21 Ocak 2025

Değişen dünyaya “Tutun-ma”ya çalışmak

Görünen o ki sanatın yanı sıra bilim ve felsefe de değişimin hızına tam olarak yetişemiyor. Sanatçı merak ve cesaretle önden gitse de gördüğü daha çok gerçeğin değişimi olabiliyor

Geçtiğimiz hafta biri kapanış ve ikisi açılış olmak üzere üç ayrı sergiden öne çıkanları şöyle özetleyebilirim: Farklı disiplinlerdeki sanat pratikleri geleneksel, deneysel, dijital, video ya da performansa dayalı olsa da sanatçılar çağımızın en önemli sorunlarından birisi olan “iletişim” konusuna odaklanmışlardı.

Sanatın dönüştürücü gücü var mı yoksa değişen dünyamızda yeniden şekillenen toplumsal ve bireysel katmanları sadece anlamaya ve anlamlandırmaya mı çalışıyor? Görünen o ki sanatın yanı sıra bilim ve felsefe de değişimin hızına tam olarak yetişemediği için belirsizlik artıyor.

İz Sürücü (Stalker) filminin akıllarda kalan repliği günümüzü daha çok uymuyor mu?

Gerçeği ararken, gerçeği keşfedeceğime, onun değiştiğini görüyorum.

Andrei Tarkovsky'nin 1979 yapımı İz Sürücü (Stalker) adlı filminde bilim ve sanatın gerçeği arama ve anlama çabası üç ana karakterin metaforik temsilleri ile anlatılır. Bilimkurgu türünün klasiklerinden kabul edilen filmde Yazar ve Profesör’ün(sanat ve bilim), İz Sürücü’nün (merak ve arzu) rehberliğinde yasaklı ve gizemli bir alan olan "Zone”da yaptıkları yolculuğun hikayesi ele alınır. Zone, insanların en derin arzularını gerçekleştirdiğine inanılan bir yerdir. Başlangıçta daha cesur bir tutumla önden giden Yazar, içsel çatışmalarını ve korkularını derinlemesine keşfettikçe geri adım atar. Bilgiye dayalı bir çözüm arayışında olan Profesör ise genellikle mantıklı bir yaklaşım sergileyerek daha temkinli ve mesafeli bir tutum izler. Sanatçı iç ve dış dünyasına ait anlam arayışında merak ve cesaretle önden gitse de gördüğü daha çok değişimin kendisi olabiliyor.

İz Sürücü (Stalker), Tarkovsky 1979

Belirsizliğin yarattığı öngörülemezlik belki de en çok iletişim biçimlerimizi etkiliyor.

Bundan birkaç yıl önce pandemi nedeniyle uğradığımız izolasyonla iletişimin hayatımızdaki önemini daha derinden hissetmiştik. Belki de o dönemin yarattığı sonuçlarla son yıllarda insanların birbirleriyle ve doğayla kurdukları bağlar, bu bağların gücü, kırılganlıkları ve dinamikleri sanatın en çok odaklandığı konuların başında geliyor.

Tutun-ma

Yağmurlu bir cumartesi günü kapısını çaldığım Daire Sanat’ta Açık Atölye Sanatçı Programı Sonbahar Dönemi’nin son günüydü.

Kovan Project ve Can Memişoğulları’nın konuk sanatçı olarak yer aldıkları program sanatçıların üç aylık üretim süreçlerine ait dokümantasyon niteliğindeydi. Genç sanatçılara tanıdığı olanaklar açısından önemli olan program belirli periyotlarla seçilecek yeni sanatçılarla devam edecek.

Öncelikle Can Memişoğulları’na ait “Tutun-ma” adlı dijital ve fiziksel interaktif yerleştirmeden bahsetmek istiyorum. Çok sayıda baş ve uzva sahip gövdeler tutunmak için genişlerken sınırlarını aşarak birbirini sıkıştırıyor ve kendileri de sıkışıyorlar. Sanatçının yarattığı dijital organizması birey temsili gibi görünse de ortak amaçlarla hareket eden toplumsal yapıları da düşündürebilir.  İzleyici belli bir mesafeyi aşarak ekrana doğru yaklaştığında ise fiziksel bölüm devreye girerek şişmeye başlıyor ve siyah poşetler ekranı kaplıyor. Güçlükle nefes alan sesin işin içine katılması izleyici olarak bizim de nefes almamızı zorlaştırıyor. Dijital ve fiziksel dünyaya dair bireysel ve toplumsal İlişki biçimlerini sorguladığı enstalasyonla biz de sanatçının gördüğü ve hissettiği yere çekiliyoruz.

