Irak-İran sınırına yakın bölgede olan depremde yüzlerce kişi öldü.
Ölenlerin çoğu Kürttü.
Bir sürü Türk ilgilenmedi. Önemsemedi.
Bazıları “oh olsun” dedi. İçinden. Ya da yakın çevresinde.
Kimilerinin kara duyguları sosyal medyaya taştı.
Bunlardan bir tanesi yakalanıp sembolleşti.
Acıbadem Sağlık Grubu’nda bir birim müdürlüğü yapan bir kadın “Hazır deprem olmuş bırakalım gebersinler” diye bir tweet atmıştı.
Tepkiler büyüyünce kadın işten kovuldu.
Ama geride onu savunan, bu paylaşımı “ifade özgürlüğü” olarak yutturmaya çalışan birçok kişi kaldı.
Kendisine benzemeyenin ölümüne aldırmayan...
Hatta sevinen...
Bütün Kürtleri “terörist”, “hırsız”, “kültürsüz” vb. şablonlara oturtarak nefret objesi haline getiren...
En azından onları aşağılamaya ve “ikinci sınıf insan” saymaya eğilimli...
Milyonlarca insan...
* * *
Nefret denizi içinde yüzüyoruz.
Ve deniz gittikçe büyüyor.
Pek çoğumuzun ağzından çıkan köpükler de bu denizi genişletiyor.
Birilerini reddetmeye, kinlenmeye, şiddet kullanmaya, küfür, yaralama veya öldürme yoluyla cezalandırmaya çok yatkınız.
Bize benzemeyen insanların ölmesini istemekte hiç zorlanmıyoruz.
Ölmesini de değil, “gebermesini”.
Düşmanımız bazen Kürtler... Ya da duruma göre Amerikalılar, Almanlar, Yunanlılar, Ermeniler, Ruslar, Araplar...
Bazen başka dinlere ve mezheplere bağlı ya da inançsız insanlar...
Bazen farklı cinsel yönelimi olanlar...
Bazen – hatta çoğu kez – bizim hoşumuza gitmeyen siyasi liderleri ve partileri destekleyenler...
Duruma göre neredeyse herkes...
“Geberesice” olabilir.
Eh, biz “elimizi kana bulamadan” bu işin “Allah’ın takdiri sonucu” bir doğal afette, mesela bir depremde “halledilmesi” hiç fena olmaz!..
“Hazır deprem olmuş bırakalım gebersinler.”
* * *
Bizzat “gebertmese” de birilerinin “gebermesini” arzulayan insanlar olarak hepimiz ahlaklı, dürüst, dindar vs. olduğumuzdan kuşku duymayız.
Ha, bir de “vatanımıza, milletimize, millî değerlerimize” bağlıyız.
Milliyetçiyiz yani.
“Köklerimiz”i ve “geçmişimiz”i önemsiyoruz.
"Atalarımmm" diyoruz...
"Ecdadımmm" diye iç çekiyoruz...
"Tarihimiz"e sahip çıkıyoruz...
Ama nereye kadar?..
* * *
Geçmişimiz nereye kadar ilgilendiriyor bizi?
Kaç yıl?
Kaç asır?
Kaç kuşak?
Kaç devlet?
Yoksa daha dedemizde tüketiyor muyuz bütün ilgimizi?
“En gerisi” neresi peki?
Türklerin (Kürtlerin, Arapların, Lazların...) tarih sahnesine çıktığı dönem mi?
Müslümanlığın, Hristiyanlığın veya bir başka dinin doğduğu çağlar mı?
Neden “daha gerisi” değil?..
* * *
Acaba (ulus, din, ideoloji, siyaset vs. açısından) “kendimizi tanımlamak” için bütün yaptıklarımızın temel anlamı, “ötekiler”den farkımızın altını çizmek mi?
Yoksa “ötekiler”e ne denli “karşı” olduğumuzu, onları ne kadar “düşman” gördüğümüzü, kendimizle kıyaslayarak onları nasıl küçümseyip aşağıladığımızı ilan etmek mi?
Kendimizi, geçmişimizi, atalarımızı, ecdadımızı, ulusal ve dinsel köklerimizi ortaya koyarken amacımız “ötekilerden daha iyi olduğumuzu” kanıtlamak mı?
