14 Temmuz 2016

E hani barışmıştık? Putin aldattı mı bizi?

Türkiye ile Rusya ilişkilerinin geleceği, büyük ölçüde Suriye’de izleyecekleri yola ve birbirlerine karşı tavrına bağlı.

Yok, aldatmadı.                        

Aldatmadı da…

Mesele biraz karışık.

Biz çok heyecanlı bir milletiz. Anında çalakılıç savaşa da gireriz, barıştık deyip her şeyin bir çırpıda güllük gülistanlık olmasını da bekleriz.

Ne var ki bir vuruşta yıkılan devasa duvarları onarmak kolay değil ve çok kısa sürede mümkün olamaz.

Gelin duygularımızı ve isteklerimizi bir parça geri çekerek mevcut duruma yakından ve soğukkanlı bakmayı deneyelim.

24 Kasım 2015'te Türkiye'nin Rus uçağını düşürmesiyle başlayan kriz, 27 Haziran'da Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Rusya Devlet Başkanı Putin'e gönderdiği özür mektubu ve 29 Haziran'da iki lider arasında yapılan telefon görüşmesiyle bitti

Ama…

Bu “bitiş”in bizi neden 23 Kasım'a geri götürmediğini, neden hâlâ bir sürü sıkıntı yaşandığını ve iki hafta önce sevinçten havalara sıçrayanların bugün neden düş kırıklığı yaşadığını anlamaya çalışalım.

'Terör yandaşı Türkiye yeniden dost mu oldu?'

 

Putin'in 2004 sonundaki ilk Türkiye ziyaretinden Suriye krizinin filizlendiği 2011'e kadar Türk-Rus ilişkileri tarihte hiç görülmediği kadar iyiydi.

Sonra Suriye'nin geleneksel müttefiki Rusya adım adım bölgeye ağırlığını koymaya başlarken, “Arap Baharı”ndan pembe hayaller devşiren Türkiye yönetimi de Ortadoğu'nun lideri olma amacıyla çok riskli bir politikayı sahaya sürdü.

Bir dizi sıkıntı yaşansa da, ikili ilişkilerdeki istikrar çizgisinin geçen sonbahara kadar genel olarak korunduğunu söyleyebiliriz. 30 Eylül 2015'de Rusya'nın Suriye'ye yönelik askerî harekat başlatması, zaten birçok yara almış olan Türkiye'nin Ortadoğu politikasına ölümcül darbeyi indirdi.

Moskova’nın hızla ilerlemesi, buna karşı Batı'nın da pek tepki göstermemesi Erdoğan'ı çılgına çevirdi. Bu çılgınlıktan 24 Kasım'da Rus uçağının düşürülerek Moskova'ya “unutamayacağı bir ders verilmesi” kararı çıktı.

Sonrasını biliyorsunuz; kimin daha çok ders aldığı 27 Haziran'da resmen belgelenmiş oldu.

Ama doğrusu, "liderler arasında barışma”nın bu kadar hızlı olacağını hiç kimse beklemiyordu.

Burada yalnızca Erdoğan'ın “Asla özür dilemeyiz”, “Şimdi olsa yine vururuz”, “Asıl Rusya özür dilesin” gibi sözlerinden bahsetmiyorum.

Aynı zamanda Rusya yönetiminin “Bizi sırtımızdan hançerlediler”, “Uluslararası terörizmin işbirlikçileri”, “IŞİD'in finansörleri ve ondan kaçak petrol alan terör destekçileri” suçlamalarını da unutmadık. Rusya medyasının yedi ay boyunca yaptığı Türk düşmanı haber, yorum ve programları da.

Yeri gelmişken söyleyeyim, Putin'in işaretiyle Türkiye karşıtı nefret propagandasından çark etmişe benzeyen Rus TV ve gazetelerinde “Terör yandaşı Türkiye yeniden dost mu oldu?”, “Yine de biz artık Türklere pek güvenmeyelim”, “Yurtsever olan Türkiye’de tatil yapmaz” vurgularıyla birçok analiz yapılıyor.

Ve siyasiler, uzmanlar, gazeteciler soruyor:

“Türkiye'ye turist akışı, bundan yedi ay önce 'güvenlik' gerekçesiyle kesilmişti. Şimdi sürekli terör olaylarının yaşandığı bir ülkeye yurttaşlarımızı göndermek ne kadar doğru?”

