Türkiye-Rusya ilişkilerinin geleceği
Yeni dönemde “Avrasya Birliği” kurma hedefini başa alan Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in dış politikadaki öncelikli bölgesi, “yakın yurtdışı” olarak adlandırdığı eski Sovyet ülkeleri.
Kremlin, geçmişte Batı karşısında geri adım attığı Ukrayna ve Moldova ile Güney Kafkasya ve Orta Asya’da toparlanma süreci içinde.
Moskova, özellikle bu coğrafyada Batılı başkentlerle karşı karşıya gelmekten ve sert mücadeleden çekinmiyor. 2008 Ağustosundaki Rus-Gürcü savaşı bunu gösterdi.
O savaş sonrasında bağımsızlığını resmen desteklediği Abhazya ve Güney Osetya, bugünkü Rus dış politikasında özel bir yer tutuyor. Buna Moldova’ya bağlı Pridnestrovye (Transdinyester) Rus Cumhuriyeti’ni de ekleyelim. Putin’in imzasıyla yayımlanan “Rusya Federasyonu’nun dış politika çizgisinin hayata geçirilmesi yolunda önlemler” başlıklı belgede bu üç cumhuriyetin “korunması ve kollanması” görevi saptanıyor.
İlk iki cumhuriyetten farklı olarak bugün hâlâ Moldova’ya bağlı özerk statüde bulunan Pridnestrovye’de önümüzdeki dönemde Rusya destekli yeni bir bağımsızlık mücadelesi yaşanıp yaşanmayacağını göreceğiz.
Önceki Başkan Dmitriy Medvedev, son 3 yılda Karabağ krizi ve Azerbaycan-Ermenistan anlaşmazlığı ile ilgili yoğun çaba sarf etmesine karşın pek başarılı olamadı. Bazı yorumcular, Putin’in uzlaştırma çabaları yerine bu iki ülkeye yönelik kozlarını daha aktif kullanarak onları Avrasya Birliği’ne katılmaya zorlayacağı kanısında.
Rusya, “Gürcistan’da Mihail Saakaşvili iktidarı sürdükçe” bu ülkeyle ilişkileri askıya almış durumda. Bunun ne derece yapıcı bir tutum olduğu tartışmalı. Ancak söz konusu durumun Kafkasya’da barış ve işbirliği çabaları yolunda Türkiye’ye misyon yüklediğinin ve fırsat verdiğinin altını çizelim.
Orta Asya’da ABD ve Çin’e karşı özellikle ticari-ekonomik bağlar alanında yer yer geride kalan Rusya, hem bu alanda hem de siyasi-askerî ilişkilerde atağa kalkmaya hazırlanıyor. Başta kendine en yakın gördüğü Kazakistan ve Kırgızistan’da, ardından yıllardır arasındaki mesafenin arttığı Özbekistan ve Türkmenistan’da ve istikrarsızlık içindeki Tacikistan’da.
* * *
ABD-Rusya ilişkileri nasıl şekillenecek? Bu sorunun cevabı önemli ölçüde George Bush döneminden itibaren Avrupa’ya yerleştirilmesi öngörülen Füze Kalkanı projesiyle ilgili. Washington vazgeçmez ya da projeyi “Rusya ile birlikte” yürütmeye yönelip önemli bazı değişikliklere gitmezse Moskova geri adım atacağa benzemiyor.
Acaba yeni dönemde Rusya’nın dış politikası, eskisine göre daha aktif ve saldırgan mı olacak? Rusya lideri, ABD ve Batı ile gerilimi tırmandırmaktan mı yana? Pek çok Batılı yorumcu bu kanıda. Ancak onlar Putin’in uzlaşmacı ve pragmatik yanını göz ardı ediyorlar.
Putin, başından beri ABD’yi çok önemsiyor. Hem SSCB’nin dağılmasında silahlanma yarışının etkisini unutmuyor, hem de Rusya’ya dünyada saygın bir yer açılması için ABD ile istikrarlı ilişki kurmasının zorunlu olduğunu görüyor. Putin’in, 11 Eylül sonrası ABD’yle kapsamlı bir işbirliği başlattığını hatırlatalım. İki başkanlık döneminden sonra yasaları değiştirip hükümdarlığını sürdürmekte zorlanmayacak olan Rusya liderinin bir adım geri çekilerek yerini Medvedev’e bırakmasında, “ABD ve Batı karşısında ülkenin demokratik imajını koruma” amacı önemli yer tutmuştu.
Ancak “Rusya’nın ulusal çıkarları”, dış politikada Kremlin’in tavırlarını belirleyen temel etken olarak tanımlanıyor. Ne zaman ki Putin, Batı’nın bu çıkarlara saygı duymadığı veya Rusya’yı aşağıladığı kanısına varıyor, o zaman oldukça sert bir çizgi izleyebiliyor.
