05 Ekim 2023

Peker'in kardeşinin verdiği Uzi ifadesine ne oldu?

Sedat Peker'in ifadeleri, kardeşinin ifadeleri neden işleme konulmadı, neden dosya ilerlemedi, meçhul. Bu sanıkları kim koruyor ve neden koruyor?

Türkiye, garip bir biçimde hafızasızlığın en nadide örneklerinin görülebildiği bir ülke haline geldi. Önceden de hafıza problemleri yoğundu ancak son 10 yılda öylesine sık ve garip olay yaşandı ki artık anımsamak eskisinden de zor.

Ne yaptığı, ne durumda olduğu, neden konuşamadığı, seçimden önce nasıl bütünüyle sessiz kaldığı meçhul Sedat Peker'in fırtına yarattığı günlerde memlekette ilginç bir duyarlılık da oluştu.

Bin yıldır anlatılan Susurluk konusunda misal.

Peker, faili meçhul cinayetlerden söz edince ve tam da eski Bakan Mehmet Ağar ve özel harekâtçı polisler hakkında verilen beraat kararları istinaf mahkemesi tarafından o dönemde bozulunca, ortalık karıştı.

Peker, o anlatımlarında açıkça insanların öldürüldüğüne ve Susurluk çetesinin de bu cinayetlerin faili olduğuna işaret ediyordu.

Ve ne gariptir, kamuoyu, bin yıldır anlatılan, anlatılmaya çalışılan bu cinayetler konusunda ilk kez bu oranda bir duyarlılık gösterdi.

* * *

Peker, o dönemde KKTC'de işlenen, yıllardır faili meçhul kalmış bir cinayetle ilgili olarak da kritik bir bilgi verdi.

Kutlu Adalı cinayeti.

Kutlu Adalı ile ilgili olarak birilerinin "kahraman" olarak topluma tanıtmaya çalıştığı, Susurluk çetesi hükümlüsü Korkut Eken'in kendisini aradığını söyledi.

Kardeşi Atilla Peker'in o dönemde KKTC'ye gittiğini, keşif yaptığını anlattı. İddiasına göre bir süre sonra da Kutlu Adalı öldürüldü. Atilla Peker, abisinin anlatımlarından sonra savcılıkta ifade verdi ve KKTC'de Eken'le buluştuklarını söyleyerek, şöyle devam etti:

"Korkut Eken ile birlikte Sivil Savunma Daire Başkanlığı'na gittik. O dönem burada Albay rütbesi ile bulunan Galip Mendi ve yardımcısı olan Yarbay Enver Topuz ile tanıştık. Daha sonra Korkut Eken bana yanda bulunan boş odaya geçmemi söyledi. Ben de bu odaya geçtim. Korkut Eken bana Ankara'da iken 'Jeriko' marka silah vermişti. Bu silah üzerimdeydi. Yan odada ise ikinci bir 'Uzi' marka silah verdi. Bu silaha susturucuyu nasıl ve ne şekilde takacağımı öğretti. Ben de uygulamasını yaptım. Daha sonra akşam saatlerinde Korkut Eken'le birlikte Lefkoşa'da dışarıya çıktık. Bir evin etrafında gözlemleme amaçlı evin içini ve bahçesini gözetledik… Ertesi günü öğlen saatlerinde tekrar aynı evin etrafını gözetleme amaçlı olarak turladık. Daha sonra akşam saatlerinde tekrar bir daha aynı evin etrafını turladık. Otele gidip yattık. Sonraki gün Piyade Alay Komutanlığı'na gittik. Eken, bir aracın plakasını buradaki komutana vererek aracın komutanlığın önünde durdurulup bekletilmesini istedi. Bir müddet sonra bir aracı buradaki görevliler durdurdular. Biz de alay komutanlığının bahçesinden hızlı adımlarla dışarıya çıktık. Araçta bulunan şahsı buradaki askerler alay komutanlığının bahçesinin içerisine aldıklarını ve etrafını çevrelediklerini görünce Korkut Eken ile ben tekrar alay komutanlığının içerisine girdik… Otelde Korkut Eken bana yarın ki uçak ile Türkiye'ye geri döneceğimizi ancak bu iş için daha sonra tekrar geleceğimizi söyledi. Ertesi günü uçak ile Ankara 'ya geri döndük.

