05 Aralık 2024

Depremler için “sus” emri yargıdan: “İnsanlara yardım gitmedi” diyene hapis cezası

Devletin dava açmaya doyamadığı, cezaevi operasyonunda kepçeyle kolunu kopartması yetmiyormuş gibi yıllarca mahkeme mahkeme süründürdüğü, bütün engellere rağmen okuyup memur olan ve nedensiz biçimde OHAL döneminde memuriyetten de ihraç edilen Veli Saçılık’ın artık felaketlere tepki göstermesi de yasaklandı!

Kahramanmaraş merkezleri depremlerin yaşandığı o karanlık gecenin sabahını anımsayın. Yardım feryatlarını, insanların yalvarmalarını, bölgeye yardıma koşanların yaşadıkları travmaları…

Ve sonra depremden üç, dört gün sonra bile yakınlarını kurtarmak için vinç arayanların, kazma kürek arayanların çaresizliğini anımsayın.

Zira bütün bunları, yaşadığımız bunca felaket arasında unutmamız, dahası bunlar yaşanırken susmamız isteniyor.

* * *

İnsanlar unutma eğiliminde yaşar. Unutmadan yaşamak da çok mümkün değildir.

Ancak nasıl bir unutmak, geride hangi koşullarda bırakmak, bunun üzerine kafa yormazsanız, günün birinde kendinizi duyguları alınmış, aynı hataları sürekli tekrar eden bir yaşam çukurunun içinde, tanınmaz halde bulursunuz.

Unutmak, hak edilmesi gereken bir eylemdir.

Geride bırakabilmek için yaptıklarınızdan, ettiklerinizden, yaşadıklarınızdan ders çıkartmaz, bu konuda özeleştiri yapmaz, olanlarla yüzleşmezseniz gerçekten başarılamayacak olan bir eylemdir.

Usulüne uygun gömülmeyenlerin hortlama riski her zaman vardır zira. Ya da sizin yaşayan bir ölüye dönüşme riskiniz…

* * *

Kahramanmaraş depremi sonrasında özellikle Antakya’da yaşananlar tam da böyle… Unutulması halinde yenisinin yaşanacağı neredeyse kesin.

Aynı manzara, çığlıklar, yıkılan binalar, kurtarılamayanlar, ders çıkartılmaması halinde, bir kesinlik olarak duruyor önümüzde.

Ancak binlerce dosya ile meşgul yargımızın derdi başka… Olanların unutulmaması bir yana, o kıyamet anında tepki gösteren, yardım çığlığı atanların peşinde yargı…

Susulması için, unutulması için, tek bir demokratik tepki gösterilmemesi için…

* * *

Veli Saçılık’ı artık hemen herkes tanıyor. Devletin dava açmaya doyamadığı, cezaevi operasyonunda kepçeyle kolunu kopartması yetmiyormuş gibi yıllarca mahkeme mahkeme süründürdüğü, bütün engellere rağmen okuyup memur olan ve nedensiz biçimde OHAL döneminde memuriyetten de ihraç edilen Saçılık’ın artık felaketlere tepki göstermesi de yasaklandı!

Ancak yasak sadece Saçılık için konulmuş değil elbette, hepimizi ilgilendiriyor.

Veli Saçılık

Saçılık, binlerce insan gibi, Maraş depremlerinin ardından yaşananları görünce kayıtsız kalamadı, sosyal medya üzerinden mesajlar paylaştı:

“Depremde kurtarma çalışmaları için ilk üç gün çok önemliydi. Bütün enkazlardan sesler geliyordu. AFAD dışında hiçbir kişiye kuruluşa müsaade etmeyeceğiz diyerek insanları ölüme terk ettiler. İşkencecilik, hırsızlık üzerinden tekrar vitrine çıkıyor. Saray rejimine işkence yakışır…”

* * *

Bu mesajlar birilerinin çok gücüne gitmiş olacak ki hakkında soruşturma başlatıldı ve kısa sürede “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yaymak” suçundan hakkında dava açıldı.

