25 Mayıs 2024

40 yıl sonra Moskova'yı tekrar keşfetmenin sevinci ve hüznü

Kavgasız boşanma sonrası uygar ve olabildiğince sıcak ilişkiler içinde olmak gibidir benim Moskova ile aramdaki

Bir şehir keşfettim.

Tüm güzelliği, alımı, gizemi, kibri, özenli ve tertemiz hatlarıyla karşıma çıkıverdi.

Aslında bu şehir, benim en iyi bildiklerimin başında geleni olmalı.

Hayatımın büyük bölümünü yaşadığım yer: 20 yılım burada geçti.

İyi ve kötü anılarımla, tarihimin birçok aşamasıyla dolu Moskova.

Pek çok köşesinde benim için kaybolmayan izler var. Yanından alacaklı edasıyla geçtiğim sokaklar ve binalar az değil.

Onun için ona rahatlıkla "benim şehrim" diyebilirim.

Ve "benim" dediğimiz memleket, şehir ve insanların aslında tersine, bizim ait olduklarımız olduğunu da unutmam.

Moskova'yla ilgili çok fazla duygum var benim.

Hepsi olumlu değil.

Doğrusu Moskova da bana bayılmaz her zaman.

Bir yazımda "nerelisin?" sorusunu masaya yatırınca saydığım şehirler arasında özellikle Petersburg'dan / Leningrad'dan sonra geldiğini yazdığım için bana kırgındır Rusya başkenti.

Olsun.

Ben Moskova'ya kafa tutacak kadar güçlü değilim. Sadece kendi tercihlerimin sahibiyim.

Kavgasız boşanma sonrası uygar ve olabildiğince sıcak ilişkiler içinde olmak gibidir benim Moskova ile aramdaki.

O beni tepeden süzer genellikle.

Gün olur geldiğimde yüzüme bakmaz. Ben de ona aldırmıyormuşum gibi yaparım. İşimi gücümü halleder usulca terk ederim onu. O da arkamdan ağlamaz tabii.

Gün olur, içimde küllendiğini sandığım eski bir aşk canlanıverir.

Yaşlandı ama güzel yaşlandı, çok daha cazipleşti deyip uzun uzun izlerim onu, Moskova'yı.

* * *

Bu sefer gözüme çok güzel göründü.

İlk gün haricinde hava ılık ve güneşliydi. Bol bol yürüdüm. Günde en az 7-8 km.

Çok sayıda görüşmem vardı. Hemen hepsi şehrin başka bir köşesinde.

Bazılarını özellikle park ve yeşil alanlarda yaptım.

Gorki Park'ta bir görüşme sonrasında sevimli bir sincapla biraz oynadık. 

Ve görüştüğüm insanlara (ki hemen hepsi siyasiydi) lafın bir yerinde Moskova'nın çok güzel olduğunu söyledim.

Hepsi beni onayladı ama onay sözcüklerinde fazla duygu hissedemedim. Benim kavgasız boşandığım kadınla sonradan evlenmiş ama bugün hâlâ benim o kadında görüp hayran olduğum özellikleri fark edememiş ya da önceleri etse de artık çoktan bıkmış kocalar gibiydiler.

Konuşma içinde onlar bana Putin'den Şoygu'dan ve Erdoğan'dan bahsederken ben bazen sadece şehre baktım, şehri düşündüm ve hissettim.

Acaba baharda ve yazda daha mı güzel Moskova?

Öyle gibi, güzelliğini daha çok sergileyebiliyor herhalde.

Ama eksi yirmilerin lapa lapa kar altındaki görkemli pozlarının verdiği heyecanı da iyi biliyorum ben.

Ve ışıklı bir kent Moskova.

Özellikle kent merkezi çok bakımlı, çok iyi aydınlatılıyor. Ve tertemiz, en merkezi caddeleri hani neredeyse bal dök yala.

Trafik mükemmel olmaktan çok uzak. Ama kurallara bizdekinden daha fazla uyuluyor. En önemlisi de her türlü yaya geçidinden güvenle geçebiliyorsun; durmayan, üstüne üstüne gelen, dahası zebraların üzerine park eden küstahlar yok son yıllarda.

Eskiden buralarda bol miktarda yankesici, hırsız ve türlü saldırgan tipler vardı. Şimdi hiç yok diyemem ama az; suç işleme oranında geçmiş yıllara göre daha iyiye gidiş olduğu kesin, bu hissediliyor.

Ve pahalı bir kent.

Fiyatlar epeyce yüksek ve buraların zengini çok fazla.

Rusya'nın taşrasıyla Moskova iki ayrı ülke gibi.

Burada, özellikle de kent merkezinde giysiler ve arabalar orta gelirin epeyce üstünde.

* * *

Yazının burasında şu birkaç gün içinde zaman zaman kendimi iğnelediğim sorular aklıma geldi. Mümkündür ki bazı okurlar da yazının başlığından buraya kadar benden başka bir yorum daha bekliyordur.

"Ey yazar, şu ya da bu nedenle ruh halin değişmiş ve ha bire Moskova'ya methiyeler düzüyorsun. Peki, bu ülkede savaş yok mu kardeşim? Halk, Moskovalılar savaşı hissetmiyor mu?"

