24 Ağustos 2014

Ah bizim emperyalist aşklarımız...

Leningrad'daki öğrencilik yıllarımdan bir cümle aklıma geliyor: "Coca Cola'dır, ananastır; bunlar proleter kültürü değil, hep burjuva alışkanlıkları!"

Meteliksiz geçen öğrencilik dönemim 80'lerde kalmış. 90'ların başında, en azından, o hiç dönemediğim köşeye biraz olsun yaklaştığım hissiyle moralim yüksek.
Artık tanıştığım kızları restorana davet etmekten çekinmiyorum.
Fakat, o da ne! Reddediyorlar. Önerdiğim restoranlara gitmek istemiyorlar.
Daha iyi, daha pahalı olanlara çağırıyorum. I-ıh, yine veto yiyorum.
-    McDonald's, diyorlar.
-    Neee?
-    McDonald's! Şimdi herkes oraya gidiyor. Çok ilginçmiş!
Yüzümü buruşturuyorum.
-   McDonald's mı? Offf!
Neşemin kaçmasının altında "fast food" (hızlı yemek) konusunda ilkesel bir duruş yok. Hamburgerlerden nefret etme falan gibi bir tercih meselesi de değil. İdeolojik-siyasi ölçüt mü? Haince gülümseyerek geçiyorum (Az sonra! Reklamlardan sonra! :) ).
Benim derdim başka.

McDonald's'a gidersek saatlerce kuyruk beklememiz gerekecek. Bende ise geleneksel Rus sabrı yok. Sırada sinir içinde beklerken bütün olumlu enerjimi tüketirim, sonra içerisinin de keyfi kalmaz.
Yine de birkaç kez bu duruma katlandığımı itiraf edeyim; reddedilecek kızlar değildi doğrusu...
Ve daha büyük, daha yüz kızartıcı konuda bir itiraf daha (önce bir yutkunayım):
Dönem "spekülatif çözümler" dönemi. Kısa sürede "McDonald's kuyruğunda sıra satan üçkağıtçılar" türemiş. Birileri sıraya gidip önlere geldiğinde arkadaşları da arkadaki bedbahtlara "şu kadar rubleye sıra başına geçme fırsatı" diyorlar. Ne kadar ayıp! Ama "toplumsal olarak" kınadığım bu olgudan, pratikte yararlandığımı yıllar sonra burada ifşa ediyorum.

*   *   *

Gelelim politikaya.
Kendi alanında dünyanın en zengin şirketlerinden biri olan Amerikalı McDonald's (o zaman bir numaraydı, şimdi Subway'den sonra ikinci), gözünü Sovyetler Birliği'ne dikmiş.
İzninizle, burasını yüksek sesle tekrar edeyim:
Amerikalılar, gözünü Sovyetler'e, üstelik başkent Moskova'ya, hem de şehrin tam göbeğindeki Puşkin Meydanı'da dikmiş!
İlla orada bir McDonald's şubesi açmak istiyorlar.
Hem de o kadar iddialılar ki... Açılacak şube, dünyanın en büyüğü olacak.
Ama...
Olacak şey değil!..
Mitingler, protestolar, imza kampanyaları gırla gidiyor.
-    Emperyalistleri Moskova'nın merkezine sokmayız!
Sovyetler Birliği çatırdıyor. Ama daha yıkılmamış.
31 Ocak 1990!
"Yoldaşlar" yenildi!
Emperyalistler Puşkin Meydanı'nda futbol sahası gibi kocaman bir McDonald's açtılar.
"Kahrolsun yerli işbirlikçiler!"
Kahrolsun, tabii, kahrolsun da...
Kızlar illa McDonald's'a gitmek istiyor.
Bolşevik bir arkadaşım karşımda kükrüyor:
-    Sen ki eskiden komünisttin! Nasıl gidersin oraya? Utanmaz sıkılmaz mısın?
-    Ama şeyy... Aslında ben tek başıma gitmem de... Yani şeyler de o kadar ısrar edince... Haliyle...
-    Seni işbirlikçi!
-    Uzatma ama! Bırak da kaçırdığımız gençliğimizin ardından orta yaşlara doğru özgürce aşkımızı yaşayalım.
-    Aşk ha! Emperyalist mekânlarda aşk!
-    Ya, evet. Emperyalist aşkların tadı başka!..
-    Yazıklar olsun!

*      *   *

Şimdi nereden çıktı bu konu, diyeceksiniz. Açıklayayım.
McDonald's 1990'dan bu yana Rusya'da o kadar güçlendi ki, yerli Rus böreklerinin çöreklerinin pabucu çoktan dama atıldı.
Eh, değişik bir restoran türüydü bu gerçekten! Çocuklara "bedava" (!) oyuncak veriyorlardı.
Üstelik giriş kapısında "Hoş geldiniz!" çıkış kapısında da "Güle güle!" diyorlardı. Hem de gülümseyerek. Sovyetler'de/Rusya'da duyulmuş şey mi! (Gerçi sonradan ortadan kayboldu bu selamlaşma ve uğurlama âdeti; McDonald's "Ruslaştı"; kuyruk çabuk erisin diye kapalı kasaları açmaya da pek özen göstermez oldular zamanla.)