İşler iyi giderse halkın önemli bölümü yedi aylık Türk düşmanlığı propagandasının izlerinden kurtulabilir; ama hiç iz kalmayacağını sanmak saflık olur. Rus Levada Merkezi'nin araştırmasına göre, Rusya yurttaşlarının en olumsuz yaklaştığı üç ülke: ABD (yüzde 72), Ukrayna (yüzde 48), Türkiye (yüzde 29; 2015'te yüzde 1 idi).

 

‘Yani biz boşuna mı özür diledik?’

 

Erdoğan’ın özür mektubunu alan Putin iki gün sonra ona telefon ederek Ankara ile barışma iradesini ortaya koydu. Ardından Türkiye’ye yönelik yaptırımların önemli bölümünün kaldırılacağını açıkladı (Evet, tümünün değil; örneğin, Kremlin, “güvenlik gerekçesiyle” Türkiye vatandaşlarına yönelik Rusya’ya vizesiz giriş rejiminin yeniden yürürlüğe sokulmasını gündemine almadı. Türk işçi çalıştırma yasağının kaldırılması doğrultusunda da henüz kayda değer bir girişim olmadı.).

İlk büyük heyecan, neredeyse komaya girmiş durumdaki turizm sektörünün Rus turistlerle kısa sürede canlanacağı umuduyla yaşanmaya başladı. Ardından meyve-sebze ihracatına yeşil ışıl yakılacağı beklentileri coşkuyu arttırdı. İnşaat sektörü gözünü Moskova’dan gelecek iyi haberlere çevirdi. Rusya’ya umut bağlamış olan başka sektörler de.

Geçen günler ve haftalar şunu gösterdi: Moskova hiçbir konuda hızlı davranmak, Türkiye ile bozulan ilişkileri kısa sürede eski haline getirmek niyetinde değil. Barışmadan ve ilişkilerin normalleşmesinden yana. Ama acele etmiyor. Bir ayağı frende...

Putin, Erdoğan’ın olumlu mesajlarına aynı şekilde cevap verdi...

Ve sustu...

Sonra “kötü polis” rolünü oynayan Başbakan Medvedev, bakanlar ve bürokratlar konuşmaya başladı. Onların vurguları farklıydı.

Medvedev şöyle dedi:

“Ekonomimizi hiçbir ülkeye (siz ‘Türkiye’ye’ diye anlayın - HA) göre bir anda değiştirecek değiliz. Normalleşme, bizim hemen koşup (‘Türkiye’ye’ - HA) tüm kapıları açacağımız anlamına gelmiyor. Ayrıca vaktiyle Türkiye’den boşalan yeri doldurmuş olanlara, şimdi ‘Türkler dönüyor, haydi siz gidin’ diyemeyiz.”

Gıda ihracatı açısından Türkiye’nin ciddi şansı olduğu ortada. Buna rağmen Tarım Bakanı Tkaçev, (domates, salatalık vb. konusunda) “gelişen yerli üretime darbe vurmamak için” temkinli davranılması gerektiğini söyledi.

Gelelim turizme. Yasağın kalkmasıyla birlikte Rus turistlerden büyük bir ilgi gören Türkiye, kısa sürede bu ilginin bir bölümünü kaybetti. Charter uçuşları başlamadı. Bazı turizmcilerimiz bunu “bürokratik sorunlar” olarak değerlendirdi. Ama asıl neden, Türklerden “güvenlik garantisi” talep eden Rusya hükümetinin Türkiye'ye charter uçuşlarını yasaklayan kanunu iptal edecek kararı yayımlamakta acele etmemesiydi.

Elbette Türkiye’den ciddi fiyat indirimi beklentisi de tuz biber oluyor. İsterseniz bunlara, başta Kırım ve Soçi olmak üzere yerli turizm merkezlerini kollama isteğini de ekleyelim.

Sonuçta tarifeli uçakla çok fazla Rus turist gelmeyeceği açık. Yakında başlayacağı umulan charter seferlerinin düzenlenmesine ve başka destinasyonlarla rekabete bağlı olarak, bu yıl Rusya’dan Türkiye’ye gelecek toplam turist sayısının 400-800 bin kişi olabileceği tahmin ediliyor (bir zamanlar 4,5 milyon sınırındaydı!).

Asıl mesele: Suriye!

 

Sakın yukarıda özetlediklerimden Türkiye-Rusya barışma ve ilişkilerin normalleştirilmesi sürecini küçümsediğim sonucunu çıkarmayın!

