04 Kasım 2010

Peki, biz aptalları oynayalım, ama…

Bir süre dinledikten sonra sıkılıp televizyonun sesini kapatarak CHP’nin her iki liderinin basın toplantılarına baktım...

Bir süre dinledikten sonra sıkılıp televizyonun sesini kapatarak CHP’nin her iki liderinin basın toplantılarına baktım. Dinlemedim, baktım.
İkisi de sakin olma pozunu seçmişti ve ikisi de rolünü kötü oynuyordu. El kol hareketleri, mimikleri, özellikle de gözleri nefret ve şiddet saçıyordu.
Düne kadar sarmaş dolaş olan iki insan, şimdi “demokratik örgüt ilkeleri” denilen garip mizansen çerçevesinde birbirlerine saydırıyordu.
Kameralar liderleri yakından gösteriyor, onların yüzlerinin yanı sıra çevresindeki insanların görüntülerini de kısmen yansıtıyordu. Çevredekilerden kısa boylu olanlar göğüslerinden tepelerine kadar, daha uzun olanlar ise çene, bıyık veya göz hizasına kadar ekrana giriyordu.
İki lider de bazen – belli ki kendilerini başarılı buldukları sıkı anlatımlar kullandıktan sonra – hafif duraklıyorlar ve çevrelerine daha dikkatli bakıyorlardı.
O sıralarda ekrandaki tam ya da yarım kafa görüntülerin çoğu yukarı aşağı sallanıyordu. Belli ki, liderlere bu kadar yakın duran insanların, onların sözlerinden sonra baş sallayarak onay vermesi kimseyi şaşırtmıyordu.
Televizyon yönetmenleri yakın plandan sıkılıp geniş açı görüntü verdiğinde, konuşma yapan liderlerin karşısında “destek veren kitle” rolünü oynayan insanların coşkuyla bağırdıkları görülüyordu. Bazen “atış serbest” misali bireysel tarzda bağrışıyor, bazen de “beraber ve koro” havasıyla, uyumlu ağız ve beden hareketleriyle herhalde dolgun sloganlar haykırıyorlardı. 
* * *
Bir ara filmlerdeki estetik ve kaliteli dövüşlerin yerini asla tutamayacak olan kararsız ve bunaltıcı itiş kakış görüntüleri izledik.
Birbirlerine saldıranların bir kısmı CHP’liydi. Ötekiler ise… Onlar da CHP’liydi.
Farklı konuşmacıların önünde alkış tufanları yaratanların ve slogan atanların da, liderlerle birlikte tam ya da yarım kafa ekranlara sığarken - sığdıkları kadarıyla - onay hareketi sergileyenlerin de bir bölümü CHP’liydi… Öteki bölümü ise… Onlar da CHP’liydi.
Bu CHP’lilerin (yani her iki CHP’li grubun da) içinde bazılarını gözüm ısırıyor gibiydi.
Yanlış hatırlamıyorsam onlar, geçtiğimiz mayıs ayında ekranlarda yine benzer pozlar vermişlerdi.
O zaman “Baykalcılar” vardı. Bir de “Savcılar”… Sancılı bir hamilelik sürecinden sonra şimdi nur topu gibi “Kılıçdaroğlucular”ımız oldu. 
Ha, bir de “Sarıgülcüler” var. Başka “-ciler” de tabii. Ve duruma göre “kurtarıcı rolüne soyunabilecek” eski tüfekler… 
Neden olmasın; mesele “hizmet aşkı” değil mi?
* * *
Televizyonun sesini açtım. Yorumcu kesin zekasını özellikle hissettiren bir vurguyla, “gününü bekleyen” Baykal’ın şimdi kime karşı kimi destekleyeceği üzerine satranç tahmini yapıyordu.
Ya “Sarıgülcüler” ve öteki “-ciler” ne yapabilirdi?..
Konuşmaları, açıklamaları, yorumları bir süre daha sabırla dinledim. Hemen hepsi “örgüt içi cambazlık” ve “saray entrikaları” senaryoları temelinde inşa edilen kirli bir içeriğe sahipti.
Herkes, herkesle beraber olabilir ve herkese karşı çıkabilirdi. 
Ne adına?..
Dün kim, kimi, neden destekledi? Bugün kiminle, nerede? Yarın kiminle ve nerelerde olur?
Günün birinde, hangi televizyon görüntülerinde, kimin tam veya yarım başı, kimin yanında yukarı aşağı sallanır? Kim, hangi liderin karşısında bireysel ve toplu destek çığlıkları atar?
Ankara’daki 14 katlı binanın çeşitli katlarında farklı komutanlar “düşman kuvvetlere karşı” etkili savaş taktikleri yazarken, hangi renksiz papağanlar “Tartışma yoktur” , “Bölünme yoktur” türü açıklamalarla ninni söylemeye kalkışır?
Kaç kere o artık gına getiren ilaçlar gündeme getirilir: “Tüzük değişikliği şart efendim!” “Kurultay hazırlıyoruz, kurultay!..”
* * *
Kimse sormaz mı: “Usta siyaset” denilen şey, onca zaman desteklediğin adamı bir günde devirip ustaca çöpe atma hamlesi midir? Haydi, “demokratik işleyiş” falan diyerek bir liderin ötekini alt etmesini doğal görelim; peki, devrilen adama daha düne kadar yapılan yalakalığın hesabını kimse tutmaz mı; tutsa da sormaz mı?
Bugün birdenbire partine ve davana büyük zarar verdiğini ifşa ettiğin kişiyi, daha düne kadar göklere çıkarmanı, senin içi kof “vatan, millet, Sakarya” nutukların eşliğinde görmeyecek ve hatırlamayacak kadar aptal mı olmamız gerekiyor?
Peki, biz o aptalları oynayalım; ama karşılığında sen yaralarımıza merhem olabilir misin? Mesela, Kürt sorununa çözüm bulabilir misin? Barışı sağlayabilir misin? Ana dilde eğitimi güvence altına alabilir misin? 
Bunları yapabilir misin? Söyle, yapabilir misin? 

