26 Mayıs 2019

Raci Tetik yaşıyor!

İşkencecilerin devletin gücünü kullanabilmeleri de boşuna değil. Elleri serbest bırakılıyor. Hesap sorulursa kim, nasıl yapsın işkenceyi?

İşkence, yapıldığı anla sınırlı kalan bir acı değil.

Devletin gücünü kullanarak elinizi kolunuzu bağlayanların bedeninize her istediğini yapabildiği, bütün kutsallarınıza hakaretler savurarak, kişiliğinizi ele geçirmeye çalıştıkları o anın izleri bütün bir ömür kalıyor, gizli saklı ya da bütünüyle açık biçimde.

İşkencecilerin devletin gücünü kullanabilmeleri de boşuna değil.

Elleri serbest bırakılıyor.

Mesai saatlerini devletin bilgisiyle ve devlet adına birinin bedenine elektrik vererek, birini falakaya yatırarak, Filistin askısına bağlayarak dolduran kişiden nasıl hesap sorulabilir ki?

Hesap sorulursa kim, nasıl yapsın işkenceyi?

                                                     * * *

Mamak’ın “efsanevi” komutanı, işkenceci Raci Tetik, kısa zaman önce, hiç hesap vermeden öldü.

Ardından birkaç işkenceci dışında iyi konuşan kimse yoktu elbette.

Devleti için bütün bunları yaptığını söyleyenler bile, utanmazlar elbette ama, tepki görmemek adına sustular.

Ancak bunun bir mahcubiyet olmadığı da ortada.

Zira Raci Tetik mezarda olsa da fikirleri hala iş başında.

                                                   *  * *

Yılmaz Cerek, Raci Tetik’in emrindeki Mamak’ta sistematik işkenceye maruz kalan isimlerden biri.

Mamak Cezaevi’nin 12 Eylül’deki anayasası malum, daha önce kamuoyunun gündemine gelmişti:

  • Tutuklular askeri statüye tabidir.
  •  
  • Üst amir konumundaki personel tarafından kendisine hitap edilen tutuklu, esas duruşta
  • durmaya, ‘emret komutanım’ diye cevap vermeye mecburdur.
  •  
  • Günlük yaşam programı, aksi emredilmedikçe koğuşa teslim edildiği günden itibaren uygulanır.
  •  
  • Pazartesi günleri, cuma günleri, İstiklal Marşı söylenir.
  •  
  • Koğuş kıdemlisi, ‘Mevcutla sayım için görüşünüze hazırdır komutanım’ gibi tekmil verir.
  •  
  • Koğuş içinde terlik ve arkası basık ayakkabı ile dolaşılmaz.
  •  
  • Askeri usul ve terbiyeye uygun düşmeyecek kılık ve kıyafette bulunulmaz.
  •  
  • Yat saatinden sonra konuşmak yasaktır.
  •  
  • Herhangi bir nedenle koridor nöbetçisinin koğuşa ‘dikkat’ komutu vermesi halinde koğuşta bulunanlar ayağa kalkıp arkalarını döner ve esas duruşta bekler.
  •  
  • Koğuş içinde şarkı ve türkü söylenmez.
  •  
  • Sayım sırasında sayım çavuşu, gerekli gördüğü yerde ve anda hataya müdahale eder, ‘koşar adım marş marş’ komutuyla koğuş boşaltılır.
  •  
  • Kadınlara sayı saydırırken yüksek ses ölçüsünde daha müsamahalı davranılır.  40 dakikalık havalandırma, 10 dakika toplu koşu (söylenecek marşa çavuş karar verir), 10 dakika programlı hareketler (ahengi bozanlar, koğuş içinde dinlenme saatlerinde yapamadıkları harekete çalışacaktır), 20 dakika serbest yürüyüşten oluşur.

Bütün bu kurallara uymayanların, uymakta bir an tereddüt edenlerin başına gelenler malum.

Hoş, bütün kurallara uysanız bile işkenceden kaçmak mümkün değil.

Cerek de sadece bu kurallar nedeniyle değil, yargılandığı dava ve dünyaya soldan bakıyor olması nedeniyle bedeninde hala ağır işkencenin izlerini taşıyor.

Yıllarca haklarına kavuşmak için uğraşan, emeklilik haklarına bile uzun mücadeleler sonunda kavuşabilen Cerek de diğer 12 Eylül mağdurları gibi, 2010 referandumundan sonra anayasanın geçici 15. maddesinin kaldırılmasından dolayı darbecilerden ve işkencecilerden hesap sormak için harekete geçti.

Öyle ya, koca devlet, anayasanın geçici 15. maddesini kaldırarak artık hesap sorulabileceğini söylüyorsa, hesap sorulabilirdi.

Ancak darbecilerin yargılanması için 2010’dan önce verilen tüm dilekçeleri “12 Eylül yönetiminin yargılanmasını engelleyen geçici 15. madde nedeniyle soruşturma yapılamayacağını” belirterek geri çeviren yargı, aynı fikirde değildi.

Önce Milli Güvenlik Konseyi’nin o dönem hayatta olan üyeleri Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya, zamanaşımı gerekçesiyle aklandı. Sonra Evren ve Şahinkaya’nın emrindeki işkenceciler.