Tam tersine. İki devlet arasında savaş çıkması ihtimalini bile içeren yoğun gerginlik geride kaldığı için ne kadar sevinsek azdır. Umarım ilişkiler adım adım düzelme ve gelişme seyrine kavuşacaktır.

Ama biz, durumun bir anda değişmeyeceğinden, normal şartlarda - eğer taraflar ciddi hata yapmazlarsa - en az aylar sürecek bir normalleşme sürecinden söz ediyoruz.

Yukarıda yazdığımız konulardan başka bir dizi alanda daha temaslar başladı. 1 Temmuz’da Soçi'de iki ülke dışişleri bakanları Lavrov ve Çavuşoğlu bir araya gelmişti. Bugün Moskova'da bürokratlar ve sektör temsilcileri, turizmle ilgili toplantılar yapıyorlar. Muhtemelen 27 Temmuz’da Moskova'da Ekonomi Bakanı Zeybekci, Rus enerji Bakanı Novak ve Ekonomik Kalkınma Bakanı Ulyukayev ile görüşecek.

Moskova açısından Karadeniz’den Avrupa’ya uzanacak Türk Akımı Projesi çok önemli. Ayrıca fiilen dondurulmuş durumdaki en büyük projeleri olan Akkuyu Nükleer Santrali çalışmalarının önünün açılmasını bekliyorlar.

Ne var ki asıl mesele ekonomik değil, siyasi. Siyaset deyince doğal olarak Kırım, Karadeniz, Kafkasya, Orta Asya, bölgelerindeki politikalar, ABD ve NATO ile ilişkiler, PYD’ye karşı tavır gibi bir dizi konu akla geliyor.

Ancak bir numaralı siyasi sorun Suriye!

Rusya, Türkiye’nin bölgedeki radikal İslamcı gruplarla ilişkisini yeniden düzenlemesini, sınırlarını onlara kapatmasını istiyor. “Erdoğan-Putin barışması”ndan sonra da bu konuda “Ankara’nın hâlâ bildiğini okuduğu” eleştirisini getirmeye devam etti.

Türkiye IŞİD’e karşı tavrını değiştirdi. Erdoğan’ın uzun süre açıktan savunduğu El Nusra’yı iki hafta önce Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun ağzından “terörist” olarak niteledi. Ama Rusya’nın ısrarla terörist olarak kabul edilmesi için BMÖ’ye başvurularda bulunduğu Ahrar uş-Şam gibi örgütlere karşı izlenen politikalar çok farklı.

Bırakın bu tür örgüt ve grupları, Suriye lideri Esad’a karşı tavırda net bir yakınlaşma henüz görünmüyor. Erdoğan’ın kısa süre önce “Suriye siyasetimizde hiçbir değişim yoktur” demesi kaygı vericiydi.

Görüşmeler sürüyor. Türkiye, Rusya’dan izin alarak artık askerî uçaklarını Suriye üzerinde uçurmayı amaçlıyor. Rusya ise, bölgeye uçuşlarda Türkiye hava sahasını kullanmak istiyor.

Ankara’nın ülkeye giriş yasağı koyduğu 7 bin IŞİD militanı ile ilgili bilgileri Moskova’ya vermesi, Moskova’nın da Türkiye üzerinden Suriye’ye geçen Rusya yurttaşlarıyla ilgili istihbaratı paylaşması ilginç haberler arasındaydı.

Türkiye ile Rusya ilişkilerinin geleceği, büyük ölçüde Suriye’de izleyecekleri yola ve bölgede birbirlerine karşı tavrına bağlı.

Saman altından su yürütme ve kurnazlık çizgisi ağır basarsa, ikili ilişkilerin normalleşmesi ve düzeltilmesi adımları kısa sürebilir.

Ama eğer işbirliği ve uzlaşma yoluna giderlerse, iyimser olmak için nedenlerimiz artar.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Cihatçılar Halep’e saldırdı, Rus basını Erdoğan’a ateş püskürdü

Rus Tsargrad sitesinin başlığı: Erdoğan Putin’i kandırdı: Kremlin suskun, Türkiye Cumhurbaşkanı yine ihanet yolunu seçti

Savaşın yayılma eğilimi Türkiye için bir tehdittir

Toprak ve insan hayatı: Ben ikincisini daha çok önemserim, siyasiler ise genellikle toprağı seçer

Hayat ve ölüm üzerine biraz karamsar bir yazı

Almodovar’ın ölümü kabullenmek konusunu işleyen Yandaki Oda filmi ve T24'ün bir haberi

"
"