01 Haziran 2023

Kimse panik yapmasın, 5 yıl sonra oylarımız yüzde 49'a çıkabilir!

Hataların tartışılması ve önlem alınması süreci yerel seçimlerin sonrasına bırakılırsa korkarım ki ağır bir yenilgi daha yaşanacaktır

Başlık bazılarına biraz “incitici” gelmiş olabilir.

Ama lütfen kimse “incinme hakkı”nı el çabukluğuyla kendi heybesine atmasın.

İncinmek/incitmek fiillerinin asıl hedefinde, son dönemde olabildiğince hırpalanan milyonlarca seçmenin olduğunu düşünüyorum.

Sadece muhalefet seçimleri kaybetmekle kalmadı. Hayaller, umutlar, kalpler kırıldı.

14 Mayıs’a kadar giderek genişleyen bir ışığın altında, sonunda yaklaşıldığı hissini doğuran aydınlık gelecek, bir anda kopkoyu bir karanlığın içine düşerek kaybolup gitti.

Kimse kendini ve başkalarını avutmasın!

Yaşanılan ciddi bir yenilgidir. Evet, ye-nil-gi-dir!

Allah aşkına bırakın bize “bardağın dolu tarafı” söylevleri vermeyi, seçimlere ne kadar adaletsiz ve baskıcı bir ortamda gidildiğini tekrarlamayı!

Elbette bunların hepsi doğru, zaten birçoğumuz yaşayarak gördük her şeyi.

Ama bütün bunların yanı sıra iktidarın zayıflıklarını da biliyorduk; seçim öncesinde az dile getirilmedi bu konular; “şimdi değilse ne zaman” çağrılarını bu kadar çabuk unutmayalım!

Şimdi kimse “hiçbir şey olmamış gibi” davranamaz.

Göstermelik rötuşlar ile de geçiştiremez.

Zafer kazanılsa bütün yöneticiler ortaya dökülüp salkım salkım övgü ve alkış toplayacaktı.

Ama şimdi nedense yenilgiye kimsenin sahip çıktığı yok…

Bu arada hiçbir yönetici seçmenin ve milletin sorumluluk ve bilincinden söze girmesin; tersine hepsi 25 milyon 260 bin 109 seçmenin önünde saygıyla eğilsin.

Seçim süreci yine iyi yönetilemedi

Bir gencin gözlerinden süzülen yaşlarda gördüm ben ümitlerin nasıl derin bir acıyla akıp kaybolduğunu.

“25 yaşındayım; en verimli yıllarım geçip gidiyor; inşallah 5 yıl sonra ben 30’uma geldiğimde kazanırız deyip mi kapatacağım şimdi bu defteri” diyordu.

Ona kendi yaşımdan, 5 yıl sonra ne olacağını hiç bilmediğimden, benden yaşlı olan bazı dostlarımın artık ömürlerinin sonuna kadar zafer yaşama hayalinden usulca vazgeçtiklerinden bahsetmedim. Çünkü en çok onun 25 yaşına üzüldüm o an…

Bir başkasının gözlerinde yaş yoktu ama kederden kararmış gergin yüzünde, hiç de gençlere özgü olmayan birçok damar dışarı vurmuş gibiydi.

“Ne ilk tur gecesi doğru dürüst yönetilebildi süreç, ne de ikinci tur gecesi! Hiçbir konuda tam bir hazırlık yokmuş. Sandıkların, ıslak imzaların asla yüzde 100 kontrol edilemeyeceği baştan belliymiş. Şimdi utandıkları için bu konularda net açıklama yapamıyorlar. Ama ‘bütün ülke çapında her bir oya sahip çıkma’ sözünü yerine getirmediler” diyor.

Tanıdık, sıcak bir şiveyle haykırıyor bir üçüncüsü:

“İkinci tura hiç hazır değillermiş. 14 günün büyük bölümünü şaşkınlıkla geçirdiler. Sadece böyle olsa yine iyi. Çıkıp aniden sığınmacı karşıtlığı propagandasıyla bahar söylemini ters yüz ettiler. Saldırgan milliyetçiliğe teslim oldular. Söylesenize, böyle bir söylemi kullanan başka bir sosyal demokrat parti var mı dünyada?”

İnsanlar bundan çok daha fazlasını, çok daha güçlü ifadelerle dile getiriliyor, emin olun.

Ve onları “abartıyorsunuz” ya da “duygusal davranmayın” diye susturmak mümkün değil. Mümkünse de haklı değil.

Sonuçta seçimlerde temel hedef kazanmaktı. Sonuç hüsran oldu. Parlamento da gitti.