Cerek, işkence dosyasını Anayasa Mahkemesi’ne taşıdı.

Anayasa Mahkemesi, işkence gördüğü sabit olan Nurettin Yedigöl ile Mamak’ta öldürülen İlhan Erdost’un kızı Alaz Erdost’un başvurularını daha önce akıl almaz bir gerekçeyle reddetmişti.

Cerek için de “kural” değişmedi. Geçtiğimiz günlerde çıkan kararla, başvurusu reddedildi.

                                                                     * * *

Anayasa Mahkemesi’nin, “kopyala-yapıştır” kararına göre, işkence gördüğünü öne sürenlerin kanıtları zamanında yetkili makamlara sunması lazımdı. Başvuru konusunda gerekli özeni göstermeleri gerekliydi.

Dosyaya göre, Cerek, 30 yıllık zamanaşımı süresi boyunca, işkence nedeniyle şikayetçi olmamıştı.

Kanuni engel olmamasına rağmen suç duyurusunda bulunmamasından devlet sorumlu tutulamazdı.

Aslında uzatmaya gerek yok.

Yargıya göre, 2010’dan önce anayasanın geçici 15. maddesine göre darbeciler ve işkenceciler soruşturulamazdı. Hem yapılan başvurulara verilen yanıtlar bunu gösteriyordu hem de devletin yargı yolunun açılması için referanduma başvurması.

2010’dan sonra ise zamanaşımı süresi dolmuştu. Aslında herkes yanlış biliyordu. Suç duyurusunda bulunsalar, darbeciler çok daha önce soruşturulabilirdi! Ama şimdi olmazdı.

Türkiye tipi, duruma göre mevzilenen, vakaya göre türetilen bir adalet.

                                                             * * *

Hem cezaevlerinde olup bitenlerle ilgili soruşturma açılsa ne olacak?

1996’da Diyarbakır Cezaevi’nde ailelerinin gözleri önünde mahkumlara saldırıldı.

Polis, jandarma ve gardiyanlar, mahkumları saatlerce demir çubuk ve sopalarla dövdü. İşkence ve cinayet sabitti. 10 mahkum yaşamını kaybetti.

Türkiye’nin AİHM’de tazminat ödemeye mahkum edildiği, iki kez Yargıtay’dan dönen, katillerin en hafif cezayla kurtarılmaya çalışıldığı dosya için geçen hafta zamanaşımı kararı verildi.

İnsanlığa karşı işlenen suçlarda zamanaşımının olmayacağı evrensel bir kuraldı değil mi?

Buralar başka, işkenceciler bir daha işkence yapamaz elleri soğutulursa…

Diyarbakır dosyası, 23 yıl sonra zamanaşımına girdi.

                                                            * * *

Raci Tetik, öldüğünde sosyal medyada binlerce kez kınanmış, ağır sözlerle suçlanmış, ne önemi var.

Diyarbakır, Ulucanlar, Hayata Dönüş…

Cezaevlerini de bırakın, 10 Ekim’de valiliğin yasal izniyle yapılan mitingte, “ihmal” nedeniyle gerçekleşen IŞİD’in bombalı saldırısında ölenler bile “terörist” sayılabiliyor devlet nezdinde…

Sistemi kuranlar mezarda ama sürüyor uygulamaları kararlılıkla hala.

Raci Tetik de yaşıyor diğer işkenceciler gibi, hayatımızın her anında sistematik olarak uygulanan gizli Mamak anayasasıyla.

Yazarın Diğer Yazıları

Umut hakkı, “Ankara’da villa” iddiaları ve Suriye’ye uzanan yol

İmralı’dan PKK’nın tasfiye edilmesi ve Suriye’nin kuzeyinde yapılacak hamlelerin Türkiye’ye yansımasının önlenmesi bekleniyor. Ankara ayrıca İsrail-PYD komşuluğunu istemiyor, bu temasın büyük sorunlara yol açacağını düşünüyor; PYD’yi sınırdan uzaklaştıracak bir askeri operasyon hazırlığını yapmış olduğu da biliniyor

13 yaşındaki çocuğun ölümünün hesabını kim verecek?

Cihat’ın, cenazesinin bulunduğu tarihte, cesetlerin enkazdan çıkartıldığı gün, güvenlik güçlerine karşı silahlı eylemde bulunması sonucu, ateşli silah yaralanması ile öldüğü tespiti yer aldı kararda. Ceset çürümüş, enkazdan çıkartılmış ama nasılsa aynı gün 13 yaşındaki çocuk silahla çatışmaya girmiş!

Depremler için “sus” emri yargıdan: “İnsanlara yardım gitmedi” diyene hapis cezası

Devletin dava açmaya doyamadığı, cezaevi operasyonunda kepçeyle kolunu kopartması yetmiyormuş gibi yıllarca mahkeme mahkeme süründürdüğü, bütün engellere rağmen okuyup memur olan ve nedensiz biçimde OHAL döneminde memuriyetten de ihraç edilen Veli Saçılık’ın artık felaketlere tepki göstermesi de yasaklandı!

"
"