Hayır hayır, bu yazıyı Cumhurbaşkanı’nın üniversite diploması var mı yok mu tartışmasına katılmak için yazmıyorum.
Memleketin her köşesi yangın yerine dönmüşken, “en sıkı muhalefeti” diploma konusunda yaparak oyalananlara kolay gelsin!
Benim bu konudaki tek beklentim, iktidarın en kısa süre içinde “Cumhurbaşkanı seçilmek için yüksek öğrenim mezunu değil, imam hatipli olmak şarttır” türünden bir yasa çıkarması.
Böyle bir yasa, hem “asla sokağa çıkmadan, medeni ve çağdaş muhalefet” yapanlar açısından iyi bir soğuk duş anlamına gelecektir; hem de “Yeni Türkiye”nin karakterine çok daha uygun olacaktır.
* * *
Unutmuş olabilirsiniz, Prof. Dr. Bülent Arı diye bir büyük adam vardı; bir gün Sabahattin Zaim Üniversitesi Rektör Yardımcısı olarak KRT Televizyonu’nda yaptığı konuşmada şunları söylemişti:
“Okuma oranı arttıkça beni afakanlar basıyor!
Ben daha çok cahil ve okumamış, tahsilsiz halkın ferasetine güveniyorum. Yani ülkeyi ayakta tutacak olanlar, okumamış, hatta ilkokul bile okumamış, üniversite okumamış cahil halktır. Çünkü onların zihinleri berrak.
Üniversite ve sonrası durum çok vahim; çünkü gidişatı okuyamıyorlar, olayları tahlil kabiliyeti azalıyor.”
Kıymetini bilmediniz, bir de “cahilsever profesör” falan dediniz; küsüp istifa etti muhterem.
Gücünüz ona yetti.
* * *
Askerî darbeden kısa süre sonra yurtdışına çıkmış, Sovyetler Birliği’nin en ünlü üniversitelerinden birinde okumuştum.
1989’da ürkek adımlarla memlekete döndüm.
O zamanlar “ısrarlı bir soru” ile karşılaşmazsam kimseye onca yıl nerede olduğumu, okuduğum okulu, “kızıl diplomamı” vs. anlatmama kararı almıştım, neme lazım!
Askerlik sonrası iş arayışı başlayınca durum biraz karıştı.
“Elbette yüksek öğrenim mezunuyum, üstelik – söylemesi ayıp – Leningrad Üniversitesi Gazetecilik Fakültesi’nde finiş çizgisini ön sırada geçenlerdenim”...
diyesim var...
Ama...
Ya başıma bir şey gelirse?
“Lise mezunu” görünmek de ağır geliyor o dönem...
İlk patronum olan Metin Münir’in yönetimindeki Güneş Gazetesi’nde diploma sorun olmadı.
Sonra da konuyu unuttum gitti.
Ta ki yıllar sonra bir gün “gerçekten de yüksek öğrenim mezunu” olarak bazı adımlar atmaya niyetlenene kadar.
“Artık siyasi tehlike yok. Ancak Sovyet diploması Türkiye’de otomatik olarak kabul edilmiyor. Git uğraş, denklik işlemleri, sınavlar falan ne varsa hallet, sorun çözülsün” dediler.
“Sınav” adı altında birilerinin tekrar bana tepeden bakarak sorular soracağı o eşitsiz ilişkilere dönmek ha? Asla!
O gün bugündür yeniden ve sonuna kadar uysal bir “lise mezunu” oldum.
Dahası son yıllarda bunun gayet isabetli olduğunu düşünmeye başladım.
Hatta keşke imkân olsa da, orta-liseyi de iptal ettirip “ilkokul mezunu, ama zihni berrak” biri olabilsem.
* * *
Önceki gün Kayseri’de Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki kükredi:
“Devlete 'hainlik' yapanların çoğu üniversite mezunudur.”
İmam hatip ortaokulunun açılışında konuşma yapan Bakan, “Allah'a hamdolsun imam hatip gençliği gayet güzel okuyor, önüne bakıyor (?), milletini seviyor, hizmet etmek istiyor, devletiyle de asla bir problemi yok” diye devam etti.
Anladınız mı?
Sonuç olarak Firuzağa’da kafe basıp “Ramazan disiplini” sağlayan grup da, LGBTİ Onur Yürüyüşü’ne devletten önce “hassasiyet” göstererek sopalarını hazırlayan gençler de, Bilgi Üniversitesi’ndeki “Cumhurbaşkanı düşmanı söylem”in cezalandırılmasını sağlayanlar da, “devletiyle problemi olmayan, hizmet etmek isteyen, zihni parlak” kesimlerin temsilcileri.
Şu halde uzatmaya (yani yıllar yılı bir sürü okul bitirip, kafa karıştırmaktan başka bir işe yaramayan diplomaları biriktirmeye) ne gerek var!
Okuyup da “hain” olacağına cahil kal, ciğerimi ye!