12 Ağustos 2012

Uzun bacaklı sarışın casuslar

O kadınlarda farklı bir şey vardı. Öğrenci yurdunda, hemen yanı başımızda yaşayan taptaze ve pürüzsüz genç kızlarda olmayan bir şey...

O kadınlarda farklı bir şey vardı. Öğrenci yurdunda, hemen yanı başımızda yaşayan taptaze ve pürüzsüz genç kızlarda olmayan bir şey.

Onlar yakınımızda da bulunsalar, sanki araya giren camdan bir fanusla ulaşılamazlaşıyor ve bambaşka bir dünyaya ait olduklarını hissettiriyorlardı.

Bizim çevremizdeki pırıl pırıl genç kızlar gibi yürümüyorlar ve gülmüyorlardı. Onların yürüyüşü ve gülüşü, üzerinde uzun süre çalışılmış ve tahrik ediciliğin abartma sınırına dayandığı anda sabitlenerek alışkanlığa dönüştürülmüştü.

\

Kusursuz bedenlerini kuşatan pahalı giysiler tek başına ele alınsa çok zevkli ve güzel sayılabilirdi; ama onların üzerinde, hemen reddedilip çıkarılma isteğini uyandıracak kadar vücutla rekabette tavizkârdılar.

Ve kokuları... Tek söze gerek bırakmadan onları çılgınca arzu etmenize yetecek sersemletici darbeler alıyordunuz her birinin rüzgârında soluklandığınızda.

Üniversitede ve öğrenci yurtlarında tanıştığımız su damlası gibi berrak ve duru genç kızlarla ilişkilerimizin doruk noktasında veya doruktan az sonra aklımıza o ulaşılmaz kadınlar gelirdi.
 
O kadınlar bizim rüyamız idi.
 
Ama bu rüya, pembe panjurlu bir eve ve sımsıcak bir aile yuvasına uzanmıyordu.
 
Hayvani bir cazibeye yaslanan “kirli” bir rüyaydı bu. Kirliliğin gizemi ve kolayca dışa vurulamayacak arzusu, rüyayı daha da kışkırtıcı hale getiriyordu.
 

\

 
Bu rüyadan beklediğimiz bir kerelik mutluluktu. Hiç olmazsa bir kerelik...
 
O kadınlar “döviz fahişesi” idi.
 
* * *
 
Her ne kadar 80’li yıllarda iktidar lisanıyla konuşanlar, Sovyetler’de “asla fahişe bulunmadığını”, bunun “kapitalizme ait bir ayıp olduğunu” söylese de, herkes biliyordu ki, ülkede fahişeler vardı. “Ruble ile çalışanlar” (tren garları, ucuz oteller ve yollar) ve “döviz ile çalışanlar” (dört ve beş yıldızlı oteller, az sayıda restoran ve gece kulübü).

“Rubleciler” ile adi polis uğraşıyordu. Ama “dövizciler” haberalma kurumunun ilgi alanındaydı. Çünkü onların iki tür müşterisi vardı: komünist partinin üst düzey yöneticileri ve yabancı ülkelerden gelenler.
 
Bu sonuncular arasında işadamları, sanatçılar, gazeteciler, siyasetçiler ve çeşit çeşit turistler vardı. Bunların çoğu, KGB arşivlerindeki her daim aç dosyaların karnını bir süreliğine doyuracak cinstendi.
 
Sovyetler’e giden birçok yabancı her adımında izlendiğini bilir, yılışık ve kaba ajan bozuntularını kolaylıkla savuştururdu.
 
Ağlarından kurtulamadıkları tek bir casus tipi vardı:
 
Bizim için ulaşılamaz olan o “rüya kadınlar”...
 
“Döviz fahişeleri” hem iyi para kazanır, hem de yasadışı bir mesleği icra ederken “derin devletle işbirliği”nin meyvelerinden yararlanırdı.
 
“İşbirliği kuralları”nı bozanların başına kötü şeyler gelirdi.
 
* * *
 
Yıllar geçti, her şey değişti.
 
Sırlar azalıp fahişe sayısı çığ gibi arttıkça fuhuş kurumunun statüsü zedelendi. Mecburen mafyavari gruplarla ve semt polisleriyle işbirliğine yöneldiler.
 
Bir zamanlar üniversiteleri ve öğrenci yurtlarını tertemiz güzellikleri ile aydınlatan kızların bir kısmı, yıllar sonra aynı pahalı giysileri ve kokuları rahatça alabilecek paralar kazanmaya başladı.
 
Rekabet, otellerin, restoranların ve gece kulüplerinin dışına taşalı çok oldu.
 
Bana gelince. 80’li yıllarda ulaşamadığım rüyayı 90’lı yılların başında yaşamayı denedim.
 
O bir kerelik mutluluğun kirasını verdim birkaç kez.
 
Onlara sahip olma duygusunun sınırlarını hoyratça zorladım.

Hayattaki büyük ertelemelerin yarattığı korkunç ve kemirici eksiklik duygusunun yarasını kolayca sarabileceğimi sandım.

Onlarla ilişkimin doruk noktasında veya doruktan az sonra nedense aklıma üniversitedeki ve öğrenci yurtlarındaki su damlası gibi berrak ve duru genç kızlar geldi.
 
Zaman değişmişti. O “ulaşılmaz” kadınlar da.
 
Ve ben değişmiştim. Temiz ve kirli rüyalarımla beraber...

Yazarın Diğer Yazıları

Cihatçılar Halep’e saldırdı, Rus basını Erdoğan’a ateş püskürdü

Rus Tsargrad sitesinin başlığı: Erdoğan Putin’i kandırdı: Kremlin suskun, Türkiye Cumhurbaşkanı yine ihanet yolunu seçti

Savaşın yayılma eğilimi Türkiye için bir tehdittir

Toprak ve insan hayatı: Ben ikincisini daha çok önemserim, siyasiler ise genellikle toprağı seçer

Hayat ve ölüm üzerine biraz karamsar bir yazı

Almodovar’ın ölümü kabullenmek konusunu işleyen Yandaki Oda filmi ve T24'ün bir haberi

"
"