Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, T24 yazarı Hasan Cemal’e soruşturma başlattırdı.
Oysa bir zamanlar ona “Hasan Abi” diyordu.
İnsan hiç “abi”sini cezalandırmaya, içeri attırmaya çalışır mı?
Ama evet, haklısınız tabii...
Köprülerin altından çok sular aktı...
O zamanlar ne Erdoğan cumhurbaşkanıydı, ne de Cemal T24 yazarı.
“Abilik-kardeşlik” çoktan bitti!
Hasan Cemal’i işten attırmakla yetinmeyen “eski kardeş”, şimdi de ona hukuk(suzluğ)un sopasını gösteriyor.
* * *
Erdoğan’ın başka abileri de vardı bir vakitler.
Mesela, “Kemal Abi”.
Maliye eski bakanı Kemal Unakıtan.
Onun da “abiliği” biteli çok oldu.
“Kadir Abi”yi unutmayalım tabii.
Yok yok, Kadir Topbaş değil.
Kadir İnanır.
Ona da “Kadir Abi” derdi Erdoğan.
Sonra o “abilik” de tükeniverdi.
Şimdi İnanır “Kürt-mürt”, “barış-marış” sakıncalı bir şeyler diyor...
* * *
Bir de ülkemizde Erdoğan’a “Tayyip Abi” diyen kişiler var.
Koskoca Cumhurbaşkanı’yla böyle özel bir yakınlık tesis etme girişimi hiç fena hamle değil doğrusu.
Sımsıcak bir duygu (tabii yakmadığı sürece)...
Kendini en güçlü olana “akraba gibi” hissetmek...
O ister “Reis” olsun, ister “abi”, ister “baba”...
Hepsinde sen kendini ustaca “onun kanatları altında bir yerlere” monte edebiliyorsan..., nasıl diyorlar: “süper”!..
* * *
Bizde otoriteye bağlılık, lidere biat, “büyüklere saygı” mühim.
Aile de “toplumun temeli”, haliyle.
“Baba”, “abi” falan, bunlar neredeyse kutsal.
“Aile saadeti” adına konuştuğunda akan sular durur.
Ne dedi geçen gün Erdoğan:
“Bir anne-baba evladını nasıl izlerse ben de AK Parti kongresini öyle takip ettim.”
Yine “akrabalık”, yine “geleneksel ahlak”, yine “büyüğe bağlılık”; anlamayan var mı, arkadaşlar?..
Hizayı şaşırmamak çok önemli!..
* * *
“Kardeşler” konusu son derece zengin.
Bugünün sıkça telaffuz edilen kardeşleri arasında Suriyeli sığınmacılar da var, mesela.
Her an hırsızlık yapabileceği, huzuru bozabileceği, işimizi elimizden alacağı düşünülen “istenmeyen esmer insanlar”...
Bakın, resmî ağızlar onlardan bahsederken nasıl dişlerini gıcırdatıyorlar; “Nereden çıktı bu Araplar, Kürtler!” demeye can atan yarım vurgular uçuşuyor havada.
Ama söylem düzgün tabii, çoook düzgün:
“Suriyeli mülteci kardeşlerimize yardım etme görevimiz...”
“Kardeşler”?
Evet...
Küçük kardeşler...
“Abiniz size yardım edecek, kıpraşmayın çocuklar...”
* * *
Sovyetler Birliği dağılınca Kafkasya ve Orta Asya’da bir sürü “Türki” ve Müslüman halk ortaya dağılıverdi.
Türkiye elini çok çabuk tuttu ve onları ilk tanıyan devlet oldu.
Ve “yardım” önerdi onlara.
“Sizler bizim kardeşlerimizsiniz” dedi.
Birkaç yıl boyunca bu “kardeşlik edebiyatı” o kadar çok tekrar edildi ki...
Ama kendini yeni bağımsızlaşan halklara “ağabey” olarak sunan Türkiye, onlara ne doğru dürüst yardım verebildi, ne de güven.
Bugün “abilik-kardeşlik” konusu artık hikâye oldu.
(Bir tek Ankara’dan kredi isterken “Tayyip Abi” diye güzel Türkçe konuşan Kırgızistan lideri Almazbek Atambayev kaldı; o da uyguladığı siyasetle genellikle “Vladimir Abi”yi sevindiriyor.)
* * *
Malum, bugünlerde “milletçe teröre karşı çıkıyoruz ve kardeşliği savunuyoruz”.
Kulağa hoş geliyor, değil mi?
Terörü kim savunabilir ki!
Kardeşliğe kim karşı çıkabilir!
“Kardeşimiz” kim?
Kürtler...
Kardeşlerimiz...
Küçük kardeşlerimiz bizim...
Peki, “ağabey” kim?
Biz!
Yani Türkler!..
Her zamanki gibi...
Kimseyle “eşit” olmaya dayanamayan, hep birkaç basamak yukarıda olması gereken “yüce ırk”ın temsilcileri...