Batı’da yankı yaratan “Demir yumruk: Putin ve Rusya mücadelesi” kitabının yazarı Angus Roxburgh şöyle diyor: “Putin’in dış politikası her zaman dış etkilere verilen tepkilerle şekillendi. Olumlu jestlere iyi niyetli adımlarla, baskılara ise sert cevaplarla, hatta tehditlerle karşılık verdi.”
Burada Rusya liderinin duygusal biri olduğunu vurgulamak gerek. Dikkat edersek televizyonda haberleri izlerken bile Putin’in kime sempati, kime antipati duyduğunu çoğu kez yüz ifadesinden kolayca anlayabiliriz.
Putin, 11 Eylül sonrasında işbirliği kararı almalarına karşın Bush yönetiminin kendisini aldatmaya çalıştığını düşünüyor. Orta Asya’da verdiği tavizlere karşın ABD’den karşılık gelmediği fikrinde. Hatta tersine, Füze Kalkanı konusunda ve eski Sovyet ülkelerinde Batı’nın kendisine karşı gizli ve açık yöntemlerle düşmanlık yaptığı kanısında. Üsluptaki sertliği, bu açıdan Amerikan yönetimine yönelik bir mesaj. Ama içerik olarak uzlaşmayı reddetmiyor, tersine istiyor. Bugün Rus milliyetçilerinin tüm tepkilerine karşın Ulyanov kentinde NATO’ya (Afganistan’a yönelik) ulaşım ikmal birimi açılması kararı Putin’in uzlaşmaya açık olduğunu gösteriyor.
* * *
Uzun süredir “bahar havası” yaşayan Türk-Rus ilişkilerini önümüzdeki dönemde ne gibi gelişmeler bekliyor? Füze Kalkanı ve Suriye konuları iki ülkeyi birbirinden uzaklaştırabilir mi?
Elbette uluslararası siyaset iki devleti bazen farklı konumlara düşürebiliyor. Ancak yine de birbirlerine karşı özenli bir üslup kullandıkları ortada. Siyasi temaslar ve işbirliği çabaları devam ediyor. İki ülke arasındaki ticari-ekonomik ilişkiler, enerji alışverişi, turizm hız kesmiyor.
Putin’in Avrasya Birliği hedefinde, eski Sovyet ülkeleri dışında başta gelen ülkeler arasında Türkiye de var. Rusya, Türkiye’yi çok önemseniyor. Bir Rus yorumcunun satırlarında da şu ifadeyi görüyoruz: “Gelecek dönemde uluslararası dış politikada Rusya, Çin ve ABD ile birlikte bir ‘üçgen’ içinde yerini alacaktır. Hatta belki ‘üçgen’ değil ‘altıgen’: (bu üçüne ek olarak) Avrupa Birliği, Türkiye ve diğer Asya ülkeleri.”
Rus kaynakları, Türkiye’nin Şanghay İşbirliği Örgütü’ne gevşek bir formülle de olsa katılma yolunda başvuru yaptığını altını özellikle çizerek vurguluyorlar.
Eski lider Boris Yeltsin’den sonra Putin’le birlikte Türk-Rus ilişkilerinin hızla geliştiğini hatırlayalım. Özellikle de Rusya’nın dış politikasını en çok etkileyen faktörlerden biri olan enerji ihracatıyla bağlı olarak. Bugün Nabucco projesi iyice can çekişirken Rusya’nın kendi hatları için yeni inisiyatifler hazırladığı söyleniyor.
Kremlin koridorlarında, birkaç gün önce açıklanan yeni hükümette yer almayan Rusya enerji sektörünün kilit ismi İgor Seçin’in, başına geçtiği Rosneft’i bir yandan başka büyük Rus şirketleriyle birleştirerek Gazprom benzeri bir süper yapı oluşturmayı, diğer yandan da Türkiye de içinde yakın ülkelere yönelik yeni enerji ataklarıyla enerji ihracatında dev hamleler yapmayı hedeflediği konuşuluyor.
Moskova-Ankara hattında en kritik konulardan biri, 2020 yılına kadar tamamlanması öngörülen Füze Savunma Sistemi’ne bağlı radarların Malatya’ya bağlı Kürecik Köyü’ne konuşlandırılmış olması. Rusya ile ABD arasında bu konudaki gerginlik tırmanırsa, bu durum Türk-Rus ilişkilerine de yansıyabilir. Ama Washington ile Moskova yumuşama ve işbirliğine yönelirse, zar zor da olsa ilerleyen Rusya-NATO ilişkileri çerçevesinde ortak bir savunma sistemi kurulabilir. Bu konudaki tartışmalarda, bu ortak sistemin olası merkezlerinin İtalya ve Türkiye’de yer alabileceği görüşünde olan uzmanlar bulunuyor.
Dış ticarette en önemli partneri olan Rusya’ya karşı son yıllarda oldukça titiz davranmaya çalışan Türkiye’nin, “dünyanın lider devletlerinden biri olma” amacına doğru ilerlerken, gerginliklerden değil, yumuşama ve işbirliği fırsatlarından yararlanmaya çalışması kritik önemdedir.