Contemporary İstanbul
Contemporary İstanbul’un 19. Edisyonu’nun basın için düzenlenen ön gösterimine gittiğimde 2009 yılında "İnsan Neyle Yaşar?" ana başlığı altında gerçekleşen 11. İstanbul Bienali sırasındaki tartışmalar geldi aklıma.
Hırvatistanlı dört kadından oluşan WHW (What, How & for Whom) adlı komünist küratör kolektifinin burjuvazi ve sermayeye ağır eleştiri içeren sergi manifestosu Bienal’in ana sponsoru Koç Holding’in yöneticilerinin de bulunduğu açılış töreninde okunmuştu. Hatta dönemin Koç Holding CEO’su açılış konuşması yaparken, dışarıda bir grup sanatçı protesto gösterisi yapıp Bienal’e yönelik eleştirel bir bildiri dağıtmıştı.
O dönem, sermayenin bağımsız ve muhalif de olsa sanatı desteklerken aynı zamanda onu kuşattığı, bu durumun çağdaş sanatın sonunu getireceği eleştirileri yapılıyordu.
Sanat tüm elemanlarıyla bu sıkı bağdan kurtulmaya çalıştıkça sistem onu kendi içine almaya devam etti. Sokak sanatçısı Banksy, “Kırmızı Balonlu Kız” tablosunu sanatın metalaşmasına bir tepki olarak müzayede sırasında öğüttü ama eserin değeri bu eylem sonrası 16 katına çıktı.
19. Contemporary İstanbul, bu ilişkinin hayli girift bir hâl aldığını ve sanatın teslimiyetini bize bir kez daha gösterdi.
Contemporary İstanbul birçok ulusal ve uluslararası galerinin sergilerini bir arada görebileceğimiz eşsiz bir fırsat sunsa da aslında bir fuar. Her fuar gibi Contemporary İstanbul da sanat ürünlerinin teşhir ve satışının yapıldığı bir pazar yeri.
Bu ön bilgi nedeniyle mekâna girdiğiniz andan itibaren yapıtlarla aranıza bir mesafe giriyor. Yıllardır takip ettiğiniz sanatçıların işlerini büyük markaların vitrininde bir ürün olarak görmek onları bir anda bağlamından koparıyor. Sanatçının evreni anlama çabası ve izleyiciyle kurduğu bağ, samimiyetini kaybediyor. Belki en zorlayıcı olanı, sanatçıların bu kaygıyla üretim süreçlerini belirlemesi.
Örneğin Hasan Bülent Kahraman’ın küratörlüğünde “Oyun oyunu bozar” konseptli sergi ancak bağımsız bir alanda karşılaştığınızda duyacak kulaklara seslenebilir. Contemporary İstanbul’da söz konusu konsept başlığı altında sergilenen işlerle bu bağı kurmanız mümkün görünmüyor. Küratörün ikna edici açıklamalarında söylediği gibi, sanat hareketi başka bir sanat hareketiyle bozulmuyor. Hatta sanatsal yaratımın en temel ve çıkarsız güdüsü olan “oyun”u bozanın kural tanımayan bir “oyun” olduğundan söz edebiliriz.
Bir dönem arka arkaya gelen manifestolarla dizginlenemez, yaratıcı, avangart sanat hareketleri, yeri geldiğinde nesnesiz sanat ya da gelir geçer sanat nesneleriyle sanatın ticarileşmesine meydan okurken bugün albenisi yüksek işlerin ağırlık kazandığını görebilirsiniz.
Kamusal alanlarda sergilenen, genel geçer nesnelerle üretilen ya da nesnesizleşen sanat yapıtları bile yeni nesil galericilik anlayışıyla kuşatılmış durumda.
“Sürdürülebilir” kavramlarla hiç kimseyle çatışmaya mahal vermeyen sanat eserleri her ne kadar insanlığa yeni öneriler sunduğunu iddia etse de, izleyicilerine kendilerine uygun görülmüş mekânlardan bakıyorlar. Ehlîleşerek teslim olunmuş bir yerden…
20. yüzyılın başlarında kurumsal ve muhafazakâr müzecilik anlayışının karşısında konumlanan modern sanatın çıkış noktalarından biri de “herkes tarafından ulaşılabilir” olmaktı. Orta gelir seviyesine sahip insanlar için bile zorlayıcı ücretlerle (tam bilet 1250 TL.) girebilen Contemporary İstanbul’da “Alıcı değilseniz kalabalık yapmayınız” yaklaşımı hakimdi. Tanıtımında herkese açık olduğu söylenen Contemporary İstanbul’un kapılarını en azından sonraki yıllarda biraz daha aralamasını umuyoruz.
Contemporary İstanbul’un, son yıllardaki edisyonlarında olduğu gibi bu yıl da en çok sosyal medya kullanıcılarına yaradığını söylersek abartmış olmayız. Arka planlar için inanılmaz görseller sunan yapıtlar için bu biletleri alabilen izleyiciler sanat tüketicisinin yaşayamadığı sanatsal haz duygusunu görünürlük noktasında doruğa taşımış olabilirler.
TIKLAYIN | Cem Adrian’dan Picasso’ya; tek tıkla Contemporary İstanbul 2024'ü ücretsiz gezin!
Gülay Kazancıoğlu kimdir?
İlk, orta ve lise eğitimlerini doğduğu kent olan Trabzon'da tamamladı.
Ankara Üniversitesi'ndeki mühendislik eğitimini resim bölümünde okuyabilmek için yarım bırakıp 1992 yılında Gazi Üniversitesi Resim Bölümü'ne geçti.
1996 yılında lisansını tamamlamasının ardından Hacettepe Ünversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Resim Ana Sanat Dalı'nda “Resimde Trajik” konulu yüksek lisans teziyle sanatta yeterliliğini verdi.
Ankara ve istanbul'da görsel sanatlar öğretmeni olarak da görev yapan sanatçı resim, heykel ve dijital enstalasyon çalışmalarına devam etmektedir.
|