Rus basınında siyaset ve savaş haberlerinden bunaldığım zaman kenarda kıyıda kalmış ilginç bir şeyler bulduğum oluyor. Birkaç gün önce de böyle oldu.
Rusya’nın Murmansk kentinden Olesya Krasnova adında bir kadın turist (baktım, filolog ve gazeteciymiş), İstanbul tatilinden izlenimler paylaşırken şöyle yazmış:
“Türk erkeklerinde, bizim (Rus) erkeklerimizin doğru bulmayacağı, hatta utanacağı bazı özellikler var.”
Hımm, ilgi çekici bir giriş. Kendimce tahminlerde bulunarak yazının geride kalan bölümünü okumaya giriştim.
Türk erkeklerinin saçlarına aşırı özen gösterdiğini ve çeşit çeşit saç modellerini gördüğünü biraz kinayeli tarzda aktarmış.
Ayrıca diyor, sadece gençlerde değil, daha ileri yaşlarda olanlarda da bir dar kot pantolon giyme tutkusu var.
İlk konuda konuşmaması gereken kategoride olduğumdan susuyorum. İkinci eleştiri ise son aldığım kot pantolonu ciddi ciddi sorgulamamı gerektirdi ama bu konuda da susma hakkımı kullanıyorum.
Gelelim üçüncü ve asıl meseleye.
“Özgüvenleri çok fazla ve kendilerinden bahsetmeyi pek seviyorlar. Aslında özgüvenli olmak çekici bir özelliktir ama bunlarda her açıdan (yürüyüşleri, duruşları, jestleri, tavırları, konuşmaları ile) aşırı derecede vurgulanıyor. Her zaman en sevdikleri konu olan kendilerine odaklanmış haldeler.”
* * *
Gülümseyerek koltuğuma iyice bir yerleştim.
Şimdi şuracıkta “Türk erkekleri” ile Olesya ve onun gibi düşünen Rus kadınları arasında bir münazara olsa, ikinci grubu destekleyeceğimi hissettim (“Sen ne biçim Türk erkeğisin!” çığlıklarınızı duymazdan geliyorum.)
Çok uzun süre yurtdışında yaşadıktan sonra memlekete döndüğümde beni en çok şaşırtan konulardan biri de bu “özgüven” idi.
Dönüşten sonraki ilk aylarda şunu anladım ki, “her Türk erkeği doğuştan bütün konuların uzmanıdır. Bu bir tür Allah vergisidir!”
Onlara istediğin soruyu sor: Siyaset, ekonomi, spor, din ve ahlak, seks (ah, keşke bu sonuncuyu yazmasaydım.)
Her konuyu bilirler.
* * *
Bir keresinde bindiğim takside şoförün gözü dikiz aynasından baka baka sonunda beni bir yerlerden ısırmış ve “televizyonlara çıkıp Rusya anlatan bi gasteci” olduğumu deşifre etmişti.
“Kaç yıl yaşadın Rusya’da, abi?”
Cevabımla beraber samimiyetimiz iyice arttı.
“O zaman sen Rusya'yı da Rusça'yı da çok iyi bilirsin, ha?”
“Rusya nasıl, abi?”
Bu son soru bana hep çok zor gelir. Yani nesi nasıl, “kardeşim?” (Bir keresinde yeni tanıştığım ünlü bir kadının aynı sorusuna “büyük” diye cevap vermiştim ve bir daha benimle konuşmamıştı.)
Ukalalık etme isteğimi bastırarak Rusya hakkında bir şeyler anlatmaya başladım.
Üçüncü ya da dördüncü cümlem şoför tarafından hoyratça kesildi. Sonrasında uzuuun bir Rusya anlatısı dinledim.
Söylev 15 dakika kadar sürdü. Belki daha da sürerdi ama gitmek istediğim yere varmıştım.
Taksiden inmeden ona sorabileceğim bazı sorular geldi aklıma:
“Rusya'ya hiç gittin mi?”