Saçılık, sözlerinin arkasında durdu. Kimseyi yanıltıcı bir bilgi vermediği gibi, bunları dile getirmenin demokratik hakkı olduğunu söyledi mahkemede…

Söylediklerinin doğruluğunu kanıtlamak için binlerce kişiyi tanık gösterebileceğini de söyledi. Birkaç depremzedeyi tanık olarak da gösterdi.

O depremzedelerden biri şunları anlattı:

“Depremin 15 veya 16. saatinde enkazdan kuzenim tarafından çıkarıldım. Enkazdan çıktığım zaman olayın vehametini fark ettim. Daha sonra yaklaşık 5-6 gün diğer yakınlarımın enkazdan çıkarılmasını bekledim. Bu süre zarfında bize hiçbir yardım ulaşmadı. Yiyecek veya diğer türlü yardımların hiçbirisi yoktu. Günleri karıştırıyor olabilirim ancak hatırladığım kadarıyla depremin 2. günü yeğenim geldi ve babasının ve annesinin enkaz altında yandığını bana söyledi. Orada siviller vardı. Hatta Bursa'dan gelen bir şahıs sismik bir cihazla kendince sesleri algılayıp yardımcı olmaya çalışıyordu. Yine yanlış hatırlamıyorsam depremin 2. veya 3. günü çorba dağıtan bir şahsa İHH çalışanları müdahale ederek engel oldular. Biz bu duruma tepki vermiştik. Bunun üzerine engel olmayı bıraktılar ve çocuklar çorbaları içebildiler. Depremin 3. gününde damadım kurtarma çalışmaları için vinç ayarlamış, ancak bu vincin valilik kararıyla Antakya'ya girişinin yasaklandığını öğrendim. Evet deprem bir afet olabilir ancak biz orada katledildik. Yardımın engellenmesi katliamdır. Hiçbir anne 6. gün çocuğunu yıkarken çocuğunun derisinin elinde kalmasını hak etmiyor. İnsanlık orada ölmüştür. Bu beyanlarımı evlatlarını ve akrabalarını toprağa vermiş bir anne olarak ifade ediyorum. Vinçler ilk gün gelebilseydi bu tür ölümler meydana gelmeyecekti. Çünkü 19 yaşındaki kuzenim ve evladım 6. günün sonunda enkaz altından 20 dakikada çıkarıldı. Bu şekilde mağdur olmayacaktık.”

* * *

Diğer tanıklıklar da bu tanıklığa paralel elbette. Zaten bölgeye bir kez giden ya da birkaç depremzedeyle konuşan kim varsa, benzer bir isyanı mutlaka duymuştur.

Buna rağmen savcılık, esas hakkındaki görüşünde, şu vahim iddialarda bulundu:

“Sanık Veli Saçılık'ın olay tarihinde sosyal medya hesabı üzerinden iddianame metninde belirtilen sözleri sarf etmek suretiyle belirsiz sayıda kişinin görebileceği şekilde yanıltıcı bilgiyi yazmak ve yaymak suretiyle üzerine atılı suçu işlediği, her ne kadar sanığın alınan ifadesinde devletin yetkili makamlarının depremle mücadele hususunda yetersiz kaldığını belirttiği görülmüş ise de devletin ilgili deprem nedeniyle yetersiz kaldığı iddia ile devletin kasıtlı şeklide yardım çalışmalarını engellediği yönündeki iddiaların farklılık arz ettiği, sanığın sosyal statüsü ve eğitim durumu nedeniyle iki durum arasındaki farkı bilebilecek durumda olduğu…”

Savcılık, yardım gitmediği sözlerinin değil, başka yardımların gitmesinin kasıtlı olarak engellendiğine yönelik sözlerinin yanıltıcı olduğunu söylüyor.

