Kanaltürk ve orada çalışan "ünlü gazeteci" Songül Karlı büyük bir mesleki başarıya imza attılar.
Karısına tornavida ile 43 darbe indiren adamı, mahkemenin gösterdiği "sonsuz höşgörü" sayesinde serbest bırakılmasından hemen sonra yakalayarak televizyon programına çıkardılar.
Programda her şey vardı:
Rahat, samimi, tecrübeli ve aynı zamanda "göze de hitap eden" (!) bir sunucu...
Fazla eğitimli olmasa da ağzı iyi laf yapan, televizyon seyrede seyrede medyatikliğin ve kamuoyu desteğinin sırlarına vakıf olmuş eli kanlı bir konuk...
Düşünce sistemi bakımından o konuğa benzemesine rağmen, daha okumuş görünen ve sözlerine "gerçeğin ortaya çıkarıldığı an" vurgusu ekleyen "saygıdeğer uzmanlar"...
Yoğun duygularla oraya gelip Songül Hanım'ın arzusu doğrultusunda avuçları patlayana kadar destek vermesi ve "Türk milleti" rolünü hakkıyla oynaması için salona çağırılmış olan "sıradan insanlar"...
* * *
Yakup Kara adlı adam, kendisinin ve - "aslında", "son zamanlara kadar" - karısının ne kadar iyi olduğunu etkili cümleler ve tavırlarla anlatıyor. Ancak "çevrenin etkisi sonucu" eşinin yoldan çıktığını, eve geç geldiğini falan "sabreden müşfik koca" tonlamasıyla aktarıyor.
Öylesine başarılı ki, program sunucusu ve "ünlü gazeteci" Songül Karlı, onun "ne kadar kibar konuştuğunun", bir başka yerde "temizliğinin" ("Ne kadar temiz pak bir adam değil mi?") altını çizerek izleyicinin kulaklarını ve gözlerini yönlendiriyor. Adam konuşurken de durmadan onu destekleyici mimik ve jestler kullanıyor. Dayanamıyor ve ona "beyefendi" diye iltifat ediyor.
Belli ki makyajını yapar yapmaz sahneye fırlamış; ölümün kıyısından dönen Hasret Kara'nın 16 yaşında evlendirildiğini, daha ilk çocuğuna hamileyken kocası tarafından kaburgalarının kırıldığını, 2008'de açılan dava sonucu adamın 120 günlük hapis cezasının paraya çevrildiğini, dayakların daha sonra da devam ettiğini, mahkemenin önlem almaması karşısında kadının son zamanlarda mahalledeki komşuları tarafından korunduğunu, boşanma isteğini dile getirdiğinde kocasından tam 43 tornavida darbesi alarak ölümün eşiğine sürüklendiğini falan pek araştırma fırsatı bulamamış.
Bu, onun görevi de değil bir bakıma. Onun işi, kanala reyting getirmek. Bunu da aslanlar gibi yapıyor.
Herhalde Kanaltürk de bu durumdan memnun ki, kimse ona "neden katil olmasına ramak kalmış bir adamı ekrana çıkarıp konuşturuyorsun?" dememiş; şimdi de kulağına "ne demeye adamı destekliyorsun?" diye fısıldayarak hatayı düzeltme çabasına gerek görmüyor.
"Tornavidalı adam" sergilediği sahne performansının gözyaşı dökme bölümüne yaklaşırken "sıkı bir laf" sarf ediyor:
"Karıma el kaldırdığımdan dolayı bütün kadınlardan özür diliyorum!"
Salonda ucuz ama güçlü bir alkış tufanı kopuyor.
"Otoriteler" birbiri ardına konuşarak ölüm döşeğindeki "muhtemelen iffetsiz" (!) kadına verip veriştiriyor.
Erkek olanı kükrüyor:
"Gecenin 2’sinde eve gelen kadınla nasıl başa çıkacaksın? Gece hayatına nasıl alışır evli bir kadın, anlamıyorum. Bir yıl boyunca nasıl sabrettin? Yeniden Müslüman olmamız lazım!"
* * *
Kimse de çıkıp kadını savunmuyor. Ya da adamı eleştirmiyor.
Öyle ya! Diyelim ki, yıllardır dayak yiyen kadın çok kötü biri! Diyelim ki, eve geç geliyor veya gelmiyor. Hatta (varsayalım ki) eşini aldatmış ya da vatana ihanet edip devlet sırlarını düşmana satmış!
Eee? Kadını öldürmeye çalışmak mı gerek? Var mı böyle bir hak ve sorumluluk?
Vazgeçtik yere ne kadar sağlam bastığı artık iyice kuşkulu hale gelen ahlak anlayışımızdan, hukuk ve yasalar buna uygun mu?
Ya boşanma? Boşanma seçeneğini düşünen ve öneren yok mu?
