Beyler (evet, sadece beyler), en baştan söyleyeyim, darılmaca yok:
“Kimse kusura bakmasın”, sizi ciddiye alacak kadar sıkıcı olma riskine giremem! Bu yazıyı 75 milyon okuyor, onları kaybetmeyi göze alamam!
Bu arada cinsel konularda bilimsel bilgi ve güvenilir yorum isteyenler gitsin Özgür Öztürk’ün yazılarını okusun. Ben kesinlikle ciddi ve sorumlu bir yüz ifadesi kullanmadan yazdığım bu yazıda, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın son derece enteresan “vajina polemiği”, TİM Başkanı Mehmet Büyükekşi’nin “Aman Başbakan görmesin!” diyerek parçalattığı “iç gıcıklayıcı mankenler” ve Başbakan Tayyip Erdoğan’ın baskısıyla hatunlarına kışlıklarını giydirip saçlarını gizleten ve yakında kucağındaki kocaman reklam pastasına yutkunarak veda edip kendini bitirecek olan “Muhteşem Yüzyıl” üzerine aklıma gelenleri yazmak niyetindeyim yalnızca.
Bülent Arınç’tan başlayalım. Kabul edersiniz ki, hükümetin ve AKP’nin en ilginç isimlerinden biri. Bazen Erdoğan’ın görüşünden farklı yorumları oluyor, hükümetin demokrasi ve insan hakları ile ilgili olarak taşıdığı pek de ağır sayılmayacak heybenin içindekileri çoğu kez onun içli sesinden duyuyoruz.
Yalnız - burada nasıl bir ustaca geçiş yapmam gerektiğine pek karar veremiyorum doğrusu - bilirsiniz, bu cinsel konular biraz acayiptir! En güçlü, en “ağır”, en “hatasız” insanları bile bazen öyle bir köşeye sıkıştırır ki! Çünkü bu konuda “yukarı”nın mührünü taşıyan fazla bir ezberimiz yoktur. Eh, doğaçlamaya saptığımızda da “demlenmemiş yanlarımız” açığa çıkıverir, biz onları kapatmaya çalışıp bir de yiğitliğe toz kondurmamaya gayret ederken bir de bakarız, devirdiğimiz çamlar iki seksen yerde yatıyor!..
* * *
Hafta içinde Meclis’te yaşananlar, aslında çok farklı bir “nezaket”, “iltifat”, “düzeyli kur yapma” örneği olarak hepimizi gülümsetebilirdi. Ama burası Türkiye olduğu için bu mümkün olamadı. Neden söz ettiğimi açıklayayım.
Malum, iktidarla muhalefet durmadan kendi arasında didişme halleri sergileyerek taraftarlarının oylarını “kafeste tutma” tiyatrosu oynuyor. Bu anlamda AKP-CHP kapışması gayet normal tabii, “düzeyli” olmak şartıyla. Arınç ile CHP milletvekili Aylin Nazlıaka'nın birbirine zekâ, siyasi tecrübe ve mizah gücü ile “sataşması” da ilginç olabilirdi...
Mesela, gerçekten de güzel bir kadın olan Aylin Hanım’a Bülent Bey’in “Ben mahcup bir insanım. Zarif bir hanımefendinin konuşurken bana bakmasından utanıyorum” demesi, “zarif hanımefendi” iltifatı ve “bakma, utanıyorum” esprisiyle tatsız siyasetimize tuz biber olabilirdi.
Ama bu memlekette bir türlü tanımlanamadığı için giderek her şeyin karşılığı olarak görülmeye başlanan namus kavramı ve kirpi sırtında ilerleyen kadın-erkek ilişkileri, küflü siyasi sosun da yardımıyla önümüze bambaşka bir yemek sürdü.
Arınç’ın yukarıdakine benzer sözlerine karşılık “Kadın milletvekilleri olarak ‘zarif, alımlı, şık’ gibi sıfatlarla anılmak istemiyoruz” diyen Nazlıaka, “Biz buraya dişiliğimizle değil kişiliğimizle geldik” gibi okkalı bir sloganı da arkasına alarak rakibini zor duruma soktu. (Arınç’a geleceğiz tabii. Ama Aylin Hanım, size içtenliğime güvenmeniz ricasıyla bir soru sorabilir miyim: Milletvekili olunca sahiden zarif, alımlı, şık bir kadın olma çabası, Meclis’in kapısında bırakılıyor mu acaba? Kötü bir şey mi yani bu?)