İskenderun girişinde çekilen, onlarca vinç, kamyon ve diğer iş makinelerinin bekletildiği görüntüleri hesaba katmamış belli ki…

Hesaba neden katmadığını da ilginç biçimde açıklıyor:

“…Tanık Elif'in alınan beyanlarının sanığın beyanlarını bir yönüyle desteklediği düşünülebilir ise de tüm Türkiye'nin seferber olduğu ve televizyonlarda canlı şekilde yayınlanan yardım faaliyetlerine rağmen kulaktan dolma bilgileri sosyal medya üzerinden çok kişiyle paylaşılmasının yanıltıcı bilgiyi alenen yayma suçunu oluşturacağı, açıklanan nedenlerle sanığın savunmasına itibar edilmediği ve savunmasının suçtan kurtulmaya yönelik olduğunun değerlendirildiği, sanığın olaya dair herhangi bir görgüsünün olmadığı, yine bahse konu dönemde depremle mücadele çalışmalarının onlarca televizyon kanalında 30'a yakın yardım kuruluşunun katılımıyla tamamlandığı, her ne kadar sanık vekilince onlarca şehirden yüzlerce kişinin tanık olarak getirilebileceği ve depremle etkin mücadele edilmediğinin ya da yardımlara müdahale edildiğinin ortaya konabileceği belirtilmiş ise de çok daha fazla kişinin aksi yönde beyanda bulunmak üzere çok fazla sayıda kişinin tanık sıfatıyla dinlenmesinin mümkün olduğu, yaşanan depremin büyüklüğü dikkate alındığında bir kısım eksikliklerin yaşandığı tarafımızca da kabul edilmiş ise de sanık vekilinin ısrarla üzerinde durduğu şekilde konumuzun depremle etkin mücadele olmayıp herhangi bir somut bilgi ve veriye dayanmaksızın öğrenilen bilgilerin toplumda infial yaratılacak şekilde paylaşılması olduğu, bu bakımdan sanık müdafiinin yeniden tanık dinletilmesi taleplerinin reddine karar verilmesi karar verilmesi kamu adına talep ve mütalaa olunur.”

* * *

Savcılığa göre yüzlerce, binlerce kişi, “Bize yardım gelmedi, gelen yardım engellendi” dese bile bundan çok sayıda kişinin farklı tanıklık yapabilecek olması, suçun oluştuğunu gösteriyormuş… İnfial halindeki bir toplum, bu şekilde infiale getiriliyormuş…

Ankara 10. Asliye Ceza Mahkemesi, gerekçe bile açıklamadan bu görüşleri esas alarak Saçılık’ı suçlu buldu.

Önce bir yıl hapse mahkûm etti, ardından bu cezayı beş yıllığına erteledi. Saçılık, benzer biçimde bir eylemde daha bulunur, ola ki bir felaketle ilgili tepki gösterir, insanların iddialarını anımsatırsa verilen cezayı yatmak zorunda kalacak.

Ve elbette bu ceza sadece Saçılık’a verilmiş değil.

Karar gösteriyor ki İskenderun’da, Hatay’da, Maraş’ta, Adıyaman’da, “Gönderilen yardımlar engelleniyor, tek merkezden yardımların yapılması gerekçe gösteriliyor” diye haykıranların sesini duyurmak isteyen kim varsa suçlu sayılacak.

Gerçeğe aykırı bilgiyi alenen yaymak dedikleri, bizim onayımızdan geçmeyen hiçbir bilgiyi paylaşamazsın anlamına geliyor.

Bir “sus” emri bu aynı zamanda.

Gördüklerini, duyduklarını dillendirme emri…

Halkı infiale getirmenin bu olmadığı ortada.

Ve asıl infiale yol açanlara kimsenin dokunmadığı da…

* * *

Haftanın kitabı: “Dünyaya Yeni Gelen Okurlar İçin”

Barış Bıçakçı, Türkiye’nin önemli yazarlarından biri. İlk kitaplarından bu yana “sıkı takipçi” olan okur sayısı çok fazla. Okurlarının uzun süredir merakla bekledikleri romanı, “Dünyaya Yeni Gelen Okurlar İçin”, İletişim Yayınları’ndan bir süre önce çıktı.

