En baştan anlaşalım: Bu bir "erkek yazısı"dır ve yalnızca erkek okurlar için yazılmıştır. Değerli kadın okurların, bu duruma anlayış göstererek bu paragraftan sonrasını okumamaları önemle rica olunur. (Verdiğimiz rahatsızlığı en kısa zamanda telafi etmek amacıyla, bu haftaki pazar yazısını sadece kadın okurlar için kaleme alacağımızı, erkek okurların sayfaya girişini yasaklayacağımızı şimdiden duyuralım.)
* * *
Evet, beyler! Herhalde başbaşa kaldık. O zaman hemen konuya girelim.
Ukalalık etmiş gibi olmayayım, diyorum, ama... Edeyim, ya da olayım... Çünkü sabır taşım iyice un ufak olmaya başladı.
Elbette bu 8 Mart kutlamalarının sonunda Türkiye'yi de fethetmeye başlaması beni pek memnun ediyor... Ve böyle giderse, 50-60 yıla kalmaz, bu bayramın en yaygın kutlandığı Rusya'ya döneceğimizi görüyorum...
Ancak bu "başdöndürücü hız"a rağmen, belki tam da bu yüzden, bazı şeyleri yadırgıyorum.
Mesele, neden ortalık bu kadar erkek dolu? Neden 8 Mart'ı organize eden de, onun "mana ve ehemmiyetini" seslendiren de yine biz erkekler olmak istiyor gibiyiz?
Görkemli konuşmalar, güçlü erkek seslerinden yankılanan dilekler ve direktifler:
- Kadınlar, ayağa kalkın, harekete geçin!
- Siz dur derseniz, bu acı (terör, savaş) durur!
Başbakan'ın seslendirdiği bu son son cümle harika! Gerçekten de! Düşünsenize!..
Ama... Düşününce...
Bu kadar güzel bir dileğin ağırlığının altına sürmeye hakkımız var mı kadınları?
* * *
Her şeyden önce kadınları yerinden kaldıracak sesin neden illa ki bir erkekten gelmesi gerektiğini tam anlayabilmiş değilim!..
Madem kadınların ayağa kalkmasının bu kadar radikal değişikliklere yol açabileceğini görecek kadar açıldı zihnimiz, o halde şu ya da bu şekilde onlara "erkekçe liderlik etme" hevesinden de vazgeçmemiz, her şeyi onlara bırakmamız gerekmez mi?
Madem ki - biz erkeklerin kan ve pislik içine gömerek giderek mahvettiğimiz - hayatı ancak kadınların kurtaracağını gördük, birkaç adım geri çekilerek yolu açmamız ve hani olur a, bu "ayağa kalkış" bizim hesaplayamacağımız yerlere gider de istemeyeceğimiz bazı sonuçlara yol açarsa bile, onlara peşinen razı olmamız daha dürüst ve "erkekçe" olmaz mı?
Değil mi ya! Hep birlikte dünyanın içine ... çiviledik... erkekçe hırslarımızı!.. Her şeyi yok etmemize beş kala, aklımız başımıza geliyorsa, bir de "kurtarıcımız kadınlara" bir yerlerden emirler yağdırmamızın alemi var mı!
- Kadınlar, ayağa kalkın! Şöyle yapın, böyle yapın! Aferin! Bir de şuraya yürüyün! Şimdi yavaşlayın! Bravo! Artık durun ve oturun!..
- Öyle mi?..
Bir de, madem burada kendi aramızda - erkek erkeğe - konuşuyoruz, bizim hiç olmazsa Kadınlar Günü, Anneler Günü gibi tarihlerde biraz geriye çekilip meydanı gerçekten kadınlara bırakmamız gerekmez mi?
Yıllarda her konuda fazlasıyla bizde değil miydi zaten bütün meydanlar?
* * *
Bakın şu ünlü "Van minut" postasını atmamızın ardından bile bir türlü ayağımızı kesemediğimiz Dünya Ekonomik Forumu'nda hakkımızda yazılanlara:
"Dünya Cinsiyet Ayrımı" diye bir rapor hazırlamışlar; sanki bütün amaç bizi rezil etmek. 135 ülkeyi bir öyle sıralıyorlar, bir böyle! Biz hep sonlarda geliyoruz nasıl oluyorsa!..
Türkiye genel sıralamada 124. olmuş; ekonomik katılımda 129., eğitimde 108., sağlıkta 62., siyasette ise 98. basamaktaymışız.
Bir de erkekler tarafından kafası gözü yarılan, yaralanan, öldürülen kadınların giderek kabaran listesine bakınca...
Hele bir de Ka-Der'in İstatistikleri'ne göz atınca...
Eh, son dönemlerin kürtaj yapardın, doğururdun, doğurmazdın, üç çocuk-beş çocuk vs. muhabbetlerinden geride kalan tat da işin tuzu değil, biberi...
* * *
Yani diyeceğim o ki...
Elbette, biz Türk erkekleri için kadın kutsal, cennet anaların ayaklarının alında, kelime salatamızdaki saygı ve hürmetimiz sonsuz ve sınırsız da...
Hani az da çektirmiyoruz biz sonuç olarak bu memleketin kadınlarına, kadınlarımıza!..
Hatta bu memleket toprağına basan kadın ayağı bir yabancıya bile ait olsa (ister beş yıl önce erkek bakışlarımız arasında bisiklet turuna çıkmayı deneyen İtalyan sanatçı Pippa Bacca olsun, ister geçenlerde fotoğraflarımızı çekmek isteyen Amerikalı turist Sarai Sierra), gözümüz görmüyor bazen hiçbir şeyi! Allah yarattı demiyoruz!..
Erkekliğimizin kas ve iktidar gücü karşısında direnmek isteyen tüm kadınları öyle ya da böyle yatay vaziyete getirmek boynumuzun borcu ya!..
* * *
Velhasıl...
Yanlış anlamayın, şunun şurasında kendi aramızda - erkek erkeğe - sohbet ediyoruz.
Diyeceğim odur ki...
8 Mart kutlaması bu kadar da kolayımıza gelmese...
Ve biraz geriye çekilsek, diyorum, bari bugün...
Madem ki gün onların, biraz da kadınlar konuşsa, hatta bağırsa, dahası kızıp sövse bize ve erkek dünyası olarak yarattığımız ne varsa, her şeye!..
Onları - bizi kurtarmaları için de olsa - kurtarmaktan ve parlak direktifler vermekten vazgeçsek hiç olmazsa bir günlüğüne!..
Ve sussak, tüm erkeksi heybetimizi dallarına asabileceğimiz 8 Mart ağacının engin gölgesinde soyunup-küçülüp bir yerlere ilişerek...