* * *
Daha biberli yerlere gelelim şimdi. “Başbakan vajina bekçiliğini bıraksın" deyip hükümetin kürtaj konusundaki tavrını haklı olarak eleştiren Nazlıaka’ya karşı Arınç tarafından söylenen sözler akıllara durgunluk verecek cinsten:
- Evli ve çocuklu bir bayan milletvekili, “organını” nasıl böyle açıkça konuşabilir, nasıl bundan yüzü kızarmaz? Siz öyle bir söz sarf ettiniz ki, benim yüzüm kıpkırmızı oldu!..
Gerçekten de ne denebilir böyle cümleler karşısında? Murathan Mungan’ın “Söylenecek sözün çokluğu, bazen insanı dilsiz bırakır. Tıkanır kalırsınız. Haklılığın suskunluğu diğer suskunluklara benzemez” dediği yer burası galiba.
Elbette bu sözlerden sonra Arınç’ın, geçenlerde TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin’e “İbrahim, mesir macununa en çok senin ihtiyacın var” diyerek yaptığı şaka da, vaktiyle bir gazeteciye akıl almaz şekilde “şeyini şeyettiğimin şeyi” diyerek kızması da akla gelebilir. Ama biz oraya fazla girmeyelim.
* * *
AKP iktidarı, bana on yıllar boyunca “ülkemizde seks yoktur” şakasını “yarı şaka” bir tarzda yurttaşlarının kafasına çakan Sovyetler Birliği’ni hatırlatıyor.
Şimdi bu garip mantığı hızla izlemeye çalışalım:
- Kürtaj = kadın cinsel organı = ahlaksızlık = utanmazlık = halkın dinden uzaklaşması tehlikesi = kınama = yasaklama!..
* * *
İzninizle bu denklemden “kürtaj” kelimesini çıkaralım. Onun yerine “mankenler”i koyalım. Yok yok, o kadar değil; magazin programlarının kahramanı erotik kadın modelleri kastetmiyorum, hani şu vitrinlerde duran ve üzerinde giysilerin gösterildiği cansız insan kalıplarından söz ediyorum.
Aklı fikri seks olup da zavallı hayatlarında ona bir türlü erişemeyen insanlarımızın acıklı bir kısmı, bu soğuk mankenlerde cinsel arzularını tatmin etmeye çalışır. Kimisi gizli hayalleriyle, kimisi de onlara saldırarak, tecavüz ederek (internette arama yaparsanız, bu “süper seks yaratıkları”na ilişkin haberlerden bol bol bulabilirsiniz). Bu bir hastalık olarak kabul edilebilir ve herhalde ciddiye alınamaz… mı acaba?
Kısa süre önce “Türkiye İnovasyon Haftası”nda tam bir “inovasyon” (“yenileşim”) oldu ve TİM Başkanı, Başbakan daha fuar alanına gelmeden “ne olur ne olmaz” telaşıyla “açık saçık ve müstehcen bulunabilecek” mankenlerin kollarını ve bacaklarını kestirdi, sonra da üzerlerine “tenleri göstermeyen” edepli kumaşlar giydirdi.
Aman Tanrım, ben bu yazıyı bitiremeyeceğim galiba!.. Durun bir soluklanayım…
Zavallı mankenlerin “ahlakı bozma kapasitesi”ni anlayabiliyor musunuz? Yani aramızdaki (öküzler demeyeceğiz tabii) “boğalar”, o cansız mankenlerin “cazip hatları”nı görünce kan beyinlerine sıçrayacak, pardon, beyin yok, sefil organlarına gönderelim kanı, ondan sonra da… Düşünebiliyor musunuz, mankenlerden tahrik olan erkekler sokağa fırlayıp neler yaparlar? Ne olur sosyal hayatımız, örf ve adetlerimiz?..
* * *
Peki, ya padişahlarımızın zevk için seks yaptığı ortaya çıkarsa? Ya Osmanlı saraylarındaki harem ile keyif ve eğlence arasındaki çetrefilli bağlantı keşfedilirse? Ya Kanuni Sultan Süleyman’ın “çocuk yapma dışında” kim bilir hangi amaçla “halvet olabileceği” kuşkusu, “ecdadımızın saygınlığı”nı yerle bir ederse?
Uzatmaya gerek yok. Muhteşem Yüzyıl da yasaklanmalıdır, güzel bacaklı ve göğüslü mankenler de, vajinalar da!..
Ne dediniz, bu kadarı fazla mı oldu?
İyi ama bir düşününce siz de bana hak vereceksiniz: Din ve ahlakı kesin olarak kurtarmanın, şu vajinaların tümüyle ortadan kaldırılmasından başka hiçbir garantili yolu yok ki!..