10 Mayıs 2015

Seni Berfo Ana’yla Erdal Eren’in yanına uğurluyorum, Evren Paşa...

Haber geldi: Sen öldün... Şimdi iki kelime edip seninle vedalaşmam gerek

Ve haber geldi:

Nihayet öldün...

T24’e göndermek üzere olduğum “pazar yazısı”nı son anda buruşturup attım.

Şimdi iki kelime edip seninle vedalaşmam gerek, Kenan Evren Paşa!

Kısa sürede ne yazarım, nasıl yazarım, hiç önemli değil şu anda.

Ama seni mutlaka uğurlamam lazım.

Gömmem lazım seni bu satırlarımın sonunda.

Çünkü sen –bunu yazmak çok ağırıma gidiyor ama– benim hayatımın temel kahramanlarından biri oldun.

Maalesef!..

 

*   *   *

 

Haber geldi:

Sen öldün.

Ve zaman bir anlığına dondu.

Hayatımız durdu.

Yalnızca anılarımız canlandı.

Kaybettiğimiz insanlar kalktı ayağa.

Uzak mezarlardan sesler yükseldi.

İşkencehanelerden yaşlı çığlıklar yayıldı ortaya.

Kanlı günlerimiz hareketlendi hafızamızda yeniden.

O günlerden geride kalan sararmış anılardan acılarımız, sevinçlerimiz, hayallerimiz, hayal kırıklıklarımız fışkırdı.

Yüreğimiz çalkalandı.

“Kenan Evren öldü!”

 

*   *   *

 

Sen yoksun artık.

Sonunda öldün...

Oysa hiç ölmeyecek gibiydin.

Diktatörler hiç ölmeyecek gibidir zaten...

Kendileri de inanmaz ölümlü olduklarına...

Başkaları da öyle düşünmeye başlar...

Ama Sultan Süleyman’a bile kalmayan bu dünya, hiç kimseye ölümsüzlük bahşetmez.

Herkes doğar, iyi ve kötü hayata verecek neleri varsa ortaya koyarak yaşar ve ölür.

Sen de gittin işte!

Ne demeli şimdi senin ardından?

Rusların ünlü deyişi çınlıyor kulaklarımda:

“Ölülerin ardından ya iyi konuş ya da sus!”

Sen en çok suskun kalınacak ölülerden birisin, Kenan Paşa!

Öylesine ki...

Bu kurala da sonuna kadar uyamayacağım.

Hiç olmazsa birkaç kelime edeceğim senin arkandan.

 

*   *   *

 

Sen ne zaman ölecektin?

Bu soru ilk kez aklıma geldiğinde çok gençtim.

Polisten kaçıyordum.

Arkadaşlarımı kurban vermiştim.

Hapse girenlerin çoğu işkenceden geçiriliyordu, bir kısmı orada öldü.

İdam edilenler oldu.

Senin sesin her yerde yankılanıyordu.

Hiçbir şeyi derinlemesine bilmediğini belli etse de, ülkeye hâkim olmanın sınırsız güvenini kulaklarımızı patlatacak kadar yoğun bir güvenle fısıldayan vurguların...

Yüzbinlerce insanın hayatını kararttın.

Ve kendinden sonrasına kara hediyeler bıraktın.

Hâlâ gırtlağımıza düğümlenen senin Anayasan...

Bugünlerde her Allah’ın günü konuştuğumuz yüzde 10 barajı senin eserin...

Öldün mü gerçekten dün? Yoksa çoktan ölmüş müydün? Ya da senden kalan izler yok kaybolana kadar tam olarak ölmüş sayılmayacak mısın?..

 

*   *   *

 

Yaşamayı ve yaşatmayı bilmeyenlerin önemli bir bölümü ölmeyi de beceremez.

Sen onlardan biri oldun.

“İdamları imzalarken elim hiç titremedi” demiştin.

“Asmayalım da besleyelim mi” demiştin.

Daha birçok şey demiştin.

Tek bir şey hariç:

En ufak bir pişmanlık ifadesi kullanmamıştın.

Siyasi olarak da, insani bakımdan da acı verdiğin toplumun önünde başını eğmemeyi büyük marifet saymıştın.

Pişman olmamaktan korkmadın.

Ancak ceza almaktan çok korktun.

Kendini öldürme tehdidi bile savurdun.

Mahkemeye çıkmamanın yollarını aradın.

Ve yargılanıp ceza alsan da, son raundunu bu kaçamak taktikle geçiştirdin.

 

*   *   *

 

Senin ölüm haberini veren bazı televizyon kanalları cenazenin “resmî törenle” kaldırılacağını ekledi.

Nasıl bir devlet töreni olur, kimler gelir, ardından neler söylenir...

Bilmiyorum...

"Seni nasıl bilirdik", onu iyi biliyorum ama...

Bir vakitler esir aldığın devletin senin arkandan nasıl bir tören yapacağını şu anda düşünmek istemiyorum.

Ben senin cenazeni bu yazının sonuna koyacağım noktayla kaldırmış olacağım.

Ve yüreğimde kaybettiklerimin hüznü kalacak: Kendi hayatımdan, nice arkadaşlarımdan, solcu ve sağcı binlerce insanın felaketinden geride kalan kayıpların kara dumanı kaplayacak bir kez daha içimi...

 

*   *   *

Kaderin cilvesi, senin ölümün anneler günü arifesine rastladı. 

Ve benim aklıma “Cumartesi Anneleri” geldi.

Çoğu senin döneminde evlatlarını kaybeden o anneler neler hissedecek şimdi?

Bu annelerden biriyle vaktiyle konuşmuş, hakkında birkaç yazı yazmıştım ben.

Berfo Ana’ydı ismi.

Öbür dünyanın kapısında seni bekliyor olabilir; dikkat et kendine, Kenan Paşa!

Gençler de bekliyordur seni orada...

Hatta çocuklar da.

Mesela, birinin adı Erdal Eren’dir.

Hâlâ 17 yaşındadır, iyi bak ona.

Ve hâlâ boğazında yağlı urgan izleri vardır...

 

@AksayHakan

Yazarın Diğer Yazıları

Güzellik ve hüzün, bir ülke ve bir kadın…

Bunca güzelliğin mutluluk verememesi ne kadar acı. Bir kadın için de... Bir ülke için de...

Sahi, şu anda kim iktidar kim muhalefet?

En son ne zaman o farklı insanlardan tek bir tanesini kazanmayı başarabildiniz?

Ne şarkılara pranga vurulabilir ne de anılara

Bazen bir müzik, bazen bir koku, bazen bir söz, bazen de bir görüntü aniden insanın içini sızlatır, canını yakar