Romanda şahsi bir ansiklopedinin, o ansiklopedinin oluşturulmasının hikayesini anlatıyor Bıçakçı… Elbette her zamanki gibi kapalı bıraktığı, ayrıntıya odaklanan, dar alanda paslaşan cümleleriyle…

“Barış Bıçakçı’dan ömür kadar kısa bir roman” diye tanıtılması boşuna değil romanın. Bıçakçı’nın diğer romanları için de aynı ifade zaten kullanılabilir. Son romanında ise yavaş yavaş yaşam bulan, başkalarından öğrenilmiş bilgilerle yazılan ansiklopedinin içerdiği kısa öykülere bir de aşk öyküsü arkadaşlık ediyor. Sosyal medyada zaten üzerine konuşuluyor kitabın ancak özellikle Bıçakçı’yı tanıyanlar için ansiklopediyi okumamak eksiklik olur. Arka kapak yazısındaki cümleyle söylemek gerekirse, “İnsanın kendi hayatının, avuntularının, esasen de bilmezliklerinin ansiklopedisi…” 

 

Gökçer Tahincioğlu kimdir?

Gökçer Tahincioğlu, 1997'den 2018'e kadar Milliyet Gazetesi'nde yargı muhabirliği, Ankara Haber Müdürlüğü, köşe yazarlığı yaptı.

Haber, yazı ve fotoğraflarıyla Musa Anter, Metin Göktepe, Abdi İpekçi gibi isimlerin adını taşıyan gazetecilik ödüllerini aldı. Çağdaş Gazeteciler Derneği ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Basın Özgürlüğü ödüllerine layık görüldü.

Bu Öğrencilere Bu İşi mi Öğrettiler?: Öğrenci Muhalefeti ve Baskılar (2013, Kemal Göktaş'la birlikte), Beyaz Toros: Faili Belli Devlet Cinayetleri (2013) ve Devlet Dersi: Çocuk Hak ve İhlallerinde Cezasızlık Öyküleri (2016), Çünkü Umurumuzda adlı mesleki kitaplara imza attı. Yaralı Hafıza ve Kayıp Adalet adlı derleme kitapların editörlüğünü üstlendi.

İlk romanı Mühür, 2018'de yayımlandı. 2020'de yayımlanan ikinci romanı Kiraz Ağacı ile Yunus Nadi Roman Ödülü'nü kazandı. Üçüncü romanı Sabahattin Ali'yi Ben Öldürdüm, Eylül 2023'te yayımlandı. 2018'den bu yana T24 Ankara Temsilcisi olarak çalışıyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları

13 yaşındaki çocuğun ölümünün hesabını kim verecek?

Cihat’ın, cenazesinin bulunduğu tarihte, cesetlerin enkazdan çıkartıldığı gün, güvenlik güçlerine karşı silahlı eylemde bulunması sonucu, ateşli silah yaralanması ile öldüğü tespiti yer aldı kararda. Ceset çürümüş, enkazdan çıkartılmış ama nasılsa aynı gün 13 yaşındaki çocuk silahla çatışmaya girmiş!

Şehreküsenler ve şehreküstürülmüş Yusuf

Edebiyat hayatı olmuştu Yusuf’un. Şiirler, öyküler hayatı olmuştu. Çinçin’in ortasında bir varile ne bulduysa atıp yakar, topladığı bütün arkadaşları için şiir geceleri düzenlerdi. Mahallede cinayet işlendiği bir günün gecesinde bile şiir şerhi yapmaktan vazgeçmedi

12 Eylül zindanlarından 10 Ekim’e, 10 Ekim’den bugüne Türkiye ve Yılmaz abi…

Yılmaz abi, devrimci inadı ile bağdaşmayacak biçimde, dün hayatını kaybetti. İsminin ve mücadelesinin ne kadar büyük olduğuna kuşku yok olmasına da böyle mi veda etmeli bu güzelim insanlar hayata… Memleketin gerçeği bu… Bir yandan cezaevinde işkenceden geçirilenler yaşamları boyunca hak mücadelesi vermek zorunda kalırken, diğer yanda cuntacılarla iş birliği yaparak, sözde terör araştırmasına soyunanların ismine küçük bir leke gelmesin diye kocaman mücadeleler yürütülüyor

"
"