Hep hakkını yediler onun. Doğumundan ölümüne dek şanssızlık gölünde yüzdü. Boğulmamak için çok çaba sarf etti. Sabretti. Kadersizliğine kahretti. Yenilmemek için mücadele etti, diretti. Ama işleri hep kötü gitti.
Kardeşleri arasında konuşmaya ve yürümeye en çabuk başlayan oydu. Ama nedense annesi de babası da onun değerini bilmedi. Çikolatanın büyüğü hep küçük kardeşineydi. Çok bozuldu ailesine. Küçük kardeşini de hiç sevmedi. Kıskandı.
Okulda alfabeyi ilk söken o oldu. Beden eğitiminde ve resimde de ondan iyisi yoktu. Yine de başkasını sınıf başkanı yaptılar. Öğretmenine de, sınıf arkadaşlarına da diş biledi o yüzden. Haksızca sınıf başkanlığını ele geçiren çocuğa da hiç ısınamadı. Kıskandı.
Öğrenci derneğinin en aktif üyesi oydu. Tartışmalarda kimse onun eline su dökemezdi. Kendisini lider seçmeyenlere kızdı. Seçileni sünepe buldu, çekemedi. Kıskandı.
Askerde ondan disiplinlisi yoktu. Kaz adımında ayağını en yükseğe kaldıran, koşuda en başta giden, atış taliminde hep 12’den vuran oydu. Yine de terhis günü komutan onu değil bir başkasını örnek asker ilan etti. Üstelik
“örnek asker” çelimsiz ve silik bir tipti. Komutana günlerce küfretti. Çelimsizden nefret etti. Kıskandı.
Meslekte kimse onun bileğini bükemezdi. İşini en düzgün yapan, bir gün ve bir dakika bile geç kalmayan oydu. Yine de önce başkasının maaşına zam yaptı patron. Hem de beceriksiz birine. Patronun bu seçimine şaştı. Beceriksizi kendisine karşı yapılan haksızlığın nedeni saydı. Kıskandı.
Mahallenin en yakışıklısı oydu. Hali vakti yerindeydi, bir eksiği yoktu. Ama istediği kızı alamadı. Çirkin ve yoksul bir gence vardı kız. Onu hiçbir zaman affetmedi. Evlendiği genci gördüğü zaman da yolunu değiştirdi. Kıskandı.
Karısını sevmese de saygıda kusur etmedi. İyi bir koca, iyi bir baba oldu. Ama yine de yaranamadı. Hep başka kocaları, başka erkekleri örnek göstererek çattı ona karısı. Zamanla soğudu ondan. Başka kocalar ve erkekler sinirlerini bozdu. Kıskandı.
Bütün ümidini çocuklarına bağladı. Onları bin bir özveriyle büyüttü, evlendirdi. Hayırsız çıktı çocuklar. Gösterdiği ilgiden ve yaptığı maddi katkıdan daha fazlasını talep ettiler her zaman. Ve onu başka babalarla karşılaştırarak aşağıladılar. Son nefesine kadar kırgın kaldı çocuklarına. Kendisinden iyi olduğu söylenen öteki babalara ise tepki duydu. Kıskandı.
Kalbi dayanamadı bu kadar haksızlığa ve üzüntüye. Kriz geçirdi, yataklara düştü. Doktoru onu verdiği perhize uymadığı için eleştirdi, başka hastaları örnek gösterdi. Doktoru da sildi defterden. Öteki kalp hastalarına ise lanet yağdırdı. Kıskandı.
Öldü. Vasiyeti üzerine mükemmel bir cenaze töreni düzenlendi. En güzel tabutta, en taze çiçeklerle toprağa verildi. Kabristandaki en güzel mezar onunkiydi. Anısına dağıtılan helva da öteki bütün helvalardan daha lezzetliydi. Onu tanıyan herkes bunu takdir etti. Ömrünün sonunda olduğunu düşünenler böyle bir uğurlama karşısında parmak ısırdılar. Kıskandılar.
Nihayet tartışmasız bir zafer kazanmıştı herkese karşı. Ama bu gecikmiş zaferini kendisi görememişti ne yazık ki...
ÖZÜR:
Geçen hafta bu köşede bir yılımı doldurduğum T24, bana birçok “kağıt gazete”nin veremeyeceği keyfi ve onuru veriyor. T24’ün kendi alanının en seçkin ve güvenilir yayını olmasından doğan şansı ve sorumluluğu, hem gazete çalışanlarının ve yazarlarının hem de okurların paylaştığına eminim.
Bununla birlikte, bir yandan kaliteyi temsil ederken diğer yandan bazen akıl almaz hata ve özensizlikler yaşamamız da ne yazık ki bizim realitemizin bir parçası. Geçen haftaki pazar yazımın yerine iki hafta önceki yazının tekrar yayımlandığını görmek beni bu bir yıl içinde en çok üzen hata oldu. Demek ki, ne yazıyı siteye ekleyen, ne bütün gün siteyi izleyen ve denetleyen, hatta ne de bir okurun “çifte baskı”yı eleştiren notunu yayımlayan arkadaşlar gerekli dikkat ve özeni gösterdiler. (“Eski bir düş ve düş kırıklıkları” başlıklı yazı, nedense hâlâ benim yazılarım arasında bir gün farklı tarihle iki kez yer almaya devam ediyor.) Bu tür özensizliklerle ilgili olarak gazetenin sadece yazardan değil – en başta – okurlarından özür dilemesi, hatasını sessizce geçiştirmemesi gerektiğini düşünüyorum. 8-9 gündür yurtdışında internetle ilgili yaşadığım sorunlardan dolayı - bir yıl içinde ilk kez de olsa – yayımlanan yazımı ancak bir gün sonra görmüş olmamın ağır yükü de bana yetiyor. İçinde bulunduğum şartlar benim sorumluluğumu kesinlikle hafifletmiyor. Hepinizden özür dilerim.