04 Ekim 2012

Ahmet Özal, artık babasının ruhunu rahat bırakmalıdır

Ben inançlı birisi değilim. Ama ölüme duyulması gereken saygının, yaşamayan bedenlerin huzuruna gösterilmesi gereken özenin, insanlığın...

 

Ben inançlı birisi değilim. Ama ölüme duyulması gereken saygının, yaşamayan bedenlerin huzuruna gösterilmesi gereken özenin, insanlığın en önemli ölçütlerinden biri olduğunu düşünenlerdenim.

Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın cesedinin mezardan çıkarılıp parçalanmaya başlaması birçok kişi gibi beni de rahatsız etti. O bir cumhurbaşkanı olduğu için değil, 19,5 yıl önce ölen bir insanın bedeni olduğu ve yattığı toprakta rahatsız edilmemesi gerektiği için. Ölülerin siyasal ve başka çıkarlarla verilen mücadelelere alet olmasını ciddi bir ahlaksal sorun olarak gördüğüm için.

Üstelik bu ürpertici operasyonun fiilen ana girişimcisi olan Özal ailesinin (ya da ailenin “liderlerinin”), “Zehirlenmişse bile faili bulunmaz”, “Zehir bulgusuna rastlansa da, rastlanmasa da çok üzülürüz”, “Mezarın açılması gerekiyor, ama biz aslında açılmasını istemiyoruz!” türü açıklamaları eşliğinde bütün bunların olup bitmesine tanık olmak pek tatsız doğrusu.

Kürt sorunu, yeni anayasa, demokratikleşme, AB süreci ve daha pek çok konuda ülkenin geleceği hakkında yapılması gereken onca şey varken, biz bir kez daha gözümüzü geriye çeviriyoruz ve on yıllar öncesinin hesaplaşmalarını gündemin ön sıralarına taşıyoruz. Ne adına?

\

“Ya Özal öldürüldüyse?” sorusunun, benim bütün bu dediklerimin kuşkulu hale geleceği düşünülebilir. Ama son dönemdeki tartışma ve “açıklamalar”ın, bu ihtimali güvenilir kıldığını söylemek zor. Eğer gerçekten bilmediğimiz veriler gündemdeyse, elbette Özal’ın da mezarı açılsın, hatta Yıldırım Bayezid’in ve Fatih Sultan Mehmet’inki de. Belki Osmanlı ve Türk iktidar mücadelelerinde zehirlemeler geleneği üzerine yeni bulgular edinir aydınlanırız.

Ama şu çok önemli soruların cevaplanması gerek:

- Bunca yıldır nerelerdeydiniz? Suikast iddiasını dile getirmek için neden 17 yıl beklediniz? Neden yıllarca sustunuz? Hangi sebeple şimdi daha önce hiç bilinmeyen gerçekleri açıklayacakmış gibi davranıyorsunuz? Bu sırları daha önce neden açıklamadınız? Niçin bugün?..

*      *      *

Bu ve benzeri soruların bir numaralı muhatabı elbette Özal ailesidir. En başta, gösterdiği “medyatik performans” ile ailenin önderi olduğu kanısını uyandıran Ahmet Özal’dır. Belki bir ölçüde Semra Özal’dır. Öteki Özallar’ın tek tük bazı konuşmaları dışında bu konuda fazla aktif davranmadıkları ortadadır.

Burada şu gerçeğin altını çizmekte yarar var sanırım: Cenazesi yüz binlerce kişinin katılımıyla ve milyonların gözyaşıyla kaldırılan, adı tarihe geçen 8. Cumhurbaşkanı Özal’a gösterilen sevgi ve saygı ile Özal Hanedanlığı’na gösterilen sevgi ve saygı arasında ciddi bir fark vardır. Ve Turgut Özal’ın adının durmadan gündeme getirilmesiyle kendine siyasi bir yer açmaya çalışan Özallar giderek puan kaybetmektedirler.

Özellikle Ahmet Özal'ın zaman zaman babasının adını kullanarak gündeme çıkma sevdasının toplumda bıkkınlık yarattığını sanıyorum.

Bazı insanların, ünlü yakın akrabalarının zeka, karizma ve yeteneklerini kendiliğinden, genler yardımıyla alınamayacağını kabul etmeyi ve tarihte kendi “mütevazı” yerleriyle yetinmeyi öğrenmeleri gerekir.

*      *      *

İşte Ahmet Özal da, ne yaparsa yapsın “Turgut Özal'ın oğlu” olmaktan ileri gitmeyi başaramadı. İşadamı oldu, medyaya el attı, milletvekilliği yaptı; olmadı. Olmadı oğlu olmadı...

