22 Temmuz 2015

İktidar sorumluluk ve özeleştiri demektir, pişkinlik ve kurnazlık değil

Onca kanlı olay yaşandı. Tek biriniz çıkıp özür dileyebildi mi, istifa edebildi mi?..

Korkunç bir trajedi yaşandı; onlarca insan öldürüldü, yüzü aşkını yaralandı.

Devletin tepkisi ne oldu?

Hiç!..

Ya da aşağı yukarı hiç...

Bildiğimiz, bıktığımız, usandığımız, bir kulaktan girip ötekinden çıkacak cinsten sözler:

“Milletçe birlik ve beraberliğe muhtaç olduğumuz...”

“Terör nereden gelirse gelsin...”

“Siyaset zamanı değil, dayanışma zamanı...”

“Olay araştırılıyor, gereken mutlaka yapılacak...”

Gereken?..

Gereken ne?

Ne zaman yapılacak?

Ne zaman yapıldı ki?..

Söyleyin bana!

*     *     *

 

34 kişinin devlet jetleriyle yok edildiği Roboski (Uludere) katliamının (28 Aralık 2011) soruşturması ne oldu?

13 kişinin hayatını kaybettiği, 26 kişi yaralandığı Cilvegözü Sınır Kapısı’ndaki patlamayla (11 Şubat 2013) ilgili ne yapıldı?

53 kişinin katledildiği Reyhanlı olayı (11 Mayıs 2013) araştırmaları sonucu neler bulundu?

3 kişinin öldürüldüğü, 8’inin yaralandığı Niğde saldırısı (20 Mart 2014) hakkında hangi gerçekleri öğrendik?

Kısa süre önce, seçim kampanyası sırasında HDP’ye yönelik 150’yi aşkın saldırı gerçekleştirildi. Mersin ve Adana’da patlamalar oldu. Diyarbakır’daki kanlı tuzak, ölüm ve yaralanmalara yol açtı.

Hep “gereken yapılacak”tı...

Ne oldu?..

Bu ve daha birçok karanlık suç hakkında neler yapıldı?..

“Gereken” ne zaman yapıldı ki, şimdi 32 gencin katledildiği, 100’ün üzerinde insanın yaralandığı kanlı Suruç provokasyonunda başka bir gelişme bekleyelim?

 

*     *     *

 

Ortalık kan gölü...

İki-üç paslı-resmî lafı önümüze atacaksınız ve biz de size inanacak mıyız?

Ha bir de “parlak” öneri getireceksiniz: “Haydi, dört lider teröre karşı deklarasyon imzalayalım!”

Eee, imzalayınca ne olacak?..

Yarın tepenizden “Dolmabahçe gibi o deklarasyon da yok hükmündedir” derlerse?

Peki, diyelim ki dört lider el sıkıştı ve imzaları attı, o zaman sorunlar çözülecek mi?

Siz iktidarın avantajlarından ve nimetlerinden doyasıya (ne doyması, tıkanasıya) faydalananlar, hiçbir konuda asla soruşturulmayacak, ama sorumluluk dört imzayla dörde bölünecek, öyle mi?

Polis, MİT, ordu, valiler, kaymakamlar sizin emrinizde kalacak...

“Devlet sırları” sizin cüsselerinizin gölgesinde duracak...

Ama sorumluluk dörde bölünecek...

Ve siz hiçbir şeyin hesabını vermeyeceksiniz...

Öyle mi?

Bugünkü tepkileri ve protestoları yatıştırma zekânızın ulaştığı düzey bu mu?

Bu yemi mi atıyorsunuz bugün de önümüze?

“Dörtlü anlaşma”, ha!..

Hani çözüm süreci ile ilgili açıklamalarınız, görüşmeleriniz, vaatleriniz?

Üç-beş oy almak için nice canların feda olmasına yol açacaksınız...

Dün söylediğinizi bugün, bugünkü sözünüzü yarın reddedeceksiniz...

Ama çok zekisiniz ya...

“Bugünü atlatmak” ya şimdi meseleniz...

Sallayın elinizdeki zarı bir kere daha...

 

*     *     *

 

Buraya bakın, ey iktidar sahipleri!

