Eyvah, yazı yetişmiyor!
Yazamadım işte; elektrikler kesikti, dişim ağrıyordu ve babaannemi doktora götürmem gerekiyordu...
Ama bu bir felâket!
Milyonlarca okurum bugün benim yazımın olmadığını görünce n'apar?
Hükümetin kurulamaması falan neyse de, köşenin boş kalması...
Hemen arkadaşlara bir şey söyleyeyim de, durumu idare etmek için kısa bir açıklama koysunlar.
"Yurtdışında toplantılarda olacağım için bugünlerde yazılarımı yazamayacağım."
Nasıl, yeterince ciddi değil mi? "Öylesine" değil, işimiz gücümüz var bizim, kardeşim!..
Ya da daha “klasik” bir şey uydursunlar çocuklar:
“Yazarımız yıllık iznini kullandığından dolayı bugün köşe yazısını yazmamıştır.”
* * *
Bazı köşe yazarları her an yeni bir tatile çıkma hakkını saklı tutmak için genellikle şöyle derler:
“Yazarımız yıllık izninin bir bölümünü kullandığından dolayı bugün köşe yazısını yazmamıştır.”
Aslında yine olmadı; çünkü “… bugün köşe yazısını yazmamıştır” anlatımı da köşe yazarının hoşuna gitmez. Çünkü suçlamaya dönüşebilecek gibi duran bir ifadedir bu. Onun yerine şöyle demek daha uygun olabilir:
“Yazarımız yıllık izninin bir bölümünü kullandığından dolayı köşe yazılarına bir süre ara vermiştir.”
Buradaki “bir süre” anlatımı hem esrarengiz bir hava, hem tatilin gidişine göre kıvrak davranabilme şansı verir.
Birçok köşe yazarı kendini öylesine “Tanrısal büyüklükte” hisseder ki, şu ya da bu nedenle yazmadığı zaman bile, köşe yazarı olarak “gündemde kalmak” ister.
* * *
Köşe yazma gününde olup da yazısı yayımlanmayan pek çok yazar, editörlere sıkı sıkıya tembih eder:
"Fotoğrafımla köşe başlığım mutlaka çıksın. Altında da neden yazmadığımın açıklaması olsun."
Öyle ya! O öylesine büyük bir köşe yazarıdır ki, yazmadığı anda “o sanki hiç yaşamıyormuş” gibi davranılmaz. Eğer yeri gazetedeyse, onun köşe sınırları dahilinde sıradan bir haber veya yazı destursuz kullanılmaz.
Önce onun köşesini hatırlatan bir şeyler, en başta da her zamanki akıllı bakışlı fotoğrafı kullanılmalı, okur onu asla unutmamalıdır.
(Köşe yazarlarının, köşeleri için kullandığı, umursamazca sağa sola bakan, hüzünle uzaklara dalan, trajik yazılarda bile gülen veya “pek seçilmeyen” fotoğraflar da ayrı bir yazı konusudur, ama neyse…)
* * *
Köşe yazarının neden yazmadığı açıklaması ise bazen tam bir komedidir:
"Yazarımız şehir dışında (veya yurtdışında) olduğundan dolayı yazısını yayımlayamıyoruz."
Nasıl yani? Şehrin veya yurdun dışında internet diye bir şey yok mu? Yazarınız dağa mı çıktı?
Veya yazı işlerinin sinirli tepkisini gizleyen şu satırlar:
"Yazarımızın yazısı elimize geçmediği için yayımlayamıyoruz."
Harika! Yani gazete, yazarını kaybetmiş; adam bir yerlere gitmiş; ne gazetenin telefonlarına bakıyor, ne kendisi arıyor...
Yönetici de tüm hiddetini "açıklama"ya yansıtma kararı alıyor:
“Durumu aynen yazın ve onu rezil rüsva edin!”
* * *
Köşe yazarı yazmadı işte!
Yazmadı veya yazamadı.
Kaytardı...
Kafayı çekti...
Uyuyakaldı...
Âşık oldu...
Ya da bir an köşe yazarlığının ne kadar saçma ve anlamsız bir iş olduğu fikriyle karşılaştı...
Ve yazmadı.
Yazınca ne oluyordu ki?
İktidar mı değişiyordu, her günkü rezaletlerden bir kısmı çöpe mi yollanıyordu, daha bilgili ve ahlaklı bir toplum mu ortaya çıkıyordu?..
Yooo!..
Köşe yazarı da sonunda bunaldı ve yaz(a)madı işte!
“Yazarımız tükenmişlik sendromu yaşadığından dolayı bugünkü yazısını...”
Açıklama çok mühim tabii, açıklama olmadan köşe boş kalmaz...
“Yazarımız öldüğünden dolayı bugünkü yazısını...”
Kim? Haa, o mu? Nerede yazıyordu o ya? Öyle mi? Yazık olmuş... Spor yazarıydı, değil mi?..