01 Haziran 2024

Ey insanlar, kimsiniz siz ve nereye gidiyorsunuz?

Her gün sokaklarda, metrolarda, marketlerde yanımızda olan binlerce, milyonlarca insan... Neden telaşla yürüyorlar, niye hep telefonlarıyla meşguller?

Kim bu insanlar?
Nasıl yaşarlar?
İyi midirler, yoksa kötü mü?
Hırsız uğursuz mudurlar?
Hayattaki öncelikleri nedir?
Bana benzerler mi veya ben onlara benzer miyim?

***

Her gün milyonlarca insanın arasında bulunurken bazen aklıma bu sorular geliyor.
Kalabalık sokaklarda…
Ya da metroda.
Veya uçakta.
Yahut süpermarkette.
Asansörde…

***

İstiklal Caddesi'nden veya Taksim Meydanı'ndan geçerken mesela.
Herkes bol bol fotoğraf çektiriyor.
Bir kısmı da kendi işini kendi hallederken çok mutlu: Selfie mutluluğu bu!
Bu pek mühim çekimler sırasında onların aralarından geçmek uygun olmaz haliyle.
Kimsenin "karesini bozmak" istemiyorum.
Ama bitmiyorlar. Biri bitiyor, diğeri ortaya çıkıyor. Yürüyemiyorsun.
Kibarlık yapmanın sonu yok…

***

İnsanlar niye bu kadar çok fotoğraf "çekinirler"?
Bunca selfie niye?
Yüzlerce binlerce fotoğraf çekenler dönüp de o "müthiş pozları"na bakıyorlar mı acaba? Kaç kez? 
Bu işe bu kadar kendini kaptırmanın gerisinde "tarihe geçme" tutkusu mu var acaba?
"O an" o fotoğraf ile saptanıyor. Zaman duruyor falan…
Vee… 
Eee?..

***

Niye bunca cep telefonu fotosu?
Akıllı telefonlar bunu ücretsiz yapabiliyor diye mi?
Keşke ücretli olsaydı. Mesela her foto 1 lira. 
Gelir de sokak köpeklerine bağışlanacak. 
Hemen homurdananları duyuyorum.
Bazılarınız seviyorsunuz, bazılarınız "hoşgörü gösteriyorsunuz", bazılarınız korkuyorsunuz ve nefret ediyorsunuz.
Neredeyse hepiniz köpeklerin yanından geçerken onlardan daha önemli olduğunuzdan eminsiniz.
Ben değilim.

***

Ve yine bu telefonlarla çok konuşuyor insanlar. Çoğu kez (karşı tarafı yanında görmemenin bir türlü aşılamayan güvensizliğiyle) yüksek sesle.
Bir de bazen konuştukları kişilere "cepten görünmeyecek" hareketler yapıyorlar. Eller kollar konuşmanın akışına göre coşabiliyor.
Sen aradan geçmeye çalışırken gözüne bir parmak girebileceğinden korkuyorsun.
O umursamıyor ama. Çünkü konu mühim, kendi mühim, parmak mühim…
Bazen de kendi sesinden sarhoş olup herkese özel olarak "canlı yayın" yapanlar var.
Özellikle kapalı alanlarda, mesela, otobüslerde, restoranlarda, marketlerde çekilmez oluyorlar.
İster istemez dinliyorsun: "Ben şunu yaptım""ben böyle dedim""ben şöyle eleştirdim""ben dersini verdim"
Sen neymiş be abi/abla!..

***

Uçaktaki sahneler çekilmez. Kalkıştan önce ve indikten sonra hep aynı hikâye: 
"Tamam, kalkıyoruz şimdi. Haydi, kapatıyorum."
"Kalkışa geçtik, pistin yarısına kadar geldik."
"Uçak kalktı, uyarıyorlar, kapatın telefonu diye..."
"Şimdi indik, daha uçaktayım."
"Yok daha inmedim; yani uçak indi de ben inmedim, hareket halindeyiz henüz."
"Şimdi havaalanına yaklaşıyoruz. 10 dakikaya çıkarım."
Eller hep telefonda. Telefonlar hep kulaktaSürekli bir "bilgi paylaşma" ve "canlı yayın" arzusu.
Neden? Nedeeeeen?..


