10 Eylül 2017

Enseste karşı adalet mitingine var mısınız, Kemal Bey?

Siyasilerin enseste karşı aktif tutum almaları, onlara oy kaybettirir mi acaba? O zaman susmalılar mı? Ya da göstermelik açıklamalarla mı yetinmeliler?

Ensest sorunu gündemde.

Ama her zamanki gibi.

Alaturka... 

Kurnaz bıyıklı konuşmalar...

Üstüne alınmamalar...

Kenardan izlemeler ve laf atmalar...

“Kim kime nasıl geçirmiş”ler...

Ucu fazla derinlere uzanmayan “Türklüğe hakaret” alınganlıkları...

Durduk yerde sinirlenme pozları...

Şişik egoları bu sefer de (kim bilir kaçıncı kez!) bu konu üzerinden tatmin etmeye çalışmalar...

İstenmeyen fikirleri dile getirenlere girenlere parmak sallayıp “cıss!” çekmeler...

Sorunu cesurca gözlere sokma girişiminde bulunan meslektaşımız Melis Alphan’a sopa göstermeler...

Bir sürü kuru gürültü...

Sorunun özü ise, elbette, tartışmaların bir kıyısında.

Ensest, beyler, ensest!

Akrabalar arasında istismar, zorlama, kandırma, hayal çürütme, hayat karartma, kahrolası cinsel hırsları tatmin etme, kendi mülkiyetinde ve keyfiyetinde gördüğü yakınlarına karşı “elbette etinden de sütünden de yararlanırım” vahşiliği...

Hürriyet yazarı Melis Alphan

*                *                *

 

Aslında epeyce şey yazıldı.

Kanayan iki yara, görmek isteyen gözlerin önünde kocaman bir kara delik gibi duruyor:

Birincisi, yasalarımız bu konuda yeterince kapsamlı ve caydırıcı değil.  

İkincisi (ve en önemlisi), toplum ya umursamıyor, ya da toprağı eşeleyerek kirini pasını gizlemeye, hiç yokmuş veya her şey normalmiş gibi göstermeye çalışıyor. 

Ensest oranı yüzde 40’mış, yüzde 3 veya 5’miş... Facianın facia olduğunu değiştirir mi? Hayır. Katil ve kurban sayısını etkiler.

Melis’i TCK 301’den içeri tıksak, ensest konusunda rahatlayacak mıyız?

Ya da en azından Hürriyet’ten atılmasını sağlasak daha ahlaklı ve vicdanlı mı olacağız? 

Bu tartışmalardan ne çıkar?

Büyük ihtimalle...

Hiç!..

Hiçbir şey çıkmaz!

Biz gazeteciler, hukukçular, milletvekilleri, aydınlar konuyu zaman zaman gündeme getirsek de...

Üstü kapanır, kapanıyor.

Çünkü bu ülkede bazı yazısız kurallar ve sözleşmeler var.

Altında imza mimza yok, ama kapı gibi anlaşma...

“O meseleye girme” diye çivilemiş kafalara...

Kadın-erkek ilişkilerindeki eşitsizlik ve aile düzenindeki adaletsizlikler büyük ölçüde bu kapsamda...

Akrabalar arası zorbalıklar da...

Hele “cinsel ihtiyaçlar” ve istismarlar gündemdeyse...

Şşşşttt! Susssssss!..

Yüzlerce kez yazılmadı mı mahkemelerde aklanan ya da komik cezalara çarptırılan sapıklar?

Sonuç ne oldu?

Biz sorunu ortaya koyunca çözülüyor mu?

Evet, biraz tartışılıyor (ki bu da hiç yoktan iyidir, tabii).

Ama çoğunlukla ciddi bir değişiklik olmadan her şey silinip gidiyor.

Hatta bazen neredeyse konuştuğuna ve yazdığına pişman oluyorsun.

(Üç hafta önce yazdığım yazı sonrasında aldığım hakaret ve tehdit mesajları neyse de, gelen eleştiriler arasında "Ensesti böyle yazıp da milletin aklına düşürme, özendirme!" vurgusu pek ilginçti. Demek ensestin nedenlerinden biri de benim bu konuyu yazmammış. Ne diyeyim!..)

Yani?

Yani duyarlılık yaratma çabası olumlu ve yararlı olsa da, sonuç çok sınırlı oluyor.

*                *                *

Peki, bugüne kadar bu tür "hassas" konular ne ölçüde “siyasileşti”?

Politikacıların, partilerin, TBMM’nin, en önemlisi liderlerin gündemine ne kadar girdi?

Ahlakla, geleneklerle, cinsellikle ilgili sorunlar ne kadar sokağa dökülüp mitinge dönüşebildi?

İktidar ve muhalefet bunlara ne kadar sahip çıkabildi? Ya da açıkça karşı koyabildi?

Sahi, ensest gerçekten de çok yaygınsa, siyasilerin ona açıktan karşı çıkması "oy kaybettirir mi" acaba?

"Bu parti, bizi elimizin altındaki bedava eğlenceden ve zevkten mahrum etmek istiyor; o halde ona oy vermeyiz" tepkisi (elbette böyle dürüst ve alenen değil, yine sessiz, sinsi ve riyakârca) ile karşılaşılır mı?

Belki.

O zaman susmalı mı siyasiler?

Ya da ara sıra parlak laflar ederek ensesti ve tecavüzcüleri “sert bir şekilde kınamak” ile mi yetinmeliler?

Tersine bir tutum alıp "toplumsal hassasiyet" şemsiyesi altında gizlenen kanayan yaralara merhem olmaya çalışsalar, uzun vadede daha doğru, sorumlu, ahlaklı davranmış olmazlar mı?

Niye genellikle siyasetçiler tecavüzle öldürülen birinin cenazesini, sosyal adalet konusuna bağlamak için orada olmazlar?

Neden vahşi bir ensest vakasının duruşmasına katılarak meseleye sonuna kadar sahip çıkmazlar?

Mesela, "Adalet Yürüyüşü" ve (epeyce bir aradan sonra düzenlediği) "Adalet Kurultayı" ile olumlu bir ivme kazanan CHP, bu soruna cesurca el atmaz mı?

Söz gelimi, "Enseste karşı adalet mitingi" düzenlemez mi?

Ne dersiniz, Kemal Bey, enseste karşı sokağa çıkmak da adalet arayışının bir parçası olamaz mı?  

 

Yazarın Diğer Yazıları

Cihatçılar Halep’e saldırdı, Rus basını Erdoğan’a ateş püskürdü

Rus Tsargrad sitesinin başlığı: Erdoğan Putin’i kandırdı: Kremlin suskun, Türkiye Cumhurbaşkanı yine ihanet yolunu seçti

Savaşın yayılma eğilimi Türkiye için bir tehdittir

Toprak ve insan hayatı: Ben ikincisini daha çok önemserim, siyasiler ise genellikle toprağı seçer

Hayat ve ölüm üzerine biraz karamsar bir yazı

Almodovar’ın ölümü kabullenmek konusunu işleyen Yandaki Oda filmi ve T24'ün bir haberi

"
"