Ahmet Özal o kadar iddialı ki, birçok önemli koltuğa aday olmak için kolayca ortaya çıkabiliyor. Anavatan Partisi’nden İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na soyunabiliyor. Aynı partinin başına geçmeye çalışabiliyor. Demokrat Parti’de “eğer Çiller aday olmazsa” gibi utangaç bir şartla başkanlık hayali kurabiliyor.

Özal kendisinin öyle bir cevher olduğunu ve gerçek yaşamda kapladığı yerin öylesine orantısız olduğunu düşünüyor ki, bu kompleksi her adımda ortaya çıkabiliyor. Örneğin, geçenlerde gündeme getirdiği “yıllar sonra yapılan şok açıklamalar” dizisinden birinde, babasının “uçak kazası süsü verilerek öldürülmeye çalışıldığını, hatta kargo kapısından sarkıtıldığını” ilan ederken şu cümleleri kullanabiliyor:

Kimse bilmez, ben aynı zamanda pilotum. Bu konuda da rahmetli babam bana güvenirdi. Uçakta iki kez elektrik arızası yaşayınca pilota geri dönmesini söyledim…”

Ne kadar değeri bilinmez bir tarihî şahsiyet, değil mi? Ve biz, onun üstün zeka ve yeteneklerini ısrarla fark etmeyen ne kadar ahmak bir halkız!..

Ama o, bize yardımcı olmak için elinden geleni yapmaya çabalıyor. Kâh babasının bazı devamcılarını kızdırmak pahasıyla Mesut Yılmaz’la işbirliğini deniyor, kâh bugünkü yeni ataklarına zemin yaratmak için “Sayın Başbakan Erdoğan'ın dediği çok önemli bir cümle var: 'Türkiye artık eski Türkiye değil'”, gibi süper stratejik bir saptamayla (!) kendine yol açmaya çalışabiliyor.

*      *      *

Ne adına? Bütün bunlar seni nereye getirecek ey Tevfik Ahmet Özal? Bak, artık 57 yaşındasın; sende liderlik pırıltısı olsaydı, emin ol bu saate kadar fark edilirdi. Ama nasıl bundan sonra benden astronot olmazsa, senden de lider olmaz!

Üstelik halin vaktin yerinde. Basından öğrendiğimiz kadarıyla ülke içinde ve dışında birçok işten para kazanıyorsun. Daha geçenlerde Milliyet’ten, sana ait Özal Grubu’nun Kerkük'te yapmayı planladığı evler için 30 milyon dolar aldıktan sonra ortadan kaybolduğu iddialarıyla birlikte Irak’ta da büyük işler yaptığını haber almış olduk. (“Merkezi Erbil'de yayın yapan Rûdaw gazetesinin haberine göre, ‘Ozal City’ adı altında üç yıl önce Erbil'de kooperatif evlerinden oluşan bir yerleşim merkezi inşaat etmek için anlaşan Özal Grubu, evleri tamamlamadan Irak Kürdistan'ını terk etti. … Gazeteye konuşan Erbil Kürt yönetimi yetkilisi Muherem, Türk Konsolosluğu'na başvurarak Özal Grubundan şikayetçi olduklarını söyleyerek, … şirketin 10 milyon dolarına el koyduklarını belirtti.”)

Ne diyelim, bu bir iddia! Gerçek olmayabilir tabii. Belki de sen hukuk ve ahlaktan ayrılmamışsındır.

Ama biliyor musun, benim gerçek olduğunu çok iyi bildiğim bir şey var ki, orada sen hukuku da ahlakı da pek önemsemedin. Benim gibi birçok gazetecinin emeğinin karşılığını vermek istemedin ve bizi “Kanal 6 mağduru” yaptın.

Sana daha önce de yaptığım çağrıyı tekrar etmek istiyorum: Eğer illa kendinden övgüyle bahsettirecek bir adım atmak istiyorsan, o dönemin borçlarını unutmuş gibi yapmaktan vazgeçerek ödemeleri yapmayı deneyebilirsin. Bunun, senin başarabileceğin düzeyde ve sana puan kazandırabilecek bir adım olduğuna hiç kuşkum yok.

Bu, en azından, rahmetli babanın cesedi üzerinden bir sıçrama girişiminde daha bulunmaktan çok daha insani bir yöntemdir, inan!

Yazarın Diğer Yazıları

33 yıl sonra: Kimleeer kimlerle beraber?

BDT, AEB, KGAÖ, ŞİÖ, BRICS, KEİ ve TDT üyeleri ve eski Sovyet cumhuriyetlerinin yeri üzerine

Beni başkan yaptıracaksınız, beni başkan yaptıracaksınız, beni başkan yaptıracaksınız!

Erdoğan ve Bahçeli’nin “yepyeni Kürt açılımı” hakkında kısacık bir yazı

Burada savaş yok, yani yok gibi, yani var ama…

Rusların savaştan etkilenmediğini savunanlar da var, tersini düşünenler de

"
"