15 Nisan 2011

‘İkinci dalga’ kimleri tehdit eder?

Mısır tekrar karıştı. Kahire’de “Şubat Devrimi” sonrasındaki en kitlesel gösteriler...


Mısır tekrar karıştı. Kahire’de “Şubat Devrimi” sonrasındaki en kitlesel gösteriler yapıldı. Ordu bu hareketi kanla bastırdı. Göstericilerin hedefinde artık iktidardaki askeri yönetim var.
Mısır’la aynı anda Yemen ve Suriye’de de hükümet karşıtı mitingler düzenlenmeye başladı ve oralarda da devlet güçleri eylemleri sert yöntemlerle bastırmaya çalışıyor.
Tunus, Mısır, Libya ve öteki ülkelere genişleyen hareket, şimdi yeni bir şiddetle yayılma eğilimi gösteriyor.
Birçok siyasi yorumcu, hem Mısır’da, hem Batı’nın askeri yöntemlerinin etkisinin sınırlı olacağı kanısının giderek yaygınlaştığı Libya’da, hem de son aylarda hareketlenen öteki ülkelerde yeni bir siyasi-toplumsal dalganın ortaya çıkabileceğinden söz ediyor. Ayrıca bu kez, söz konusu ülkelerin dışında, İran, Pakistan ve bazı eski Sovyet ülkelerinin de karışabileceği tahminlerine eskisinden daha sık rastlanıyor.
 
*      *      *

Rusya’da bazı siyasi analistler, Arap ülkelerindeki durumla, 1917 devrimi sonrasındaki Rusya arasında paralellik kuruyorlar. Örneğin, Rusya Yakındoğu Enstitüsü Başkanı Yevgeniy Satanovski, 1917’de Çar’ı coşkuyla deviren kitlelerin, kısa süre sonra bir diktatörlüğün yerine bir başkasının kurulduğunu hissettiklerini söyleyerek, günümüzde Bolşeviklerin yerini radikal İslamcıların alacağını savunuyor. Özellikle Mısır’da iktidarın en büyük adayının Müslüman Kardeşler örgütü olduğunun altını çiziyor.
Batılı bazı uzmanlar da Müslüman Kardeşler’in, seçimlerle başa gelme ihtimalinin yanı sıra, (ordunun ve Batı’nın muhtemel tepkisini de hesaba katarak) gizliden gizliye silahlı kuvvetlerle ilişkileri geliştirerek “gizli iktidar” peşinde olabileceğini iddia ediyorlar. Mısır ordusundaki ayrışmaya ve son mitinglerde pek çok subayın da göstericiler arasında yer almasına dikkat çekiliyor.
Bütün mesele Mısır’la bitmiyor elbette. Öteki ülkeler de açık ya da gizli, hızlı veya yavaş bir değişim süreci karşısında. Buna, Suudi Arabistan’la Katar’ın görece sessiz bir müdahale gerçekleştirdikleri Bahreyn de dahil, zengin ve istikrarlı bir devlet izlenimi veren ama 87 yaşındaki bir kralla ite kaka yola devam etmeye çalışan Suudi Arabistan’ın kendisi de. 

Bazı ülkeler ise daha kısa süreli değişikliklere gebe gibi. En başta gelenlerden biri, “babadan kalma siyasi miras”ın altında ezilen ve verdiği tavizlerle bile durumu idare etmekte zorlanan Esad yönetimindeki Suriye gibi görünüyor.
Değişimin “eninde sonunda” gerçekleşeceği söylenen, kimi öngörülere bakılırsa kısa sürede karışacak olan İran’da, siyasi hareketliliğin Tunus ve Mısır’dan farklı olarak çok zor ve kanlı bir süreci doğurma ihtimali yüksek. Bu arada görünüşte dost olan, ama çeşitli etnik ve siyasi anlaşmazlıkları bulunan İran ile Azerbaycan arasında gerginliğin artması ihtimaline dikkat çekenler de az değil. Tahran’ın Erivan’la sıkı ilişkileri, iki ülkenin arasını açan konular arasında ön sıralarda. Bu durum, 2-3 yıl içinde yeni bir Dağlık Karabağ savaşı bekleyen yorumcuların yaklaşımlarıyla birleştiğinde daha da önem kazanıyor.

*      *      *

Orta Doğu başkentlerinin bir kısmında yalnızca Moskova ile iyi ilişkiler değil, onun yarattığı tarihsel modeller de önemli rol oynuyordu. Bazılarının “Irak’ın Stalini” diyerek eleştirdiği Saddam’ın “sosyalizmin Arap modeli”ni kurma yolundaki açıklamaları ve Suriye’deki Baas Partisi’nin Sovyetler Birliği Komünist Partisi’ni örnek alarak organize edilmesi, tartışmalı da olsa buna örnek gösterilebilir.
Ancak daha önemlisi, Sovyetler’den geriye kalan bir dizi ülkede demokratik süreçlerin oldukça sancılı bir şekilde ilerlemesidir. Kırgızistan’da Akayev ve Bakiyev iktidarlarının devrilmesi, “Arap devrimleri”nden daha önce gündeme geldi ve bu süreç henüz tamamlanmışa benzemiyor. 
Yalnızca Kırgızistan’da değil, Tacikistan’da da halkın dörtte üçünden fazlası yoksulluk sınırının altında yaşıyor ve büyük ölçüde Sovyet döneminin altyapısıyla idare etmeye çalışıyor. Bu ülkelerin en büyük sorunlarından biri olan işsizlik, şimdilik Rusya’ya göçmen işçi akınıyla halledilmeye çalışılıyor. Ama bunun ne kadar sürebileceği belli değil. (Kriz öncesi verileri, Kırgızistan ve Tacikistan’da ulusal gelirin yarısından fazlasının Rusya’da çalışan işçilerin gönderdiği paralardan oluştuğunu ortaya koyuyordu. Özbekistan da toplam gelirinin beşte birini aynı yöntemle elde ediyordu.)
Hem bu ülkelerde, hem de Azerbaycan’dan Belarus’a kadar bir dizi başka eski Sovyet cumhuriyetinde, bugün Arap ülkelerinin gündemindeki sorunlar (yıllanmış monarşik yapılar, demokratik özgürlüklerin kısıtlanması, devasa yolsuzluklar vb.) mevcut. Bu durum, “ikinci dalga”nın sadece Kuzey Afrika ve Ortadoğu’yla sınırlı olmayabileceği ve post-Sovyet coğrafyaya da yayılabileceği öngörülerini destekliyor. 

Yazarın Diğer Yazıları

Cihatçılar Halep’e saldırdı, Rus basını Erdoğan’a ateş püskürdü

Rus Tsargrad sitesinin başlığı: Erdoğan Putin’i kandırdı: Kremlin suskun, Türkiye Cumhurbaşkanı yine ihanet yolunu seçti

Savaşın yayılma eğilimi Türkiye için bir tehdittir

Toprak ve insan hayatı: Ben ikincisini daha çok önemserim, siyasiler ise genellikle toprağı seçer

Hayat ve ölüm üzerine biraz karamsar bir yazı

Almodovar’ın ölümü kabullenmek konusunu işleyen Yandaki Oda filmi ve T24'ün bir haberi

"
"