Rusya Devlet Başkanı Putin son dönemde kritik ve oldukça tartışmalı kararlar alıyor. 24 Şubat'ta Ukrayna'ya savaş başlatılması son derece riskli bir adımdı.
Savaş "evdeki hesaba uysa" ve birkaç hafta içinde Ukrayna'nın yenilmesiyle, lideri Zelenski'nin kaçması veya öldürülmesiyle sonuçlansaydı tartışmalar belki bu kadar yoğunlaşmayabilirdi. Ancak 7 ay geride kalmışken savaşın sonu hâlâ ufukta görünmüyor ve ortada bir sürü zorluk var.
Rusya'nın işgaline dünyanın bir bölümü aktif diğeri bölümü daha temkinli bir tavırla karşı çıkıyor. Açık destek verenlerin sayısı çok az. 2 Mart 2022'de düzenlenen 11. Olağanüstü BM Genel Kurulu'nda 193 üye devlet arasında işgali kınayan kararı 141 ülke desteklerken sadece 5 üye karşı çıkmıştı (Rusya, Belarus, Suriye, Kuzey Kore ve Eritre).
Çin ve Hindistan gibi Moskova açısından stratejik önemdeki devletler, bu "çekimser" ve "temkinliler" arasında ve Kremlin'i giderek daha fazla uyarmaya başladılar. Kazakistan ve Azerbaycan gibi eski Sovyet coğrafyasının önemli ülkeleri de Rusya'ya giderek daha mesafeli durmaya başladı.
Putin geçen hafta iki riskli karar daha aldı: Kısmi seferberlik düzenlenmesi ve Rusya'nın Ukrayna'da işgal ettiği topraklarda olağanüstü hızlı bir şekilde referandumlar yapılarak oradaki dört bölgenin Rusya Federasyonu'na ilhakı sürecinin başlatılması.
Bu kararlar açıklanırken Rusya lideri Batı'yı yeniden ve daha güçlü bir şekilde "nükleer silah kullanabileceği, bunun blöf olmadığı" yolunda tehdit etti. Bu gelişme de söz konusu "çekimser" ve "temkinliler" açısından oldukça ürkütücüydü.
Özellikle de bir ülkenin işgal edilen parçasında alelacele düzenlenen göstermelik referandumların ardından "burası artık benimdir, her kim saldırırsa nükleer silah dahil her türlü cevabı veririm" denmesi, galiba sadece Moskova'da kabul görebilecek bir yaklaşım.
Rusya artık neredeyse tüm uluslararası krizleri güç kullanarak çözme eğiliminde bir devlet olarak görüldüğünden dolayı giderek yalnızlaşmaya başladı. Kremlin'in politikaları değişmezse bu izolasyon süreci daha da derinleşeceğe benziyor.
Elbette sadece devletler değil, şu veya bu nedenle kendini Rusya yönetimine yakın hisseden, hatta Ukrayna işgalini "emperyalizme karşı mücadele" kapsamında görerek onaylayan aydınlar ve bu arada sol çevreler içinde de geçen haftadan bu yana yer yer bir tedirginlik görülüyor. "Bu işin sonu nereye varacak?" sorusu bu kesimlerde de Putin'e karşı eskisine göre daha mesafeli durmak gerektiği hissiyatını güçlendiriyor.
Bi zahmet kolumu kırabilir misin dostum?
Bu köşede 12 Ağustos 2022'de vatanseverlik üzerine bir yazı yazmıştım. Bu kavram, devlet yöneticilerinin tekelinde olunca genellikle harfler büyürken içerik realiteden uzaklaşıyor. Ama hayat, su gibi akıp giden ve anında kıvrılarak yolunu değiştiren farklı bir şey.
Mesela, yakın zamana kadar lideri Putin'in arkasında yüzde 80'lik devasa bir reytingle duran Rusya toplumu, son bir haftada yalpalayıverdi. Kremlin seferberlik ilan edip "bu kapsamda her ne kadar 25 milyon vatandaşımız olsa da, biz sadece 300 bin kişiyi savaşa göndereceğiz" deyince milyonlarca Rus, o ölümcül piyangonun kendisine veya yakınına çıkabileceğini düşünerek panikledi.
Ülkeden kaçmak isteyenlerin sayısı olağanüstü artınca 3-4 günde birçok destinasyonda uçak biletleri önce akıl almaz derecede pahalandı, sonra da tükendi. Kara komşusu ülkelere arabalarıyla sığınmak isteyenler kilometrelerce kuyruklar oluşturdu. Kötü organize edilmiş seferberlik sürecinde orduya 60 yaşını aşkın insanlardan kanser hastalarına kadar "sürpriz takviyeler"in gündeme geldiği duyulunca korku iyice yayıldı.