Birkaç ay geçti. Bir silahla yaralama olayı nedeni ile Paşakapısı Cezaevi'ne tutuklu olarak girdim. Eken, ziyaretime gelecekti. Ben de cezaevine gelmesine gerek olmadığını kendimin gelebileceğimi söyledim. Cezaevinden hastaneden gitme bahanesi ile araç ayarlayarak ring halinde Korkut Eken'in bulunduğu Silivri'deki bir otele gittim. Bu otelin lobisinde Korkut Eken, yanında kardeşim Sedat Peker ve tanımadığım iki kişi vardı. Bu arada ben cezaevindeyken Korkut Eken ile görüşmeden önce basında Lefkoşa 'da bir gazetecinin Uzi marka susturuculu silah ile öldürüldüğünü duydum. Korkut Eken'in yanına gidince otelde bana 'Bak, seninle gittiğimiz o olayı hallettik' şeklinde beyanda bulundu…"

Kutlu Adalı

* * *

Atilla Peker'in anlatımlarından sonra soruşturma dosyası uyumaya terk edildi. Zira Türkiye'de bazı insanlar dokunulmaz. Onların "vatan haini" ilan edilen insanları öldürmeleri ve paralarını almaları da gayet doğal kabul edilir.

Kutlu Adalı da dahil öldürülenler için mutlaka bir "ama" vardır.

Lakin sorun tek başına bu da değil.

* * *

Söz konusu Uzi marka silahları da Türkiye, Susurluk çetesi sayesinde tanıdı.

Susurluk davasının belgelerine göre, İsrailli Hospro firması tarafından nedense Emniyet Genel Müdürlüğü'ne "hibe" edildiği söylenen bu silahların bir bölümü, bu ifadelerde ismi geçen Eken tarafından "kaybedildi."

Faili meçhul cinayetlerde bu silahların kullanıldığı kesin.

Beraatle, "şüpheden sanık yararlanır" denilerek sonlandırılan faili meçhul cinayetler davasının dosyasına da bu konudaki bilgi ve belgeler girdi.

Emniyet Genel Müdürlüğü, bu silahların bir bölümünün Eken'e teslim edildikten sonra kaybolduğunu yeniden teyit etti.

* * *

Ancak Mehmet Ağar, Korkut Eken ve özel harekatçı polislerin beraatine karar veren Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi, akıl durduran bir gerekçeyle "şüphe" yarattı.

Mahkemeye göre, 1993'te Türkiye'ye girdiği emniyet yazısıyla kesin olan Uzi'lerin tarihi çok eskiye dayanıyordu.

1902'de bu silahların da kullanabildiği Parabellum marka mermiler üretilmişti. Uziler'in 1950'de üretildiği düşünüldüğünde yine mahkemeye göre, cinayetlerin başka silahla da işlenmiş olması mümkündü.

İstenildiğinde ne kadar da güzel şüphe yaratılıyor.

* * *

Aynı mahkeme, itirafçı olmasına rağmen dava kapsamında neredeyse üç yıl tutuklu kalan Ayhan Çarkın için de akıl durduran gerekçeler kaleme aldı. Yeni anlaşılıyor…

Çarkın, cinayetleri kimin işlediğini söyledi ancak sadece kendisi tutuklandı. Düşünün, bir tarihi aydınlatıyorsunuz ve tek tutuklu sizsiniz…

Mahkemenin beraat gerekçesini anımsayalım:

''Her ne kadar sanığın yer gösterme işlemi sırasında gösterdiği yer ile maktülün bulunduğu yer örtüşmekteyse de; bahse konu öldürme olayının o dönem  basın yayın organlarında çokça yer alması, soruşturma dosyasında maktülün bulunduğu yere ilişkin bilgi ve belgelerin bulunması, sanığın da bu yollarla maktülün bulunduğu yeri bilmesinin muhtemel olduğu değerlendirildiğinden ifadelerine itibar edilmemiştir.''