“Kaç tane Rus arkadaşın oldu?”
“Rusya ile ilgili kaç kitap okudun?”
Tabii hiçbirini sormadım ve “kardeşim”i bir daha görmemek umuduyla terk ettim.
* * *
Onun gibi milyonlarca insan var Türkiye'de. Ezici çoğunluğu erkek. Garip bir şekilde her şeyi biliyorlar.
Sorsan hemen hepsi “hayat okulu mezunu.”
Sadece “sokaktaki insan” değil burada söz konusu olan. Aydın geçinenler de laf cambazlığı ile her an her konuyu analiz etmeye hazır. Televizyonda kanal kanal gezinen “herşeyolog” arkadaşlar buna örnek.
Yıllar önce T24'te yayımlanan bir yazı dizisini hazırlarken Antalya’da orta yaş sonrası bir Rus kadınla keyifli bir sohbet yapmıştık.
Sohbetin bir yerinde “Türk erkeklerin aşırı özgüveni” konusunu açtı ve doğrusu çok haklı vurgularla bizimle alay etti. Tepkilerime bakıyor ve benim bozulmadığımı, tersine onu dinlerken güldüğümü gördükçe acımasız ironilerinde vites yükseltiyordu.
Ona dalga geçtiği bu “kof özgüven”i neye bağladığını sordum. Cevabı ilginçti:
“Aileler, özellikle de anneler, oğullarını büyütürken daha bebeklikten başlayarak hep büyük bir hayranlık ve abartmalı övgülerle, daha doğrusu pohpohlama ile ilerliyorlar. 'Aslan oğlum, akıllı oğlum!.. Benim oğlum her şeyi bilir, her şeyi yapar!..'
Böyle büyüyen çocuk, annesinin sözlerine içtenlikle inanıyor ve zaten 'doğuştan deha' olduğu için ek bir bilgilenme/eğitim sürecine ihtiyaç duymadan her konuda fikir beyan etmekte hiçbir sakınca görmüyor.”
Hakan Aksay kimdir?
Hakan Aksay, 1981'de 20 yaşında bir TKP üyesi olarak Sovyetler Birliği'ne gitti. Leningrad Devlet Üniversitesi Gazetecilik Fakültesi'ni bitirdi. Brejnev, Andropov, Çernenko ve Gorbaçov iktidarları döneminde 6 yıllık kıymetli bir SSCB deneyimi kazandı.
Doğu Almanya'da 1,5 yılı aşkın gazetecilik yaptıktan sonra TKP'den ayrılarak Türkiye'ye döndü. Bir yıl kadar sonra bağımsız bir gazeteci olarak Moskova'ya gitti ve 20 yıl boyunca (Yeltsin ve Putin dönemlerinde) çeşitli gazete ve TV'lerde muhabirlik ve köşe yazarlığı yaptı.
Bu dönemde Türk-Rus ilişkileriyle ilgili çok sayıda proje gerçekleştirdi. Moskova'da '3 Haziran Nâzım Hikmet'i Anma' etkinliklerini başlattı ve 10 yıl boyunca organize etti. Dergi ve internet yayınları yaptı. Rus-Türk Araştırmaları Merkezi'nin kurucu başkanı oldu.
2009'da döndüğü Türkiye'de 11 yılı T24'te olmak üzere çeşitli medya kurumlarında çalıştı; Tele1 ve Artı TV kanallarında programlar hazırlayıp sundu; Gazete Duvar'ın Genel Yayın Yönetmenliğini yaptı. Gazeteciliğin yanı sıra İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde Rusya-Ukrayna danışmanı olarak çalışıyor. Türkiye'nin önde gelen Rusya ve eski Sovyet coğrafyası uzmanlarından olan ve "Puşkin madalyası" bulunan Hakan Aksay'ın Türkçe ve Rusça dört kitabı yayımlandı.
|