***                               ***                             *** 

Acemi bir T24 yazarının ilk gün heyecanı

23.00  Eyvah, yetiştiremedim! Doğan Akın yazıyı 22.00-23.00 gibi geçmemi söylemişti. Daha ilk günden geciktim.  
23.07  Olmuyor, olmuyor, yazı kısalmıyor. İlk yazının internete bile ağır gelecek kadar uzun olması ne kötü! Gevezelik ne garip bir egoizm türü böyle!
23.11 Oh be, sonunda ilk yazıyı gönderdim. İyi bir uykuyu hak ettim. 
01.10  Her T24 yazısından sonra bu heyecanı hissedip uyuyamayacaksam, vay gele başıma!..
01.30  Kalkıp siteye baksam mı, yazıyı koymuşlar mıdır acaba?
07.00  Hemen siteye bakmak gerek.
07.01  Hayır hayır, önce yüzümü yıkamalıyım.
07.05  Aaa, gerçekten de ciddi ciddi siteye koymuşlar yazımı. Güzel de duruyor valla…
08.00  Bu saate kadar okurlardan hâlâ bir ses yok. Beğenmediler mi acaba? Demiştim, çok uzun oldu yazı. Kimse okumaz!
08.01  Acaba çaktırmadan “online ziyaretçi” kılığına girip kendi yazımı yorumlasam mı? İnsaf, bu yaşta düşündüğüm şeylere bak! Daha neler!
08.36  Yaşasın, ilk tepki geldi. Hem de “enfes” diyor! 
08.37 Kim yazdı acaba ilk mektubu? Tanıdık birinin kıyağı mı ola?
09.20  İkinci okur mektubu da tamam. Oleey!
09.21  Acaba ne zaman birisi de çıkıp “Bırak bu gevezelik yazılarını!” falan diyecek?
09.22  Belki de sert eleştiren birileri vardır da site yöneticisi yayına açmıyordur. Olabilir mi acaba?
09.29  Varan üç! Bu okur da “harika” diyor.
09.30  Artık “moral üstünlük” bizde. Bu ilk mesajlardan sonra birinin de çıkıp ters laf etmesi psikolojik olarak zorlaştı. Rahatladım…
10.39  Beş olumlu okur tepkisi. Güzeeel…
13.30  En çok okunanlar listesinde beşinci sıradayım. Hay Allah, ilk sırada Aydın Abi! Eh, ilk günden onu geride bıraksaydım şık olmazdı tabii. 
14.02  Ooo, bu okur ne güzel yazmış böyle. T24 okurları kaliteli canım, belli.
14.03  Kimdi acaba? Okur tepkisi verenlerin kim olduğunu gösteren bir sistem olsaydı keşke!..
14.30  En çok okunanlar listesinde hâlâ beşinci sıradayım. Aydın Abi birinci. Neye göre yapılıyor bu liste acaba? Bir aksaklık falan olmasın?
14.35  Ama bende Aydın Abi’den daha fazla okur yorumu var. Acaba bir telefon edip kızdırsam mı onu? 
14.36  Yok yok aramayayım. Adam her gün dünyanın mektubunu alıyor. İlk günün nezaketiyle yazılan birkaç mektubu arkama alarak hava atmaya kalkarsam, sonraki günlerde beni perişan eder.