Rusya'dan Antalya'ya giden turist ailelerin çocuklarının "Aa, bakın, burada da bizim McDonald's var!" diye çığlıklar attığını duyduğumda çok şaşırmıştım.
Bugün Rusya'nın çeşitli kentlerinde 424 McDonald's şubesi bulunuyor.
Ancaaak... Son haftalarda başları belada.
Rusya ile Batı'nın arası Ukrayna yüzünden bozuldu ya! Batı, Rusya'ya karşı durmadan ekonomik-ticari yaptırımlar uyguluyor. Durum ciddi.
Kremlin'in eli de armut toplamıyor elbette. O da "karşı yaptırımlar"ı gündeme sürdü. (Bu arada böyle bir duruma pek de hazırlıklı olmayan bizim Türkler, "Yaşasın, Rusya'ya meyve, sebze, et, süt, balık, ne bulursak rahat rahat satarız ve kolayca zengin oluruz" diye erken zafer naraları atıyorlar.)
"Rus usülü" yaptırımlar arasına McDonald's da giriverdi. Şu sıralarda ülke çapında denetimler yapılıyor. Şirketin Moskova'daki dört tane restoranı "geçici olarak" kapatılmış.

*   *   *

İktidarlara saygım sonsuzdur. Kendileri, benim gözümde "yeryüzü Tanrıları" gibidir. Önlerinde boynumuz kıldan incedir.
"Yasak!" dediler mi, iş biter!
Kimi heykel, sigara, içki yasaklar; TV dizilerini ve medyayı sansürler. Kimi "Batı'dan Rusya'ya falanca" ihracatına kilit vurur. Kimi "Rusya'dan Batı'ya filanca" ticaretini bitirir.
İyi, güzel de...
Madem "bir şeyleri birilerine karşı" yapıyorsun, ona dayılanıyorsun, hoşuna gitmeyen bir tavır karşısında  postanı atıyorsun; bunu açıktan, dosdoğru, "bodoslama" yapmak daha etkili olmaz mı?
Galiba benim anlamadığım şeyler var bu politikada.
2006'da Rusya'nın Litvanya ile arası bozuldu. "Rusya Başhekimi" statüsündeki gıda ürünleri denetim kurumunun başı Gennadiy Onişçenko bir kararname yayımladı ve "Litvanya peynirleri sağlığa zararlıdır" buyurdu. Eh, yaşını başını almış bir doktor, herhalde haklıdır.
Aynı yıl Rusya-Gürcistan ilişkileri gerginleşti, 2008'de de savaş çıktı. Onişçenko birdenbire Gürcü şaraplarının ve maden suyunun içinde zararlı bir şeyler bulduğunu açıkladı.
2009'da Rusya ile Belarus arasında gerginlik yaşandı. Onişçenko, "Belarus'tan gelen süt ürünleri çok kalitesiz; bizim taleplerimize uymuyor" diye demeç verdi.
Geçen yıl Moldova Rusya'ya başkaldırdı. Önce Onişçenko, sonra da onun yerine gelen Anna Popova, Moldova şaraplarının, elmalarının, armutlarının, kirazlarının, vişnelerinin ve kayısılarının "besin değerlerinin olması gerekenin çok altında" bulunduğunu saptadı.
Bütün bunlardan sonra, Ukrayna krizinin yaşandığı şu aylarda da Rusya'ya Polonya'dan ve Ukrayna'dan ithal edilen sebze, meyve ve çocuk gıda ürünleri "kara liste"ye alındı.
Şimdi McDonald's şubeleri de "hijyen şartları bakımından yetersiz" bulunuyor. "Geçici olarak" kapatılanlar arasında, benim anılarımı ve sırlarımı taşıyan şu koca McDonald's da var...

*   *   *

Rus gazetelerinde sık sık şu tür yazılar okuyorum son haftalarda:
"Gerekirse 'onlar'dan gelen her şeyden vaz geçeriz! Ne hamburger, ne Coca Cola! İhtiyacımız olan bu değil! İhtiyacımız olan güçlü, sarsılmaz, boyun eğmez Rusya!"
İşte bu kadar!
Leningrad'daki öğrencilik yıllarımdan bir cümle aklıma geliyor:
"Coca Cola'dır, ananastır; bunlar proleter kültürü değil, hep burjuva alışkanlıkları!"
Üniversite'yi bitirdikten sonra bir dönem yaşadığım Doğu Almanya'da da "Politbüro'nun muz ithalatını yasakladığını" duymuştum; kısa süre sonra yıkılacak olan Berlin Duvarı'nın "öteki tarafı"ndan Doğu'ya muz atanlar oluyormuş...
Heyhat!..
Peki, şimdi Rusya'da bu konularda farklı düşünen var mı, diye sormayın.
"Kahrolsun yerli işbirlikçiler!"
Ve de (burada bir kez daha yutkunarak):
Kahrolsun emperyalist aşklar!


@AksayHakan

 

Yazarın Diğer Yazıları

Cihatçılar Halep’e saldırdı, Rus basını Erdoğan’a ateş püskürdü

Rus Tsargrad sitesinin başlığı: Erdoğan Putin’i kandırdı: Kremlin suskun, Türkiye Cumhurbaşkanı yine ihanet yolunu seçti

Savaşın yayılma eğilimi Türkiye için bir tehdittir

Toprak ve insan hayatı: Ben ikincisini daha çok önemserim, siyasiler ise genellikle toprağı seçer

Hayat ve ölüm üzerine biraz karamsar bir yazı

Almodovar’ın ölümü kabullenmek konusunu işleyen Yandaki Oda filmi ve T24'ün bir haberi

"
"