Türkiye'nin en güçlü babası ve Türkiye'nin en güçlü oğlu arasında geçtiği iddia edilen telefon görüşmeleri internette patladı.
Ve sessizliğin içinden korkunç bir gürültü koptu.
Yasaklar ve korkular yüzünden haberi veremeyen birçok medya kurumu, ya susmaya, ya da aktar(a)madığı iddialarla ilgili yalanlamalara (yani "suyunun suyu"nun anlatımına) yer vermeye çabaladı.
Can havliyle hazırlanıp onaylanan MİT, TİB, HSYK yasaları sonucu, öyle istediğin haberi alıp yayına koymak yok artık.
Duracaksın, durumu tartacaksın, iktidarın olası tepkisini hesaplayacaksın, hata yaparsan başına gelebilecekleri düşüneceksin, tahminlerin bile elini yakacak, yazmaktan vazgeçeceksin.
Artık böyle bir Türkiye var.
Ama...
... bir de internet ve sosyal medya diye bir şey var. Tam bir başbelası. Atsan atılmıyor, satsan satılmıyor.
Bakın şimdi de ortalık, Başbakan Tayyip Erdoğan ile oğlu Bilal Erdoğan arasında ünlü 17 Aralık ve 18 Aralık tarihinde yapıldığı öne sürülen beş görüşmenin korkunç içeriği ile karıştı.
* * *
Başbakan Baba, Bilal Oğlu'na 17 Aralık baskınlarını duyurarak "ortalık karıştı" uyarısı yapıyor. Oğlan'ın ve eşin-dostun elindeki paraların "acilen sıfırlanması" talimatını veriyor.
Konuşmalarda miktarını ve kaynağını bilemediğimiz milyonlarca avrodan ve dolardan çekirdek parası gibi bahsediliyor. Kutsal koltuğa yakın isimler telaffuz ediliyor. "Para üstü" olarak ev alınıp satılıyor.
Dördüncü konuşmada telaşını soğukkanlılıkla gizlemeye çalıştığı aşikâr olan Baba'nın bir kez daha "paranın sıfırlanıp sıfırlanmadığı" sorusu karşısında, Oğul "30 milyon avroyu eritemedik" diyor.
Özel bir hattan yapıldığı izlenimi doğuran görüşmelerde Baba'nın yine de temkinli ve sıkıntılı olduğu, tokat yemeğe hazır bir psikolojiyle konuşan Oğul'un ise bazen "açıldığı", rakamları dile getirdiği ve bu yüzden bir ara babasından fırça yediği duyuluyor.
Oğlan izlendiklerini, hatta görüntülü olarak da takip edildiklerini belirtince Baba "İstanbul’da, Emniyet’te bir şeyler yaptıklarını" söylüyor.
* * *
Bu ses kayıtları ve görüşme tapeleri bir iddia.
Kanıtlanmadığını vurgulayarak es geçebilir miyiz?
Hayır.
Çünkü maalesef ülkemizde siyasi yönetim ve mücadele, uzun süredir artık dinlemelerle, "tapeler"le, şantajlarla, istihbaratı güçlendirmekle, ayak kaydırmakla, çamur tezgâhlarıyla gerçekleştiriliyor.
17 Aralık'tan bu yana yaşadıklarımız bir cehennemdir.
Bu cehennemden cennet çıkacağını sanmam, ama kendini cennette sananların altlarındaki ateşin devasa bir yangına dönüştüğünü görmemek için kör olmak gerek.
Ben bu satırları yazarken AKP adına sadece birkaç cılız açıklama yapılmıştı. "Ses kayıtları montaj ürünü, gerçek dışı, ahlaksız komplo, buna ancak aptallar inanır..."
Ben bir taraftan yazımı bitirmeye çalışırken, bir taraftan da Başbakan'ın televizyona çıkıp herkesi bu "kayıtlar-tapeler" konusunda son derece sert biçimde azarlayıp aşağılamasını gizli bir istekle beklediğimi fark ediyorum.
Sanırım, bu ses kayıtları öncekilerden çok daha önemli. Sonuçları da çok ciddi olacak.
Gece boyunca konuyla ilgili yazılanlara bakmaktan, twitleri okumaktan gözüme uyku girmedi.
Tahminime göre, Başbakan Erdoğan ve oğlu Bilal de kaliteli ve deliksiz bir uyku uyuyamamıştır.
* * *
Yara bere içinde kalan hukuk sisteminin ve demokrasinin iyi işletilmesine şimdi her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var.
Adalet bugün her zamankinden daha elzem.
Skandal ses kayıtları incelenmelidir. Sahte ise de doğru ise de "gereği" yapılmalıdır.
Gerçek, yalnızca gerçek, tümüyle çıplak olarak gerçek ortaya çıkarılmalıdır.
Yalanlar meydana dökülmelidir.
Pazar günkü "Başbakan Erdoğan yalan makinesi testinden geçmelidir" başlıklı yazımdan dolayı epeyce okkalı küfür yedim.
Dün gece interneti izlerken "yalan makinesi" konusunda yazdıklarımın az bile olduğunu düşündüm.
Şimdi yazsam sorularım çoğalırdı:
- Kabataş'ta "başı örtülü bacım"a saldırı oldu mu, olmadı mı?
- Camide içki içildi mi, içilmedi mi?
- Bakanlar ve oğulları yolsuzluğa karıştı mı, karışmadı mı?
- Baba, Oğlan'a "acele elinizdeki paraları sıfırlayın" dedi mi, demedi mi?
@AksayHakan