Ardı ardına çıkan, AKP’ye yakın isimlerce gündeme getirilen, yazılan haberlere bakalım.
“Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Bahçeli’nin açıklamalarından haberi yok.”
“AKP’nin önde gelen isimleri bile açıklamayı bilmiyordu.”
“Bahçeli, AKP’yi de şaşırttı.”
İmralı’ya giden DEM Partili TBMM Başkanvekili Sırrı Süreyya Önder ile eski eş başkan Pervin Buldan, yerine kayyım atanan Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Türk’le birlikte siyasi partileri ziyaret edeceklerini açıkladılar.
İlk ziyaretin TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’a, ardından da süreci açıklamalarıyla başlatan MHP lideri Devlet Bahçeli’ye yapılması manidardı.
Bahçeli’nin DEM Parti heyetini kapıda karşılaması da öyle…
“İşin sahibi” pozisyonunu alan Bahçeli, İmralı ziyaretinden sonra da “koşulsuz silah bırakma” çağrısını yineledi.
Yaşanılanların, “çözüm süreci” anlamına gelmediğini de vurgulayarak.
DEM Partili TBMM Başkanvekili Sırrı Süreyya Önder, DEM Parti Milletvekili Pervin Buldan, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ve yerine kayyım atanan Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Türk
* * *
AKP’nin, iktidarının 15 yıllık döneminde, oylarının dip yaptığı iki dönem vardı.
Bunlardan ilki Habur’daki görüntülerle akıllara kazınan, Oslo’da, MİT yöneticilerinin, örgüt yöneticileriyle yaptıkları görüşmenin ses kayıtlarının sızdırılmasıyla sonlanan birinci çözüm süreci dönemiydi. Anketlerde, AKP’nin önemli oy kaybı yaşadığı görüldü.
İkincisi ise 7 Haziran seçimi ile sonlanan, İmralı heyetlerinin İmralı ile Kandil arasında gidip geldiği, akil insanlar adı verilen heyetlerin Türkiye’yi dolaştığı, yasal güvence konusunda çerçeve bir düzenlemenin bile çıkartıldığı, Dolmabahçe mutabakatına kadar ilerleyen ikinci çözüm süreciydi.
7 Haziran seçiminde ilk kez tek başına iktidar olabilecek oy oranına ulaşamayan AKP, 1 Kasım yenileme seçimine çözüm sürecini bitirerek girdi ve yeniden tek başına iktidar oldu.
* * *
AKP-MHP bloğu, 1 Kasım seçiminden kısa süre sonra kuruldu.
Bahçeli’nin başkanlık sistemi çağrısı, OHAL koşullarında yapılan başkanlık referandumu ve ilk başkanlık seçimi, bugünkü yeni rejimin oluşmasını sağladı.
AKP ve Erdoğan, 7 Haziran’dan bugüne kayyım politikalarına, güvenlikçi politikalara imza attı. Hem Irak hem Suriye’de uzun askeri operasyonlara imza atıldı.
Türkiye, güvenliği için Irak’ın kuzeyinden başlayan, Suriye’nin kuzeyinde devam eden, Akdeniz’e kadar uzanan bölgede güvenlik şeridi oluşturmayı, “olmazsa olmaz” bir strateji olarak ilan etti.
Erdoğan, şehit ailelerine de kamuoyuna da bir daha önceki gibi süreçlerin yaşanmayacağı sözü verdi.
Bu tablo içerisinde sürecin sahibi pozisyonunun Bahçeli’ye verilmesi, bütün sürecin belki de en stratejik adımı.
Bahçeli’nin “devlet aklıyla” konuştuğu, “iktidarın başka devletin başka” olduğu algısının yaratılması adımları, “haberi yoktu” haberleri kadar stratejik.
* * *
DEM Parti heyeti, önümüzdeki hafta CHP ve diğer muhalefet partileriyle ve AKP ile görüşecek. Ancak AKP adına Cumhurbaşkanı Erdoğan’la değil, AKP Grup Başkanı Abdullah Güler’le görüşmeleri bekleniyor.
Sürecin gidişatıyla paralel bir görüntü.
* * *
Bu görüşmelerin tamamlanmasının ardından DEM Parti’nin geniş bir açıklama yapması bekleniyor. Ve ardından yeniden İmralı ziyareti yapılması…
Bu noktada akıllara takılan bir soru var.
Kandil’deki PKK yönetimi ile Suriye’deki PYD yönetimi, tüm bu adımlar için ne düşünüyor?
İddia edildiği gibi Öcalan, şubat ayında bir açıklama yaparsa Kandil ve PYD bu çağrıya karşılık verecekler mi?
* * *
Belirtmek gerekir ki iktidar, asıl olarak PYD’den gelecek tepkiyi bekliyor.