Evet, iki yıl üç aydır savaş var. Üstelik son aylarda bazen Moskova'ya İHA saldırıları yapılıyor. İsabet alan binalar da oldu. Geçen gelişimde bu yüzden havaalanında 2 saat beklemek zorunda kalmıştım.

Ama hayat da garip bir aldırmazlıkla sürüyor. Eğlencesi, müziği, alışverişi, işleri güçleri hiç savaş yokmuş gibi. Moskovalılar sanki savaşa çok uzak.

Yakın sohbetlerde gençler sessiz veya sesli savaş karşıtı tavır alıyorlar. Orta yaş üzerindekiler, tersine, Putin ne derse arkasında. Bu arada savaşa gönderilenler arasında Moskovalı genç sayısının çok az olması da önemli tabii.

Şehrin bazı bölgelerinde Ukrayna ve Batı karşıtı pankart ve yazılarla sanat üzerinden göndermeler dikkat çekiyor.

Bu yazıda kullandığımız fotoğrafları birkaç gün önce ben çektim. Sonuncusu ünlü Eski Arbat Sokağı'nda "Biz barışı getiriyoruz / We bring peace!" başlıklı bir sergideki tarihi başarılar örnekleriyle savaşla ilgili metin ve görsellerden ikisini yansıtıyor.

Ana fikir: Dün savaştık ve kazandık, bugün de kazanacağız.

80'lerden beri tanıdığım bir arkadaşımla buluşuyoruz. Bilerek savaş, Rusya, Ukrayna, Batı konusuna pek girmiyoruz. Ne olur ne olmaz, uzun yıllardan sonra bir araya gelmişken ayrı düşmeyelim.

Sohbet bitince sımsıcak vedalaşıyoruz. Umarım tekrar görüşmek kısmet olur.

Sonrasında da Moskova'yla vedalaşmam gerek. Onu yeniden keşfettiğime memnun oldum. Ve bu güzelliğiyle yine ondan ayrılmam gerektiği için biraz hüzünlüyüm.

Bunca yıl sonra onu tekrar beğendim, bir kez daha birçok yönüne hayran oldum.

Aklıma gelip de kimseye söylemediğim soruyu siz okurlarla paylaşayım (aramızda kalsın ama): "Yeniden Moskova'da yaşamak ister miyim?"

Hımmm... Anında hayır, kesinlikle hayır demeyeceğim. Ancak artık benim yerim başka. Boşandık bir kez. Yeniden evlenmenin anlamı yok.

Ama seninle ara sıra görüşmekten büyük keyif duyacağım, sevgili Moskova…

Hakan Aksay kimdir?

Hakan Aksay, 1981'de 20 yaşında bir TKP üyesi olarak Sovyetler Birliği'ne gitti. Leningrad Devlet Üniversitesi Gazetecilik Fakültesi'ni bitirdi. Brejnev, Andropov, Çernenko ve Gorbaçov iktidarları döneminde 6 yıllık kıymetli bir SSCB deneyimi kazandı.

Doğu Almanya'da 1,5 yılı aşkın gazetecilik yaptıktan sonra TKP'den ayrılarak Türkiye'ye döndü. Bir yıl kadar sonra bağımsız bir gazeteci olarak Moskova'ya gitti ve 20 yıl boyunca (Yeltsin ve Putin dönemlerinde) çeşitli gazete ve TV'lerde muhabirlik ve köşe yazarlığı yaptı.

Bu dönemde Türk-Rus ilişkileriyle ilgili çok sayıda proje gerçekleştirdi. Moskova'da '3 Haziran Nâzım Hikmet'i Anma' etkinliklerini başlattı ve 10 yıl boyunca organize etti. Dergi ve internet yayınları yaptı. Rus-Türk Araştırmaları Merkezi'nin kurucu başkanı oldu.

2009'da döndüğü Türkiye'de 11 yılı T24'te olmak üzere çeşitli medya kurumlarında çalıştı; Tele1 ve Artı TV kanallarında programlar hazırlayıp sundu; Gazete Duvar'ın Genel Yayın Yönetmenliğini yaptı. Gazeteciliğin yanı sıra İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde Rusya-Ukrayna danışmanı olarak çalışıyor. Türkiye'nin önde gelen Rusya ve eski Sovyet coğrafyası uzmanlarından olan ve "Puşkin madalyası" bulunan Hakan Aksay'ın Türkçe ve Rusça dört kitabı yayımlandı.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Putin’den Batı’ya tehdit, Erdoğan’a uyarı: Bu gidiş, gidiş değil

Putin’in yakın zamana kadar sık görüştüğü Erdoğan'a önemli bir mesajı, ilk kez gördüğü gazeteciler aracılığıyla iletmeye çalışması tuhaf değil mi?

Ey insanlar, kimsiniz siz ve nereye gidiyorsunuz?

Her gün sokaklarda, metrolarda, marketlerde yanımızda olan binlerce, milyonlarca insan... Neden telaşla yürüyorlar, niye hep telefonlarıyla meşguller?

Türkiye, NATO saflarında Rusya ile savaşacak mı?

Rusya-Ukrayna Savaşı ABD seçimlerine kadar daha da şiddetlenecek. Bu arada yakın zamanda bunun bir NATO-Rusya çatışmasına dönmesi ihtimali güçleniyor