11 Aralık 2011

Yaşayan bir kaybın anası olmak

Aralık ayını sevmiyordu. 80 yaşını aşan her insan gibi sık sık ölümü düşünüyor, onun şu kahrolası aralık ayından önce gelip 32 yıl önce renkleri solan hayatına nokta koymasını bekliyordu.


Aralık ayını sevmiyordu. 80 yaşını aşan her insan gibi sık sık ölümü düşünüyor, onun şu kahrolası aralık ayından önce gelip 32 yıl önce renkleri solan hayatına nokta koymasını bekliyordu.

Ama dolmuyordu bir türlü vadesi. Evladından yoksun bir ana olarak yaşamaya mahkûmdu anlaşılan bir süre daha.
İşte bir aralık ayı daha gelip yaşlı kadının yüreğini dağlamaya başlamıştı yine.
Yıllar öncesiydi. Viktor’un askerden dönmesine az kalmıştı. Annesi yolunu gözlemeye başlamıştı çoktan. Özlem her geçen gün katlanarak artıyordu.
Beklenmedik bir şey oldu. Korkunç bir şey. Olabileceklerin belki de en kötüsü...
Savaş çıktı!
Sovyetler Birliği Komünist Partisi Politbürosu toplanmıştı. “Proletarya enternasyonalizmi” gereğince, Afganistan’a “sınırlı askeri birlik” gönderilmesine karar almıştı. Sovyet işgali başlıyordu.
Viktor’un annesi, oğlunun bu “sınırlı” birliğin içinde olduğunu duyunca beyninden vurulmuşa dönmüştü. Neden şimdi? Neden Viktor? Neden bir başka anayı değil de kendisini bulmuştu kader?..
Neden savaş, diye düşünmemişti hiç. Partiye ve devlete güveniyordu. Olanı biteni de “kader” olarak nitelendirmişti. Şimdi yapılması gereken, savaşın bir an önce “hayırlısıyla” bitmesini beklemekti.
Küçücük Afganistan olağanüstü bir güçle direniyordu. Gelen haberler savaşın sona erdiğini değil, ölü ve yaralıları bildiriyordu.
Komşunun oğlu dönmüştü. Ama bir bacağını Afgan dağlarında bırakarak...
Olsun; hiç olmazsa böyle dönsündü; yeter ki ölmesindi...
Afganistan’a yeni yeni takviye birlikleri gönderiliyor, oradan ise durmadan kara haberler geliyordu.
Hani “sınırlı” bir herekat olacaktı? Hani hemen bitecekti?..
Viktor’dan mektup gelmez olmuştu. Zavallı ana yıkıldı, çöktü.
Artık partinin de, devletin de, proletarya enternasyonalizminin de canı cehennemeydi. Sürekli dua ediyordu Tanrı’ya. Bir tek o kalmıştı şimdi, bir tek Tanrı...
Yıllar geldi ve geçti. Mektup gelmedi. Haber de yoktu ortada.
Yalnızca tahmine dayanan görüşler vardı: Falanca çatışmada vurulmuş olması ihtimali büyük. Eğer düşmanın eline geçtiyse daha kötü...
Savaş bitti...

Yiten insanlar birer istatistik verisine dönüştüler.
Viktor dönmedi. Resmi belgelerde onun adının yanına beş harfli bir kelime yazıldı: “Kayıp”!..
Dönenlerden bazıları onun yaralandığını, hatta öldüğünü söylediler. İnanmadı onlara ana yüreği. Bir mucize olmalıydı. Ama olmuyordu.
Yıllar geçiyordu...
Ve beklenen mucize gerçekleşti. Haber geldi. Viktor sağdı.
Afganistan’daydı. Ama tutsak değildi artık. Dinini ve uyruğunu değiştirmişti. Evlenmişti. Şimdiki oradaki kabilelerden birinin şefinin korumasıydı. Yani silahı terk etmemişti.
Terk ettiği ülkesiydi. Herkese, her şeye darılmıştı Viktor. Geçmişi unutmak istiyordu.
Anlaşılmaz bir gecikmeden sonra birkaç günlüğüne Moskova’ya geldi.  Sadece birkaç günlüğüne...
Anası onu bağrına bastı. Tanrı’ya şükretti mucize için.
Ama oğlu soğuktu. “Böyle bir ülke”ye dönmek istemiyordu. Onun asıl yurdu Afganistan’dı artık. Kenarları işlemeli bol Afgan giysisini üzerinden çıkarmadı Moskova’da. Gerçek bir Afganistanlıydı o artık. Yalnız saçları sarıydı. Ve maviydi gözleri.
Viktor döndü.
Anası kalakaldı... Ağlayamadı bile...
Aklına sık sık beş harfli iğrenç bir kelime geliyordu:
Kayıp!..
Nefret ediyordu bu kelimeden… Bir de aralık ayından…

Yazarın Diğer Yazıları

Cihatçılar Halep’e saldırdı, Rus basını Erdoğan’a ateş püskürdü

Rus Tsargrad sitesinin başlığı: Erdoğan Putin’i kandırdı: Kremlin suskun, Türkiye Cumhurbaşkanı yine ihanet yolunu seçti

Savaşın yayılma eğilimi Türkiye için bir tehdittir

Toprak ve insan hayatı: Ben ikincisini daha çok önemserim, siyasiler ise genellikle toprağı seçer

Hayat ve ölüm üzerine biraz karamsar bir yazı

Almodovar’ın ölümü kabullenmek konusunu işleyen Yandaki Oda filmi ve T24'ün bir haberi

"
"