Tutun-ma

Sanatçının daha önce farklı motivasyonla yarattığı ve pandemi dönemine atfettiği “Soluk” adlı yerleştirmesinde ortaya çıkan figürü, o döneme uygun olarak, en temel yaşama içgüdüsüyle nefes alıp vermeye ve hayatta kalmaya odaklıydı. Spinoza’nın “conatus” kavramından esinlenerek sanat pratiğine kattığı organizması var olmaya çabalıyordu. Bugün ise artan belirsizliklerle öngörülemeyen dünyada tutunmaya çalışırken alan ihlali yaratıyor. Başkalarının yaşam alanını işgal etmenin yarattığı çok yönlü sonuçlar hayatta kalabilmemizin temel koşulu olan nefes almamızın önünde tehdit oluşturuyor.

Sanatçı ayrıca Daire Sanat’taki geçici atölyesinde dijital dünyasından fiziksel dünyaya adım atan karakterinin üç boyutlu baskı denemelerine ve süreçlerine odaklanmış. Başarılı ve başarısız çıktılarla var olma ve olamama üzerinden ilişkilendirdiği işleri ve kayıt altına aldığı üretim süreçlerini sergiye dahil etmiş.

Dairenin diğer alanında Kovan Project sanatçıları Aslıhan Mumcu ve Beyza Durhan ‘ın “İki Yüzlü Almanak” adını verdikleri ortak çalışmaları ekolojik üretim modelleri üzerine deneysel işlerden oluşuyordu.

Yaşadıkları Tekirdağ ve Şırnak gibi farklı şehirlerdeki arı kovanlarında çalışmalar yürüten sanatçılar yaptıkları heykellerini arıların yaşam döngüsüne sokarak yeniden üretmişler. İki şehir arasındaki hikayelerinin görsel günlüklerini Daire Sanat’taki Kovan olarak tanımladıkları atölyelerine taşımışlar. Toplumsal yaşam modellerimizin doğayla ilişkisini sorguladıkları çalışmalarında tüketilen atıklardan ürettikleri biyoplastik materyalleri sanat nesnelerine dönüştürmüşler. Mikro çapta bir araştırma laboratuvarına çevirdikleri atölyede doğayla daha dengeli bir ilişkinin mümkün olduğunu göstermeye çalışıyorlar. Bu samimi çabaya saygı duyarken bir soruyu atlamak istemedim. Sanatçılar arıların bal yapmak için ürettikleri petekleri heykellerine dahil ederek doğal ortamından ayırdılar. Doğayla sömürüye dayalı olmayan ilişkide bu durum bir çelişki yaratmıyor mu?

İki Yüzlü Almanak

Arzular Şelale

“Arzular Şelale” adıyla MeshRuda açılan sergi Kara gözüktü Kaptan mahlasıyla tanınan sokak sanatçısı Gökhan Tüfekçi’ye ait. Sergi afişinde yer verdiği Hacivat ve Karagöz bildiğimiz gibi birbirini yanlış anladıkları için sürekli kavga eden gölge oyununun iki önemli kahramanıdır. Sanatçının lirik anlatım diline sahip resimlerinde dini ikonlardan güncel kahramanlara geniş bir yelpazede yer alan figürler çok renkli ve karmaşık dünyasında eş zamanlı olarak bir araya geliyor. Absürt onun resimlerinde normalleşiyor. Tuvallerinin yanı sıra mekân duvarlarını kullanarak gerçekleştirdiği siyah beyaz resmi görmeye değer. Minyatüre dayalı mekânsal kurgusunda dışavurumcu figürleri düzlemsel yapılar olarak yan yana ve üst üste diziliyor. Duvardan tuvale taşınan resimler, kendileri için daha korunaklı bir alana, sokaktan galeriye yerleşirken coşkularından bir şey kaybetmemiş görünüyorlar.  

