Ben ikinci sınıf bir gazeteciyim!..
Ya da öyleydim...
Yirmi yıl boyunca...
Birçok televizyon kanalına ve gazeteye muhabirlik yaptım Moskova'da.
Ve hep hissettim bunu; daha doğrusu hissettirdiler: Asıl gazetecilik içerdeydi! Bizimkisi ise, nasıl söylemeli? Dış kapının dış mandalı olmak...
Rusya gibi haberin fokur fokur kaynadığı bir yerde bile işim zordu. Ne yapsam da "merkezin kabul edeceği" bir şeyler bulabilsem...
Birçok "dış muhabir" bu sıkıntıyla yaşar.
Aramızdan en uyanıkları "malını satmak için" eski numaralara başvurur: Haberin içinde illa ki bir Türk veya Türkiye unsuru yaratmaya çalışır (böyle bir şey hiç yoksa bile); ya da Türkiye ile bir benzerliği veya haberdeki kişi veya gelişmenin Türk okurları tarafından bilinirliğini kullanmaya çalışarak "laf cambazlığı" yapar.
Sanki bir olayın içinde Türk yoksa veya Türkiye ile bir ilişki bulunmuyorsa; onun hiçbir haber değeri yok... İsterse dünya yerinden oynasın!..
Ama ne yapsın "dış muhabir"...
Başka türlü "mal" almazlar ki ondan...
Sonra zaten iyi para vermezler...
Genelde anlaşma ve sigorta falan yapmazlar...
Köleden biraz hallice olmak, daha iş güvencesi anlamına gelmez ki...
Çalışıp didineceksin; elindeki haber çok önemliyse bile "Turkish format" yakalayacaksın...
Ki işe yarayasın...
Yoksa yüzüne bakmazlar valla.
Veya darbe, deprem, çatışma gibi olağanüstü olaylar olsun ki, seni hatırlasınlar.
Hatta o zamanlar bile sorarlar: "Bir öğren bakalım, ölen ve yaralananlar arasında Türk var mıymış..."
Yani dünya yıkılsa haber olacağı kesin değildir, ama bir Türkün dişi kırılsa "manşet" yaratırsın.
Bu kadar "hemşeri muhabbeti" havasındadır "uluslararası gazeteciliğimiz".
Ve bu durumda haliyle "dış muhabirler" ikinci sınıf gazetecidir. Birinci sınıfa geçmelerinin tek kuralı vardır: Haberlerinin Türkiye bağlantısı çok kuvvetli olmalı... (Ha, bir de "gerekli yerlerle güçlü ilişkiler"; ama o konuya girmeyeceğiz burada.)
* * *
Milliyet bir süredir dış bürolarını yavaş yavaş kapatıyordu. Şimdi tümüyle "temizlik" kararı almış anlaşılan. Brüksel temsilciliği de kapanmış. Kalmış - yakında kapanacağı söylentileri ortalarda dolaşan - Washington bürosu ve bir de "yavru vatan"...
Neden acaba? "Dış muhabirler" yoksa "beyefendi"yi rahatsız edecek bir şeyler mi söylemişler? Yok canım, her şeyi abartmayalım. Siyasi bir karar değil bu! Ya ne? Ticari (ekonomik). Yani tasarruf tedbiri.
Siz bilmezsiniz bu "dış muhabirleri"! Dolar ve avro harcar bunlar. Yemek yerler, bir evde kalırlar, ulaşım ve iletişim için para harcarlar... Sonra yollarlar muhasebeye gavurca faturaları... Nasıl sarsılmasın holdingler bu masraflarla!.. İflas etmeleri işten değildir hani!..
Tamam, benim kötü niyetimi bırakın bir kenara. Ama şöyle düşünün: Türkiye'nin ve Türk gazeteciliğinin bugünkü halinde "dış muhabir" kendi gözlemiyle, yaşadıklarıyla, ilişkileri ve deneyimleriyle "özgün bir şeyler" söylese ne yazar, söylemese ne yazar!..
Bakın televizyonların ve gazetelerin ön sıralardaki haberlerine! Her şey iç politikanın sığ kulaçlarına bağlıdır; dış politika bile. Suriye ve Mısır'dan bu kadar bahsediyorsak, sanıyor musunuz ki "dünyayı konuşuyoruz"? Hayır. Başbakan'ın demeçlerinin sınırında bakıyoruz dünyaya. Yorumlarımız, kıyaslamalarımız genelde o menzilde. Eh, bir de duygusal söylemli birkaç çıkış! Bir de "Rabia" işareti gösterdin mi, tamam... Al sana "dış politika", "dış yorum", "dış haber"..
E, dış bürolar ve elemanlar ne yapacak ki? Aslına bakarsanız, yabancı ajansların aboneliğini de kesmeli gazetelerimiz ve televizyonlarımız. Anadolu Ajansı ve internet kaynakları nelerine yetmiyor ki? Boşuna masraf işte!..
* * *
Moskova'da bir televizyonun muhabirliğini yaptığım yıllarda defalarca aynı sahneleri yaşadım. Söz gelimi, Putin önemli bir karar almış veya konuşma yapmış. Ucu dünya barışına dayanıyor. Ya da Rusya-ABD kapışmasına gidiyor.
Haberi zar zor satıyorum. Ama "pazarlık" yapmak gerekiyor. Hem de kıran kırana. Telefonun İstanbul'daki ucu dostane, ama katı:
- Tamam, Hakancım. Sen Putin'in konuşmasını özetle. Uluslararası olası sonuçlarını da anlat. Türkiye'yi nasıl etkileyebileceğini mutlaka vurgula. Rusların buna nasıl baktığını, muhalefetin tepkilerini falan da ekle. Ha, bir de varsa Putin'in kıyafeti, mimikleri, tavırları vs. toparla. Telefonla canlı bağlanacağız sana. 40 saniyen var!..
- Ne? 40 saniye mi?..
- Evet, canım. Sana güveniyoruz. Bye!..
Yani... Ben de kendime güveniyorum tabii de... 40 saniye... Nasıl söylesem... Oooff offf!..
Sonra sık sık haberim veya canlı bağlantım girmez. Nedenini sorar tepkimi dile getirmeye çalışırım. Cevap mekaniktir: Bir bakan açıklama yaptı da... Almak zorundaydık...
Her zaman ilk feda edilenler arasındadır dış haberler. Ve gazetelerin dış haber sayfaları (reklamlar gözünü en çok oraya diker nedense; ya da künye, ilan, ıvır zıvır, ne varsa)... Kuşkusuz, "dış muhabir"e harcanan para da en çok göze batan ve patronla yöneticinin içini yakan masraf kalemidir.
Medya kurumlarımızın başındaki yöneticilerin çoğu dünyadan habersizdir. Çoğunun yabancı dili ve dışarda yaşama deneyimi yoktur. Ama "iç politikanın kurdudur" hepsi. Patronlara ise hiç gelmeyelim. Eh, böyle bir ortamda Türk medyasının pek dış muhabiri yokmuş! Lafı mı olur şimdi böyle şeylerin!
Boş verin siz bu fuzuli konuları! Türk medyası safraları atarak havalanıyor. "Dış mihrakların sesi" olan muhaliflerden ve şirket parasını bol bol harcayan "dış muhabirler"den arınarak!..
@AksayHakan