Cumhurbaşkanlığı da gitti. Moraller ve umutlar da öyle… Siz daha ne anlatıyorsunuz?

Hatalar masaya yatırılmalı

Biliyorsunuz, bu topraklarda yöneticilerin büyük başarısızlıkların sorumluluğunu alması adetten değil. Birkaç “nöbetçi söz ve tavır” ile, çoğu kez göstermelik önlemlerle vartayı atlatıyorlar. Sonra da, aynen yola devam...

İktidardan vazgeçtik ama demokratik bir gelecek kurma iddiasındaki muhalefet böyle davranırsa inandırıcılığını kaybeder.

Seçimlere hazırlık ve seçim süreci ayrıntılı olarak masaya yatırılmalı. Kimse (“duygusal ve abartılı davrananlar” da dâhil) susturulmamalı. Eleştirilerden ve sorumluluktan kaçılmamalı.

Tarihi bir iş birliği adımı olan Millet İttifakı denemesinde aksayan yönler neydi?

5 Ocak’ta 'Muhalefet liderlerine rica: Lütfen biraz telaşlanın, hatta panikleyin azıcık!' başlıklı bir yazı yazmıştım. Orada seçimlerin kazanılmasına dair kuşkunun olmamasını, bütün dikkatin seçim sonrası icraatlara verilmesini, Millet İttifakı’nın 240 sayfalık 2 bin 200 maddelik bir program hazırlarken, anlaşılabilir bir dille 8-10 cümleli kısa bir hedef belgesi yazmamasını yadırgadığımı vurgulamıştım. Seçimler yaklaşılırken nasıl oluyor da muhalif liderler bu kadar kendinden emin ve rahat diye hayıflanmış, hatta “azıcık panikleme” çağrısı yapmıştım.

Başkaları da bu ve başka uyarıları iletmişti.

Bir dizi konuda tartışmalı şeyler yaşandı. O zaman “tartışma zamanı değildi” ama şimdi “tam zamanı”. Yani bu sefer de “10 ay sonraki yerel seçimlerin ertesine” bırakılırsa, içtenlikle korkarım ki, ağır bir yenilgi daha yaşanacaktır.

Reklam kampanyası ile ilk ve ikinci turun yönetilmesi konusu da ele alınmalı. Hangi yanlışlıklar vardı ve sorumluları kimlerdi?

Seçim sürecinde en başta Kemal Kılıçdaroğlu’nun ve birkaç kişinin cansiperane çabası ortadayken, neden herkes üzerine düşeni yapmadı? Kimler, niçin gölgede kaldı?

İktidarın propagandasına neden hızlı cevaplar verilmek yerine durmadan “bahar sözü” tekrarlandı?

Kendimi hiç yakın hissetmediğim Muharrem İnce’ye yönelik linç kampanyasının önlenmemesinin de önemli bir yönetim ve vicdan sorunu olduğunu, bu durumun oylara da yansıdığını düşünüyorum. (Erdoğan’ın geçmişte ve bugün Babacan ve Davutoğlu’na yapmadığını, bu dönemde İnce’ye yapmanın acaba nasıl bir açıklaması vardı?)

Depremzedelere yönelik garip linç girişiminin de etkin bir karşı hamleyle bastırılamadığı kanısındayım. Bu ahlaki gedikten sızan yanlışlarda da maalesef intikam duygusunun izleri hissedildi. Ve sonuç kaçınılmaz bir sosyolojik hasara yol açtı.

14 ve 28 Mayıs seçimleriyle ilgili konuşulacak daha pek çok şey var.

Amaç ‘kelle almak’ değil, kazanmak

CHP Genel Merkezi’nde ve parti içinde kişisel ve grupsal çıkarlarını her şeyin önünde tutanlar olduğu söylentileri yıllardır dillerde. Bu seçimler sırasında bunlar ayyuka çıktı.

Belli ki, bu tür çevreler Genel Başkan’ı kendi ikballerine uygun bir “paralel evren”de yaşatmayı amaçlıyor.

Lider ile gerekirse çatır çatır kapışması gereken danışmanların ve yardımcıların, onun dudaklarından çıkacak makamların beklentisi içinde olduklarında, gerçek bir profesyonel verim üretmeleri zor.

Kuşkusuz özverili ve dürüst bir dizi yöneticisi ve danışmanı var CHP’nin. Ama nedense yıllardır “sorunlu ve şaibeli unsurlar”dan bir türlü kurtulamadığı izlenimi yaygın.