Hacivat & Karagöz fine dinning

Sergi, 16 Mart 2025 tarihine kadar MeshRu’da ziyarete açık.

Gelecek Zamanın Süregelen Hikâyesi

İtalyan asıllı Avusturalyalı sanatçı Angelica Mesiti’nin Arter’de açılan “Gelecek Zamanın Süregelen Hikâyesi” (future perfect continuous) adlı sergisi de yine insan doğa etkileşimi ve kolektif deneyimler   üzerine. Küratörlüğünü Nilüfer Şaşmazer’in üstlendiği sergi, adını gelecekte devam eden zaman kipinden alıyor. 

Sanatçının siyah beyaz videosunda doğa taklidine dayalı performans izliyor ve dinliyoruz. Yağmur sesinin bir grup insan tarafından taklit edildiği sese dayalı performansta hafiften çiseleyerek başlayan yağmur giderek şiddetleniyor ve arkasından sakinleşerek diniyor. Dünya üzerindeki yaşamın devamlılığı açısından kritik öneme sahip yağmur damlaları zamanın akışı ve duygu durumları ile de ilişkileniyor. Kolektif çalışmayla mümkün olabilecek bu doğa taklidi insanın doğayla olduğu kadar birbiriyle iletişimine odaklanıyor.   

“Gelecek Zamanın Süregelen Hikâyesi”

Sözsel olmayan yöntemlerle yaratmaya çalıştığı yeni iletişim yolları Mesiti’nin sanatsal motivasyonu olmaya devam edecek gibi görünüyor. 

Arter'de pazartesi günleri hariç 6 Nisan 2025’e kadar açık olacak sergi, perşembe günleri ücretsiz olarak gezilebiliyor; 24 yaşın altındakilere ise her gün ücretsiz.

Gülay Kazancıoğlu kimdir?

İlk, orta ve lise eğitimlerini doğduğu kent olan Trabzon'da tamamladı.

Ankara Üniversitesi'ndeki mühendislik eğitimini resim bölümünde okuyabilmek için yarım bırakıp 1992 yılında Gazi Üniversitesi Resim Bölümü'ne geçti. 

1996 yılında lisansını tamamlamasının ardından Hacettepe Ünversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Resim Ana Sanat Dalı'nda “Resimde Trajik” konulu yüksek lisans teziyle sanatta yeterliliğini verdi.

Ankara ve istanbul'da görsel sanatlar öğretmeni olarak da görev yapan sanatçı resim, heykel ve dijital enstalasyon çalışmalarına devam etmektedir.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Sanata bulaşan virüs, gerçekliği ayağımızın altından çekebilir mi?

Sanat, varoluşunun temel koşulu olan özgür yaratım sürecini korumak zorunda. Aksi takdirde aynada kendi yansımamızı bile kaybedebiliriz

Yaraları kanatmadan izleriyle hazine yaratan sanatçı Sarkis’ten “Gökkuşağı Renkleriyle Çocukların Yağmur Çağrısı”

Sarkis’in metaforik imgeleri dışsal dünyaya oldukları kadar içsel dünyasına da aittir. Zıtlıkları birleştiren, çokluk içinde uyum arayan katmanlı bir yapı olarak kullanılan gökkuşağı, Big Bang’den Gezi olaylarına yansıma ve kırılma anlarının sembolüdür

‘Hesaplar ve Tesadüfler’… Hayranlık ve bulantı…

Dijital sanatın kat edebileceği yolları düşününce bugün emekleme devresinde olduğunu söyleyebiliriz. Ne var ki “sanat”ın öznesi her zaman insan olacak. Sanatçının yaratıcı bakışından mahrum bırakarak toplanan verileri jeneratif bilgisayar sanatına teslim etmek, belki muazzam görüntüler yaratabilir ama bir noktadan sonra hayranlığın yerini bulantıya bırakması kaçınılmazdır

"
"