Mahkemeye göre, Çarkın gazeteleri okumuş, soruşturma dosyasını incelemiş ve yer göstermeleri buna göre yapmış…

Ancak Yusuf Ekinci'nin dosyası pek de böyle değil.

Yer gösterme sırasında eski polis Çarkın'ın, Ekinci'nin cesedinin bulunduğu yeri bire bir doğru tarif ettiği tutanaklarla ortada…

Peki Çarkın'ın bunu tanık olması dışında bilmesi mümkün mü?

Hayır, zira dosyada gizlilik kararı var ve Çarkın bunu söylendiği gibi tutanaklardan öğrenemez. Gazetelerde de böyle bir bilgi yok.

Ama mahkemeye göre ifadelerine itibar edilemez.

* * *

1993-96 yılları arasında bu çetenin öldürdüğü iddia edilen 20'yi aşkın insanın dosya teker teker zamanaşımına girecek yakında. Mecit Baskın'ın dosyası girdi bile.

Kutlu Adalı dosyasının akıbeti meçhul.

Sedat Peker'in ifadeleri, kardeşinin ifadeleri neden işleme konulmadı, neden dosya ilerlemedi, meçhul.

Bu sanıkları kim koruyor ve neden koruyor?

Yanıt verilmesi gereken soru bu…

Susmayacağına dair sözler veren Peker, belki bu konuya da açıklık getirir?

* * *

Anayasa sınavı

DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, yeni anayasa çağrılarını aralıksız yineleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın davetine olumlu yanıt vereceklerini seçime işaret ederek söyledi.

Babacan'a göre halkın yüzde 52 oranında oy verdiği bir hükümetin anayasa davetine, sadece iktidar oldukları için olumsuz yanıt verilmesi, demokrasiye uygun değil.

Haklarının korunması, anayasadaki temel hakların güvence altına alınması için muhalefete oy veren yüzde 48'in pek dikkate alınmadığı ortada.

Demokrasi sadece iktidarın çoğunluğun oylarıyla belirlenmesi anlamına gelmiyor. Asıl olan azınlıkta kalanın haklarının korunması ve fikirlerinin dikkate alınması.

Bu ülkenin neredeyse yarısı, bu yapıdaki bir Meclis'in anayasa yapmasından yana değil. Yüzde 51 ile kabul edilecek bir anayasanın da toplum sözleşmesi olma özelliğinden pek de fazla söz edilemez. Olsa olsa kutuplaşmış bir ülkenin yansıması anlamına gelir.

Yüzde 92 oy ile kabul edilen 12 Eylül anayasasından bile gerici maddeler içermesi beklenen yeni anayasa için masaya oturmak, mevcut anayasayı dahi uygulamayan iktidarın ödüllendirilmesinden başka bir anlam taşımıyor.

14 Mayıs seçiminden bu yana muhalefetin tek yaptığı topu birbirine fırlatmak, diğer muhalefet partisini suçlamak, iktidarın çizdiği çemberin içine gönüllü adımlar atmak.

Mevcut anayasayı uygulamayan, uygulanmamasını da doğallaştıran iktidarın bu konuda yasal güvenceler vermeden, adım atmadan kuracağı her masa tartışmalı. Anayasa masası bütünüyle tartışmalı…

Demokrasiden, insan haklarından söz eden, bu kavramları yaşama geçirmek için kurulduğunu öne süren partilerin "güncel siyaset" gerekçesiyle adımlar atması ise sadece neden AKP'nin hâlâ tercih edilebildiğinin göstergesi…

Haftanın kitabı: İkimizden Daha Büyük Bir Şey

Çiğdem Koç, insan hakları alanında çalışan önemli bir hukukçu. Hukuku temel alan, sanıkların ismine göre değil, temel haklara ve kanunlara göre davranan Koç'un tek ilgi alanı hukuk değil.