En azından bu seçim sürecinde kimlerin neler yaptığını ve yapmadığını şeffaf biçimde ortaya koymak, herhalde yalnızca partinin değil ülkenin kaderi için de yararlı olurdu.

Sözünü ettiğim, ciddi bir eleştiri-özeleştiri süreci. Göstermelik bir “yenilenme” hamlesi ile birkaç kişinin görevden alınıp belki çoğu daha önceden denenmiş ve bir süre “dinlendirilmiş” eski takviyelerle durumun idare edilmesi değil.

Ve en üst düzeyde yenilginin sorumluluğunun üstlenilmesi.

Kemal Bey’in bu fikre ve sorumluluk duygusuna uzak olduğunu sanmıyorum. Ama “siz giderseniz parti perişan olur efendim”cilerden kendini koruyacak gücü bulması önemli.

Elbette, yerel seçimlere kadar kalan 10 ay gibi CHP açısından kısa görünen bir yenilenme süreci birçoklarını samimiyetle ürkütüyor ve her şeyi ertelemeye itiyor olabilir.

Ama şu sıralarda etkili önlemler alınmazsa korkarım yerel seçimler de pek parlak geçmeyecek.

Üstelik ciddi bir yenilenme hamlesi, illaki fraksiyonlar çatışması ortamında, Kılıçdaroğlu’nun tasfiyesi gibi talep ve sloganlarla değil, onunla mutabakat içinde ve onun bilgece katkısını koyabileceği rolü, rızası ve katılımıyla organize edilebilir.

Burada amaç “kelle almak” değil, kazanmaktır.

Sonuç olarak muhalefet açısından durumun, kendi çıkarlarında odaklanan bazılarının sandığından daha kritik olduğu kanısındayım.

Fazla gecikilmeden bir şeyler yapılmalıdır.

Yoksa 5 yıl sonra – tabii eğer seçimler düzenlenirse – “muhalefet çok ağır koşullarda oylarını başarıyla yüzde 49’a çıkardı” gibi bir övünme öyküsü yazma heveslileri çıkabilir.

Ama kaybedilen seçimlerle birlikte hayatlarımız ve ülkemizin kurtulma umudu da harcanır gider.

Hakan Aksay kimdir?

Hakan Aksay, 1981'de 20 yaşında bir TKP üyesi olarak Sovyetler Birliği'ne gitti. Leningrad Devlet Üniversitesi Gazetecilik Fakültesi'ni bitirdi. Brejnev, Andropov, Çernenko ve Gorbaçov iktidarları döneminde 6 yıllık kıymetli bir SSCB deneyimi kazandı.

Doğu Almanya'da 1,5 yılı aşkın gazetecilik yaptıktan sonra TKP'den ayrılarak Türkiye'ye döndü. Bir yıl kadar sonra bağımsız bir gazeteci olarak Moskova'ya gitti ve 20 yıl boyunca (Yeltsin ve Putin dönemlerinde) çeşitli gazete ve TV'lerde muhabirlik ve köşe yazarlığı yaptı.

Bu dönemde Türk-Rus ilişkileriyle ilgili çok sayıda proje gerçekleştirdi. Moskova'da '3 Haziran Nâzım Hikmet'i Anma' etkinliklerini başlattı ve 10 yıl boyunca organize etti. Dergi ve internet yayınları yaptı. Rus-Türk Araştırmaları Merkezi'nin kurucu başkanı oldu.

2009'da döndüğü Türkiye'de 11 yılı T24'te olmak üzere çeşitli medya kurumlarında çalıştı; Tele1 ve Artı TV kanallarında programlar hazırlayıp sundu; Gazete Duvar'ın Genel Yayın Yönetmenliğini yaptı. Gazeteciliğin yanı sıra İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde Rusya-Ukrayna danışmanı olarak çalışıyor. Türkiye'nin önde gelen Rusya ve eski Sovyet coğrafyası uzmanlarından olan ve "Puşkin madalyası" bulunan Hakan Aksay'ın Türkçe ve Rusça dört kitabı yayımlandı.

 

 

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Güzellik ve hüzün, bir ülke ve bir kadın…

Bunca güzelliğin mutluluk verememesi ne kadar acı. Bir kadın için de... Bir ülke için de...

Sahi, şu anda kim iktidar kim muhalefet?

En son ne zaman o farklı insanlardan tek bir tanesini kazanmayı başarabildiniz?

Ne şarkılara pranga vurulabilir ne de anılara

Bazen bir müzik, bazen bir koku, bazen bir söz, bazen de bir görüntü aniden insanın içini sızlatır, canını yakar