Son bir hafta içinde Rusya'da internette öne çıkan aramalardan birkaçı şöyleydi: "Rusya'dan nasıl kaçılabilir?", "Orduya alınmaktan kurtulmanın yöntemleri nelerdir?", "Kol nasıl kırılır?"
Sonuncusunu ilk okumada anlamayanlar olabilir. Bazı Ruslar askere alınmamak için kollarını ve bacaklarını "uygun bir şekilde" kırıyor veya kırdırıyor (internette bu tür taze videolar var). Maksat, askerlik şubesindeki kontrolde "yırtmak", savaşa gönderilmemek, hayatta kalabilmek.
Vatanseverliğe gelince. Bu ve başka yöntemlerle savaştan, yani seferberlikten, yani Putin'in, yani "yüce devlet"in verdiği görevden kaçan insanlar arasında kısa süre öncesine kadar "vatanseverlik" deyince mangalda kül bırakmayan kim bilir kaç kişi vardı…
|
"Hiç kimse uzun süre iktidarda kalmamalı"
Bu cümleyi çoğumuz söyleyebiliriz, haber olmaz. Ama bir devlet başkanı söylerse kesinlikle haberdir. Özellikle de iktidara gelenlerin on yıllar boyunca koltuğundan kalkmak istemediği bir coğrafyada.
Cümle Kazakistan Devlet Başkanı Kasım-Cömert Tokayev'e ait. Uzun süren Nazarbayev döneminin ardından 2019'da yönetime gelen Tokayev, özellikle son aylarda attığı adımlarla eski lideri etkisiz hale getirmeye çalışıyor.
Tokayev anayasa reformu gerçekleştirmenin yanı sıra önümüzdeki 20 Kasım'da başkanlık seçimleri düzenleme kararı aldı. Kendisi bu seçimlerde son kez aday olacağını açıkladı. Ve yeni anayasaya göre, bundan sonra kim başa gelirse gelsin sadece bir dönem iktidarda kalabilecek. Ve bir dönem 7 yıl sürecek.
"Bizim bölgemizdeki hiçbir ülkede bu yapılmadı, bunun için böyle bir reformu demokrasi yolunda cesur bir adım olarak görüyorum" dedi Tokayev.
Önceki Kazakistan lideri Nazarbayev'in iktidar süresi 30 yılı bulmuştu. Rusya Başkanı Putin 23 yıla yaklaşıyor. Rahmon 29 yıldır Tacikistan'ın lideri. Aliyev Azerbaycan'da 19 yıldır iktidarda. Lukaşenko 28 yıldır Belarus'un başında.
Böyle bir coğrafyada "Hiç kimse uzun süre iktidarda kalmamalı" diyebilmek gerçekten de önemli bir çıkış değil mi?
Hakan Aksay kimdir?
Hakan Aksay, 1981'de 20 yaşında bir TKP üyesi olarak Sovyetler Birliği'ne gitti. Leningrad Devlet Üniversitesi Gazetecilik Fakültesi'ni bitirdi. Brejnev, Andropov, Çernenko ve Gorbaçov iktidarları döneminde 6 yıllık kıymetli bir SSCB deneyimi kazandı.
Doğu Almanya'da 1,5 yılı aşkın gazetecilik yaptıktan sonra TKP'den ayrılarak Türkiye'ye döndü. Bir yıl kadar sonra bağımsız bir gazeteci olarak Moskova'ya gitti ve 20 yıl boyunca (Yeltsin ve Putin dönemlerinde) çeşitli gazete ve TV'lerde muhabirlik ve köşe yazarlığı yaptı.
Bu dönemde Türk-Rus ilişkileriyle ilgili çok sayıda proje gerçekleştirdi. Moskova'da ‘3 Haziran Nâzım Hikmet'i Anma' etkinliklerini başlattı ve 10 yıl boyunca organize etti. Dergi ve internet yayınları yaptı. Rus-Türk Araştırmaları Merkezi'nin kurucu başkanı oldu.
2009'da döndüğü Türkiye'de 11 yılı T24'te olmak üzere çeşitli medya kurumlarında çalıştı; Tele1 ve Artı TV kanallarında programlar hazırlayıp sundu; Gazete Duvar'ın Genel Yayın Yönetmenliğini yaptı. Gazeteciliğin yanı sıra İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde Rusya-Ukrayna danışmanı olarak çalışıyor. Türkiye'nin önde gelen Rusya ve eski Sovyet coğrafyası uzmanlarından olan ve "Puşkin madalyası" bulunan Hakan Aksay'ın Türkçe ve Rusça dört kitabı yayımlandı.
|