Bu köşenin adı “Acaba”.
Merak, kararsızlık ve kuşku ifade eden bir kelime. Eskilerin deyişiyle, “acep”…
Önünde veya arkasında sorunun olduğunu düşündüren bir zarf…
Fedakâr ve kibirli bir gençlik sırasında, birçok konuda cevaplarla, kalıplarla, şablonlarla yaşayan bir insanın, artık sorularla yaşama alışkanlığının bir işareti…
Gazetecilik mesleğinin olmazsa olmazı sayılan kuşkuculuğun dışa vurumu…
* * *
Bugünlerde Wikileaks konusunda bol bol yorum yapıyoruz. Akıllı analizler, derin değerlendiriler…
Ama dile getirilen her yargı bende bir tatminsizlik yaratıyor.
Yorumladığımız “şey”in aslında kimden, nasıl ve neden geldiğini bilememenin tatminsizliği…
En çok da yarın açıklanacak Wikileaks belgelerinin, bugünkü yorumları ne hale getireceği merakı…
Öyle ya, 250 bini aşkın belge söz konusu.
İlk “porsiyonlar”, bütünün binde biri kadar.
Yarın neler duyacağız, hangi belgeleri okuyacağız acaba?
* * *
Bir de belgelerin açıklanma sırasını merak ediyorum.
Neden ilk “porsiyon”da bu kadar Türkiye vardı, örneğin?
Ya da neden dün Rusya konusunda yoğunlaştı Wikileaks?
2018 Dünya Futbol Şampiyonası’nın nerede yapılacağı belirleniyordu dün.
Ve birdenbire Rusya’nın “mafya devleti” olmasından “PKK’ya silah satması” iddiasına kadar birçok Wikileaks belgesi yayınlanıverdi.
Pek çoğunun kaynağı İngiltere’ydi.
2018 için Rusya’nın rakibi olan İngiltere…
İngiltere’de bir gazete. Guardian…
Wikileaks’in kendine ortak ettiği beş yayın organından biri…
Bu gazete buna kendi mi karar verdi acaba?
Öteki gazeteler, yani Amerikan New York Times, Fransız Le Monde, İspanyol El Pais, ve Alman dergisi Speigel neyi ne zaman yayınlayacaklarına kendileri mi karar veriyorlar?
* * *
Wikileaks’in arkasında kim var? ABD’nin neoconları mı? “Her taşın altından çıkan” İsrail mi? Sahi, bunca rezillik ortaya çıkarken İsrail’in Gazze ve Lübnan’da yaptığı katliamların kokusunun Wikileaks belgelerinden (en azından şu ana kadar) hissedilmemesini nasıl açıklamalı?
Wikileaks, eski diplomasiyi bitirdi. Devlete ve “devlet sırrı” denilen kavrama yaklaşımı önemli ölçüde değiştirdi. Arkasında kim olursa olsun, dünyadaki şeffaflık anlayışına yeni bir güç kazandırdı. Bilginin evrenselleşmesine, demokratikleşmesine hizmet etti. Gazetecilikteki farklı çizgileri keskinleştirerek gözler önüne serdi.
Acaba başka nelere yol açar bu Wikileaks? Yarın “Wikileaks yorumcuları” neleri coşkuyla, neleri sıkıntıyla tartışır?
250 bini aşkın belge gerçekten yayınlanır mı? Ya da “çok gizli” olduğu söylenen yaklaşık 15,6 bin belge? Yoksa birdenbire kararır mı ekranlarımız? “Buraya kadar, bu kadar ‘Wikileaks show’ yeter!” mi der birileri?
Stockholm’da bir bomba sığınağında, yerin 30 metre altında korunan Wikileaks’e bir yerlerden bombalar mı yağar? Yoksa sığınağın önünde “özgürlük anıtı” benzeri bir şeyler mi ortaya çıkar?
Bu Amerikalı diplomatlar, dedikoduya bu kadar düşkün olduklarına göre, dünya liderlerinin yeni “oval salonları” aydınlatılır, özür ve istifalar mı gündeme gelir?
Bizde Başbakan’a, bakanlara, milletvekillerine yönelik Wikileaks iddialarının yenileri gündeme gelir mi? Gelirse ne yazar? Yazarsa “kaç yazar”?
“Köstebek avı” hızlanırsa, AKP’nin ABD’ye “kaynak” olan hangi yöneticileri zor durumda kalır?
Ya yarın açıklanacak belgelerde bazı ABD yandaşı gazetecilerimizin adı, pek de saygın olmayan tarzda su yüzüne çıkıverirse? O zaman da onlar, vakur ve olgun havalarda yorum yapmaya, “Wikileaks’in tükürdüğüne yağmur demeye” mi başlarlar?
* * *
Wikileaks hayatımızı değiştirdi. Ama hayatımızı değiştiren şeyin ne olduğunu, nereden, hangi amaçla geldiğini tam olarak bilemiyoruz. Ve bu değişikliklerin nereye kadar ve nasıl süreceğini…
Eğlenceli bir süreç!..
Bu sürecin içinde cevaptan çok soru var.
Ve bol miktarda “acaba”…