocak ayında bölgeyi ziyaret eden gemilerden Amiral Çabanenko kastediliyor) yolundaymış. Zaten Suriye açıklamasında “üzgünüz” demiş; “eğer başka kişi yapmışsa ‘üzgünüz’ denirmiş”… (???)

* * *

Aynı Türk medyasında asla yer almayan haberler de vardır. Mesela, Rusya’nın geçmiş anlaşmalar uyarınca Suriye’ye göndermesi gereken S-300 füzelerinin sevkiyatını bugünlerde bir süreliğine durdurduğu haberi… Mesela, Rusya’nın son aylarda Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’a yönelik eleştirel açıklamaları ve onu seçimlere zorlayarak dizginleme ve mümkünse bir başka “kabul edilebilir” liderle değiştirme gayretleri… Mesela, 30 Haziranda Cenevre’de yapılması öngörülen Suriye konferansıyla ilgili çabaları ve açıklamaları… (Bunların “sıkıcı haberler” olduğu ve ne tiraj ne de “tık” getirebileceği pek bir aşikâr, değil mi?)

 

\

 

Dün akşamın ve bugünün “en sıkı haberlerinden biri”nin içyüzünü gazeteci gözüyle ortaya çıkarmak da aynı ölçüde “sıkıcı” olsa gerektir: İzlediği politikayla yalnızca krizin gerginleşmesine yol açmakla kalmayıp kendisini de zor duruma düşüren Başbakan Tayyip Erdoğan, dün Rusya Dışişleri’nin açıklamasına sert çıkmış ve alelacele Moskova’yı “Suriye ağzıyla konuşmakla” suçlamış. Peki, ne diyor Rusya Dışişleri? Sadece olayı “kaza” olduğunu düşündüren bir vurguyla “önceden planlanmış eylem ve provokasyon olarak düşünülmesin” cümlesi, Batı’yı kastederek “propaganda kışkırtmalarına dikkat” mesajı ve malum “itidal” çağrısı…

* * *

Uluslararası gelişmeleri ele alırken karşılaşılan her bir olayı “büyük fotoğrafa bakarak” görmeye çalışmakta, ağaçlarla uğraşırken ormanı gözden kaçırmamakta yarar var. Mesele uçak, hatta Suriye meselesi değildir.

 

\

 

Dünyanın stratejik olarak en önemli bölgelerinden biri olan Ortadoğu’ya hâkim olunması için Suriye’ye “demokrasi ihracatı” zorunluluğu doğmuştur. Bu başarıldığında, İran’a ve “daha ötesine” de sıra gelecektir elbet.

Rusya, “Arap Baharı”, Libya’da iktidar değişimi, derken giderek konum kaybettiğini, ne pahasına olursa olsun Suriye’nin “düşmesine izin vermemesi gerektiğini” düşünmekte ve elindeki tüm imkânları eskisinden daha aktif bir biçimde seferber etmektedir.

Türkiye ise kendi içinde çözmesi gereken birçok devasa sorun varken, daha düne kadar dost saydığı Suriye yönetimini kısa sürede düşman haline getirerek, oradaki muhalefetin organize edilmesi ve silahlandırılması işine soyunarak, “karışık ortamda bir koyup üç alma” ve bölgesel liderliğini kanıtlama hevesindedir.

* * *

Rusya’nın Suriye politikasını bir sonraki yazıya bırakarak her konuda mutlaka bir taraf tutmak gerektiğini düşünenler için şunu ekleyeyim: ABD, AB, Rusya, Çin, Türkiye vs., hemen herkes açısından Suriye’de yaşananlar, insani değerler ve ahlak ile siyasi ve ekonomik çıkarların birbirine ne kadar uzak düştüğünü ne yazık ki bir kez daha göstermiştir. Devletler ve siyasi ittifaklar açısından yalnızca çıkarlar ve etki alanı mücadelesi vardır. Halkların kaderi, insanların katli, yoksulluğu, on yıllarca sürecek çatışmalarda telef olacağı gibi şeyler hiç kimsenin umurunda değildir.

Ne siyasi iktidarların, ne de görevi gerçekleri ortaya koymak olan gazetecilerin!..

Yazarın Diğer Yazıları

Cihatçılar Halep’e saldırdı, Rus basını Erdoğan’a ateş püskürdü

Rus Tsargrad sitesinin başlığı: Erdoğan Putin’i kandırdı: Kremlin suskun, Türkiye Cumhurbaşkanı yine ihanet yolunu seçti

Savaşın yayılma eğilimi Türkiye için bir tehdittir

Toprak ve insan hayatı: Ben ikincisini daha çok önemserim, siyasiler ise genellikle toprağı seçer

Hayat ve ölüm üzerine biraz karamsar bir yazı

Almodovar’ın ölümü kabullenmek konusunu işleyen Yandaki Oda filmi ve T24'ün bir haberi

"
"