***

Yüzler, ifadeler farklı farklı. Kimi mutlu görünüyor, kimi mutsuz, birçoğu kızgın…
Hemen hepsi meraklı. 
Hangi merak daha fazla acaba: İzleme-gözleme merakı mı, bir fırsat çıksa da topa girsem beklentisiyle kaplı olanı mı?
"Ne olmuş? Çarpmış mı? Kesin arkadaki suçludur!"
"Geçen benim de başıma geldi. Çektim sağa, dedim ki…"
"Nerelisiniz? İçinden mi?"

***

Şimdi şuradan geçen insanların kaçı katil acaba?
Kaçı sapık? Kaçı hırsız? Kaçı haydut?
Kaç kişi rüşvet almıştır? Ya da vermiştir?
Kaçı yalancı demeyeceğim. Eminim hepsi. Ama ne sıklıkla ve hangi yalanları söyledikleri farklıdır.
Kim daha ustaca yalan atar?
Ya iftira?
Jurnalcilik yapabilecek olan kaç kişi vardır burada?
Yağcılık? Yok, onu da sormayacağım. Hemen hepsidir, eminim.

* * *

Kim bu çevremizdeki insanlar?
Nereden gelip nereye gidiyorlar?
Niye bu kadar acele ediyorlar? Gittikleri yer çok mu önemli?
Yoksa bir şeylerden mi kaçıyorlar her zaman?
Kim bunlar?
Sahiden yaşıyorlar mı?
Yoksa sadece bu sahnede görünerek rollerini tamamlıyorlar mı?

Hakan Aksay kimdir?

Hakan Aksay, 1981'de 20 yaşında bir TKP üyesi olarak Sovyetler Birliği'ne gitti. Leningrad Devlet Üniversitesi Gazetecilik Fakültesi'ni bitirdi. Brejnev, Andropov, Çernenko ve Gorbaçov iktidarları döneminde 6 yıllık kıymetli bir SSCB deneyimi kazandı.

Doğu Almanya'da 1,5 yılı aşkın gazetecilik yaptıktan sonra TKP'den ayrılarak Türkiye'ye döndü. Bir yıl kadar sonra bağımsız bir gazeteci olarak Moskova'ya gitti ve 20 yıl boyunca (Yeltsin ve Putin dönemlerinde) çeşitli gazete ve TV'lerde muhabirlik ve köşe yazarlığı yaptı.

Bu dönemde Türk-Rus ilişkileriyle ilgili çok sayıda proje gerçekleştirdi. Moskova'da '3 Haziran Nâzım Hikmet'i Anma' etkinliklerini başlattı ve 10 yıl boyunca organize etti. Dergi ve internet yayınları yaptı. Rus-Türk Araştırmaları Merkezi'nin kurucu başkanı oldu.

2009'da döndüğü Türkiye'de 11 yılı T24'te olmak üzere çeşitli medya kurumlarında çalıştı; Tele1 ve Artı TV kanallarında programlar hazırlayıp sundu; Gazete Duvar'ın Genel Yayın Yönetmenliğini yaptı. Gazeteciliğin yanı sıra İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde Rusya-Ukrayna danışmanı olarak çalışıyor. Türkiye'nin önde gelen Rusya ve eski Sovyet coğrafyası uzmanlarından olan ve "Puşkin madalyası" bulunan Hakan Aksay'ın Türkçe ve Rusça dört kitabı yayımlandı.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Ukrayna Barış Zirvesi ne getirdi, ne getiremedi?

Kiev'in çabaları "Küresel Güney" denilen ülkelerin bir kısmını etkilese de, pek çoğu ve bu arada BRICS üyeleri mesafeli durmayı tercih etti

Putin’den Batı’ya tehdit, Erdoğan’a uyarı: Bu gidiş, gidiş değil

Putin’in yakın zamana kadar sık görüştüğü Erdoğan'a önemli bir mesajı, ilk kez gördüğü gazeteciler aracılığıyla iletmeye çalışması tuhaf değil mi?

Türkiye, NATO saflarında Rusya ile savaşacak mı?

Rusya-Ukrayna Savaşı ABD seçimlerine kadar daha da şiddetlenecek. Bu arada yakın zamanda bunun bir NATO-Rusya çatışmasına dönmesi ihtimali güçleniyor