Irak’ın kuzeyinde tam olarak istenilen sınırlara ulaşmasa da bir güvenli bölge oluşturuldu. Birçok noktada askeri üsler ve kontrol noktaları kuruldu.
PKK, Türkiye’ye yönelik organize, toplu bir silahlı saldırı eylemi çok uzun süredir yapamıyor.
Dikkatler asıl olarak Suriye’ye çevrili.
* * *
Bu noktada bir heyetin de PYD ile görüşmek üzere Suriye’ye gitmesi sürpriz olmaz. Kulislere yansıyan bilgiler, DEM Parti’nin bu konuda da bir aracı rol oynayabileceği yönünde.
İmralı’da yapılan görüşmelerin, TBMM’nin ve devletin tutumunun PYD’ye yansıtılması, PYD yönetiminin görüşlerinin alınarak yeniden İmralı’yla götürülmesi gibi bir trafik yaşanması gündemde.
Elbette olası bu trafiğin yaşanacağı dönemde, ABD’de başkan seçilen Trump’ın yemin ederek göreve başlayacağını unutmamak gerek…
ABD, şu ana kadar Suriye’de, PYD’ye verdiği desteği keseceğini gösteren bir adım atmış değil. ABD’de yaşanan son terör saldırılarından sonra, daha önce askerleri çekme yanlısı olan Trump’ın fikrini değiştirip değiştirmeyeceği ve nasıl bir adım atacağı da merak konusu…
* * *
PYD’den beklenti, HTŞ’nin kuracağı Suriye ordusuna belli oranda katılması… Federal taleplerden vazgeçerek, Suriye anayasası yapım sürecine katılması. Rojava’nın da Suriye’nin bir parçası olacağını ilan etmesi.
Bütün bunlar Öcalan’ın sadece çağrıda bulunmasıyla olur mu, Öcalan açıkça böyle bir çağrıda bulunur mu, belirsiz.
Kulislerdeki iddialar, iddia edildiği gibi şubat ayında bir çağrı yapsa bile bu çağrının, “Görüşünüzü oluşturun, silah bırakmayı tartışın, Türkiye’ye karşı eylemsizlik ilan edin” düzeyinde kalabileceği yönünde.
Yine Ankara’da da Öcalan’ın “süreç için hukuki güvence” diye özetlenebilecek, demokratikleşme ve anayasa değişikliği taleplerini de karşılayacak, çeşitli mekanizmalar kurulmasını da içeren görüşleriyle ilgili farklı çalışmalar yapıldığı da iddia ediliyor.
Bu çalışmalar birer taslak ve fikir jimnastiği aşamasında mı kalacak yoksa yaşama geçirilecek mi, bütün bunlar kavramların ortaklaşmasına, şeffaf bir süreç yürütülmesine ve gelecek mesajlara bağlı.
Zira, 7 Haziran’da biten sürecin iktidar bloğunda nasıl bir etkisi varsa, DEM Parti ve İmralı tarafında da bir etkisi var.
Muhalefetin sürece katılması ısrarı ve hukuki güvence talebinin nedeni de bu…
Ancak kesin olan, sürecin bu kez arzulandığı gibi bitip bitmeyeceğini Suriye’deki gelişmeler ve PYD’nin tavrının belirleyeceği.
Gökçer Tahincioğlu kimdir?
Gökçer Tahincioğlu, 1997'den 2018'e kadar Milliyet Gazetesi'nde yargı muhabirliği, Ankara Haber Müdürlüğü, köşe yazarlığı yaptı.
Haber, yazı ve fotoğraflarıyla Musa Anter, Metin Göktepe, Abdi İpekçi gibi isimlerin adını taşıyan gazetecilik ödüllerini aldı. Çağdaş Gazeteciler Derneği ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Basın Özgürlüğü ödüllerine layık görüldü.
Bu Öğrencilere Bu İşi mi Öğrettiler?: Öğrenci Muhalefeti ve Baskılar (2013, Kemal Göktaş'la birlikte), Beyaz Toros: Faili Belli Devlet Cinayetleri (2013) ve Devlet Dersi: Çocuk Hak ve İhlallerinde Cezasızlık Öyküleri (2016), Çünkü Umurumuzda adlı mesleki kitaplara imza attı. Yaralı Hafıza ve Kayıp Adalet adlı derleme kitapların editörlüğünü üstlendi.
İlk romanı Mühür, 2018'de yayımlandı. 2020'de yayımlanan ikinci romanı Kiraz Ağacı ile Yunus Nadi Roman Ödülü'nü kazandı. Üçüncü romanı Sabahattin Ali'yi Ben Öldürdüm, Eylül 2023'te yayımlandı. 2018'den bu yana T24 Ankara Temsilcisi olarak çalışıyor.
|