Ne gezer! Herkes "vurun kahpeye" havasında!.. Hepsi Refik Halit Karay'ın 100 yıl öncesini anlattığı Memleket Hikayeleri'ndeki bir öyküyü temel alarak 40 yıl önce Ömer Kavur tarafından çekilen Yatık Emine filminde provasız oynar!..
Cinayet işlemenin eşiğine kadar gelmiş (ve belki de bir gün bu eşiği geçecek olan) adam el üstünde tutuluyor.
Aklıma yıllar öncesinden bir başka "müthiş gazetecilik" örneği geliyor. Karısını boğarak öldürmüş adamı canlı yayına çıkarmış olan üstat Reha Muhtar söyleşiyi ona iyi dileklerini sunarak başlatmıştı: "Efendim, başınız sağ olsun..." (!!!)
Yayından sonra Kanaltürk binasının önünde Songül Karlı'yı ve kanalı protesto etmeye çalışan kadınların güvenlik tarafından "dağıtıldığını" ekleyelim.
* * *
Ne diyordu "otoritemiz"? "Yeniden Müslüman olmamız lazım!"
12 yıldır "yeniden Müslüman olmaya" çalışıyoruz zaten. Kadınların giyimine, sokağa çıkmasına, yüksek sesle gülmesine falan iyice ayar verdik.
"Milletin lideri" geçen ay kızlara "Kısmetiniz çıkınca evlenin, fazla seçici olmayın!" buyurmuştu (29 yaşındaki kendi kızı evlenmemiş olsa da).
Sağda-solda dolaşıp da iffetine leke sürmemek, "aşk-meşk" demeden bir an önce evlenmek, sonra da kocasına ve çocuklarına bağlı bir kadın olmak: perspektif budur!
Gerisi "aile içi mesele". Sorun çıksa da katlanacaksın. Boşanmak yok. Yani, var... da yok.
Aileden sorumlu bakanlık boşanmayı zorlaştırıcı önlemler alıyor (güzellikle tabii; danışmanlıktır, tavsiyedir, eninde sonunda "sabret kızım, kocandır, ne de olsa çocuklarının babasıdır...")
Çünkü "yeniden Müslüman oluyoruz".
İslam aile kurumunun başına erkeği oturtuyor. Erkek "icap ederse" karısını/karılarını yola getirmekle de yükümlü:
"Serkeşliğe (başkaldırmaya) yüz tutan kadınlara gelince: Onlara evvelâ öğüt verin, vazgeçmezlerse yatakta yalnız bırakın ve bunlarla da yola gelmezlerse onları hafifçe dövün!"
Malum, Müslümanlık'ta boşanma tümüyle reddedilmese de hiç sevilmiyor.
Dinî literatürde "talak", boşanma değil, erkeğin kadını boşaması anlamına geliyor. Tersi mümkün değil; kadın ancak kocasından kendisini boşamasını talep edebilir.
İslam’a göre, boşanma durumunda çocukların babaya ait sayılması da cabası.
"Boşanmayın, eyy kadınlar! Gerekirse dayak yemeye, yaralanmaya razı olun, yine de boşanmayın! Çocuklarınızı ortada bırakmayın, yuvanızı yıkmayın! Öldürülün, ama boşanmayın!"
Ki, biz de boşanmalarla sarsılan bu fâni dünyada, ülkemizdeki aile kurumunun ne kadar güçlü olduğuyla övünelim!..
@AksayHakan
P.S.: Yazı bitti. Ama aklıma iki şey daha geldi.
Geçen hafta T24'te de çıkmış olan bence son derece önemli bir habere (PEW Araştırma Şirketi'nin verilerine) göre, evlilik dışı çocuk doğurma oranı bakımından 36 ülke arasında Türkiye (yüzde 3'le) sonuncu gelmiş. İlk beş ülke: İzlanda (yüzde 67), Estonya (yüzde 58), Slovenya (yüzde 58), Bulgaristan (yüzde 57), Fransa (yüzde 56). Çoğu yüzde 30-40'larda. Bize en yakın olan Yunanistan'ın oranı yüzde 8. Bu sonuçlara "namusumuz açısından" sevinelim mi, yoksa toplumun hoşgörü düzeyini yansıttığından dolayı üzülelim mi? Karar sizin...
Dünyadaki boşanmalarla ilgili olarak birçok veri inceledim. Genellikle her 1000 kişiden yaklaşık 5'inin boşandığı Rusya ve Belarus başı çekiyor. 4-3,5 civarıyla Ukrayna, Letonya, Litvanya, Moldova, Danimarka, Cayman ve Bermuda Adaları ile ABD (3,4) de üst basamaklarda.
Müslüman ülkeler arasında Kazakistan (2,3), Kuveyt (2,2), Mısır (1,9) ve İran'dan (1,7) sonra Türkiye, Lübnan, Kırgızistan ve Ürdün (dördünün oranı da aynı: 1,6) geliyor.