Çiğdem Koç'un kaleme aldığı çok sayıda haftalık yazısı, denemeleri, şiirleri, öyküleri, radyo oyunları da var.

SRC Kitap'tan çıkan "İkimizden Daha Büyük Bir Şey" yakın zamanda raflarda yerini aldı. "Anlatı" başlığıyla çıkan kitaptaki kimi yazılar "deneme", kimi yazılar "öykü" olarak da sınıflandırılabilir. Aslında yazıların temel özelliği bütün bu başlıklara biraz değinmesi. Aşkı, siyaseti, edebiyatı, ayrılığı, siyaseti kısaca hayatı anlatan Çiğdem Koç'un kitabı, aynı zamanda cesur bir günce…

 

Gökçer Tahincioğlu kimdir?

Gökçer Tahincioğlu, 1997'den 2018'e kadar Milliyet Gazetesi'nde yargı muhabirliği, Ankara Haber Müdürlüğü, köşe yazarlığı yaptı.

Haber, yazı ve fotoğraflarıyla Musa Anter, Metin Göktepe, Abdi İpekçi gibi isimlerin adını taşıyan gazetecilik ödüllerini aldı. Çağdaş Gazeteciler Derneği ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Basın Özgürlüğü ödüllerine layık görüldü.

Bu Öğrencilere Bu İşi mi Öğrettiler?: Öğrenci Muhalefeti ve Baskılar (2013, Kemal Göktaş'la birlikte), Beyaz Toros: Faili Belli Devlet Cinayetleri (2013) ve Devlet Dersi: Çocuk Hak ve İhlallerinde Cezasızlık Öyküleri (2016), Çünkü Umurumuzda adlı mesleki kitaplara imza attı. Yaralı Hafıza ve Kayıp Adalet adlı derleme kitapların editörlüğünü üstlendi. 

İlk romanı Mühür, 2018'de yayımlandı. 2020'de yayımlanan ikinci romanı Kiraz Ağacı ile Yunus Nadi Roman Ödülü'nü kazandı. Üçüncü romanı Sabahattin Ali'yi Ben Öldürdüm, Eylül 2023'te yayımlandı. 2018'den bu yana T24 Ankara Temsilcisi olarak çalışıyor.

Yazarın Diğer Yazıları

92 yaşındaki Süryani, evinde başından 4 kurşunla vurularak nasıl öldürüldü, şüpheli birkaç ayda nasıl tahliye edildi?

Türkiye’de, ısrarla Türkiye’yi bırakıp gitmek istemeyen bir avuç Süryani kaldı. Ancak onlarca yıldır uğradıkları baskılar sürüyor. 92 yaşındaki bir adamın, kafasından dört kurşunla öldürülmesi de bunun bir parçası

Üniversitelerde “ajanlık” semineri, onarıcı adalet ve anlamamakta ısrar edilen kızgınlık

İktidarın yanında sıralanan ve kraldan çok kralcılık yapan çok sayıda isim, yüzlerce insanın tutuklanması için listeler hazırladı, tutuklanmayan, yargılanmayan isimlerin linç edilmeleri için zemin oluşturdu. Böyle bir ortamda, “meslek” hayatlarına her koşulda aynı biçimde sürdürebilmeleri, öncelik almaları, ayrıcalıklı görülmeleri hem seçmeni hem de CHP’yi en zor koşulda destekleyenleri öfkelendiriyor

İhbar ettiğin binada ölmek ve 3 milyon liralık köy evleri

Üç yıl önceki depremde çatlaklar oluşan bina hasarsızlık raporu almış, üç yıl sonraki depremde sadece 7 saniyede yıkılmış