Farklılıklar buna mı yarıyor sahiden?
Ya ortak yanlarımız?
Ya ortak geçmişimiz?
Yani dedelerimizden, atalarımızdan, ulusal ve dinsel köklerimizden daha gerideki tarihsel bağlarımız?
Kendimizi şu ya da bu görüşle, partiyle, siyasetle, dinle tanımlamak için çırpınıp dururken neredeyse unuttuğumuz iki heceli, beş harfli ve en kapsayıcı, en anlamlı kelime: "İNSAN"?
* * *
Evet, elbette haklısınız; "hepimiz insanız" demekle kolay kolay kimseyi heyecanlandıramazsınız ve kimseden oy alamazsınız!
Türküz, Müslümanız, Sünniyiz...
Ya da...
Mutlaka birilerine karşıyız! Hem de nasıl! Ölümüne karşıyız! Onları alt etmeye, mahvetmeye, yok etmeye hazırız!..
Alkış!.. Ve sloganlar!.. "Kahrolsunlar!"
* * *
Birkaç yıl önce bir kafatası buldular.
Türkiye'den çok da uzak olmayan bir yerde.
Gürcistan'ın Dmanisi bölgesinde.
Türkiye'ye sadece 150, bilemedin 200 km mesafede.
Epeyce yaşlı bir kafatası.
Çok eski atalarımızdan birine aitmiş. Ama çook, daha doğrusu çoooook eski...
1,8 milyon yıl önce yaşamış bir insana aitmiş.
Düşünün bir!..
1.800.000 yıl öncesi...
Ne Türk var ortada, ne Kürt... Ne Müslüman, ne Hristiyan... Ne AKP'li, ne CHP'li...
Olağanüstü bir mucize sonucu, son derece iyi durumda bulunan bir kafatası bu.
Ve insanların kökenine ışık tutacak, bilim insanlarının kitaplarını yeniden kaleme almasına yol açacak gerçekler içeriyor.
İnsanlığın belki 2,5 milyon yıl öncesine uzanan tarihinde, farklı türler arasında bugüne kadar gelen Homo sapiens (Latince "akıllı insan") var. Ama Homo rudolfensis (ismi, ilgili fosilin bulunduğu Rudolf Gölü'nden geliyor), Homo habilis ("yetenekli insan") ve Homo erectus'un ("dik insan") modern insana evrilen aynı sürecin içinde yer aldığı söylenegeliyordu.
Gürcistan'da bulunan kafatası, son iki türün aynı özellikleri taşıyor olabileceği, yani tek bir tür sayılabileceği görüşünü güçlendirdi.
Bazı bilim insanları, Afrika ve Avrasya'da bulunan ilk insan fosillerinin farklı değil, aynı kökenden geldiklerini savunuyorlar.
* * *
Durun, hemen sıkılıp vazgeçmeyin okumaktan.
Geçmişimizden söz ediyoruz işte.
Köklerimizden.
Tarihimizden.
Ne o, "tarih bilinciniz" buraya kadar ulaşmıyor mu?
"Atalarımmm" derken, "ecdadımmm" derken o kadar uzağa gitmekten çekiniyor musunuz?
Kaybolmaktan mı korkuyorsunuz?
* * *
Tıpkı yurtdışına çıkan pek çok Türkün acele bir hemşehri bulmaya çalışması gibi...
En azından bir Müslümana rastlayınca çocukça sevinmesi gibi...
Ya da taşradan İstanbul'a giden birinin, tanıştığı insanlara yönelttiği "Nerelisiniz?" sorusuyla cevap arasında geçen saniyelerde, onların kendi kentinden ve köyünden olmasını umması gibi...
Yalnızca dünyanızı değil, geçmişinizi de küçültüp daralttıkça kendinizi daha iyi hissediyorsunuz, değil mi?
Anlamak için pek çaba sarf etmediğiniz "ötekiler"e karşı sizin ve sizin gibilerin daha üstün olduğuna inanınca daha mı güçleniyor özgüveniniz?
Tesadüfen (evet, tümüyle tesadüfen) sahip olduğunuz ulusal, yöresel, dinsel, kültürel özelliklerinizi fazla abartmıyor musunuz?
Sadece "insan" olmak size yetmiyor mu?