“İktidar” ne demektir, nasıl olmalıdır, hiç düşündünüz mü?

İktidar sorumluluk ve özeleştiri demektir...

Pişkinlik ve kurnazlık değil.

“Durumu idare etme sanatı” değil.

“Her konuda ve mutlaka haklı olma mercii” değil.

Bakın, yukarıda yazdığım ve yazmadığım onca hukuk dışı olay oldu bu memlekette.

Hepsinde vatandaşı korumakla sorumlu olan sizdiniz...

Devlet, iktidar, yerel yönetimler...

MİT, polis, bakanlıklar, hükümet...

Başbakan, “yüz yılda bir yeryüzüne inen cinsten” Cumhurbaşkanı...

Onca kanlı olay...

Onca skandal...

Yahu...

Tek biriniz...

İlla en tepede değil, “ortalarda”, hatta “biraz aşağılarda” falan...

Tek biriniz çıksaydı da “Özür dilerim, sorumlu benim, yapamadım, istifa ediyorum” deseydi...

Yok yok yok...

Biriniz bile sorumluluk almaktan ve özeleştiri yapmaktan yana değilsiniz.

Sizin hiç kusurunuz olmaz mı? Tanrısallaştınız mı artık hepiniz?

İç ve dış tepkiler size dokunsaydı biraz hiç olmazsa...

İnandığınızı söylediğiniz dinin gerekleriyle bağlayabilseydiniz bu kavramları en azından...

Yahu gençler paramparça oldu orada, toprağın kanı kurumadı daha, hiç mi hissetmiyorsunuz acının derinliğini?

Tek biriniz istifa edin, biriniz kaldırın o rahat koltuklara alışmış ve yapışmış mabadınızı!..

 

*     *     *

Suruç’ta onlarca genci koruyamadınız.

“Haberalma”nız haber almıyor mu?

Yoksa alıyor da susuyor ya da yol mu veriyor?

Size, devlete, bakanlıklarınıza, gizli açık harcamalarınıza, olur olmaz ödeneklerinize dünya kadar para veriyoruz; vergi vere vere canımız çıkıyor.

Ne yapıyorsunuz o paralarla?

Neden en başta gelen görevinizi yapmıyorsunuz, milletin canını ve malını korumuyorsunuz?

Neden koskoca bir halkın güvenliğini hiçe sayarak kendi çapınızda uyanık-maceracı politikalar saptamaya girişerek barışı riske atıyorsunuz?

Nedir derdiniz Ortadoğu’yla, Suriye’yle?

Kendinizi ne sanıyorsunuz gerçekten siz?

Neden bunca zamandır IŞİD’e destek verdiniz, onu Kürtlere karşı kullanma hinliğine oynadınız?

İçerde ve dışarda barıştan ölümüne korkuyor musunuz?

IŞİD’in ülkemizin başına nasıl bir bela açacağını hesaplayamadınız mı? Bu beladan sizin de kolay kolay kendinizi sıyıramayacağınızı göremeyecek kadar körleştiniz mi sahiden?

Suruç’tan “koalisyonun önlenmesi” ve Suriye’de “tampon bölge” devşirme kurnazlığı mı dans ediyor kafalarınızda?

Bir kez daha ateşle oynamaktan yana mısınız?  

O ateşlerde yüzlerce insan yandı kavruldu, yetmedi mi?

Sonunda bir gün maşayı tutma hevesindekiler de tutuşur.

Anlamıyor musunuz?..

 

@AksayHakan

Yazarın Diğer Yazıları

Cihatçılar Halep’e saldırdı, Rus basını Erdoğan’a ateş püskürdü

Rus Tsargrad sitesinin başlığı: Erdoğan Putin’i kandırdı: Kremlin suskun, Türkiye Cumhurbaşkanı yine ihanet yolunu seçti

Savaşın yayılma eğilimi Türkiye için bir tehdittir

Toprak ve insan hayatı: Ben ikincisini daha çok önemserim, siyasiler ise genellikle toprağı seçer

Hayat ve ölüm üzerine biraz karamsar bir yazı

Almodovar’ın ölümü kabullenmek konusunu işleyen Yandaki Oda filmi ve T24'ün bir haberi

"
"