14.37  İyi de, en çok yorumlananlar listesinde yok yazım. Bir aksaklık falan olmasın?
14.38  Bu kuşkularımı site yöneticileriyle paylaşsam mı acaba? Daha neler! İlk günden ne şımarıklık böyle! Yedi okur mektubuyla acemi bir yazar bu hale gelebiliyorsa, peşinde binlerce insan olan siyasi liderler nasıl uçarlar kim bilir!..
16.45  Benim yazı ilk on haber tablosunda sona ulaştı. Sanki balkondan sarkıyor da, düşmek üzere. Sıkı bir haber daha gelirse yandım. 
17.00  CHP de tam karışacak günü buldu. Vallahi, benim yazı “ilk on”dan çıktı çıkacak.
17.15  Kalp çarpıntılarım iyice arttı. 
20.45  Gitmiş bizim yazı. “İlk on”daki yerinde yeller esiyor. Düşünüyorum da, eskiden beni “konuk yazar” olarak ağırladıklarında, yan sütunlarda bütün günü gayet sakin geçirirdim; “kadrolu yazar” olmak ne zormuş! 
20.55  Neyse artık. Ben bu ilk günü kapatıyorum arkadaş. Hem de gayet iyi bir moralle. Onca gazetede çalıştım. Bir günde bu kadar ileti aldığım çok azdır. Bu bile yeter bana! Haydi demli bir çayla keyif yapma zamanıdır.
21.05  Hay Allah! Saat ne çabuk geçti. İki saat sonra T24 yazım hazır olmalı. Nasıl da unuttum! Ne yazsam acaba?
21.06  Acaba haftada beş yazı yazarım derken fazla mı abarttım ne ? İkinci günden rezil olmak da var!..
21.07  Bu yaşadıklarımı “Yeni bir yazarın ilk gün heyecanı” gibi bir başlıkla yazsam olur mu acaba?
21.08  Olur mu canım! Adam konu bulamamış, uyanıklık yapıyor, derler!..
21.09  Neden olmasın ama? Hani gerçek ve insani olan her şey yazılabilirdi?..
21.10  Yazılır yazılır tabii. Hem de tatlı olur. Hafif bir yazı işte! Ama belki ciddi okurlara fazla hafif gelebilir. Hafif tatlının yanına yarım kilo, pardon yarım sayfa da ağır ve acı siyaset yaptım mı, bu iş tamamdır!..  

 

Yazarın Diğer Yazıları

Cihatçılar Halep’e saldırdı, Rus basını Erdoğan’a ateş püskürdü

Rus Tsargrad sitesinin başlığı: Erdoğan Putin’i kandırdı: Kremlin suskun, Türkiye Cumhurbaşkanı yine ihanet yolunu seçti

Savaşın yayılma eğilimi Türkiye için bir tehdittir

Toprak ve insan hayatı: Ben ikincisini daha çok önemserim, siyasiler ise genellikle toprağı seçer

Hayat ve ölüm üzerine biraz karamsar bir yazı

Almodovar’ın ölümü kabullenmek konusunu işleyen Yandaki Oda filmi ve T24'ün bir haberi

"
"