27 Ocak 2019

OHAL Komisyonu, hukuk ve adalet

Komisyon, adalet dağıtma konusunda umut oluşturmuyor ve dahası da var...

Darbe teşebbüsünün üzerinden 2,5 yıl geçti.

Kumpas operasyonlar ve o operasyonlar nedeniyle yaşamını, ailesini, geleceğini yitirenler konusundaki uyarılara gülüp geçenler, o uyarıları yapanlar adaletten bahsettiğinde yine ayağa kalktı.

Yıllarca mahkemelerin, savcılıkların, emniyetin, üniversitelerin, hastanelerin nasıl yönetileceği konusunda cemaatle “istişare” halinde olunduğu bilinmiyormuş gibi, “devletten herkesi temizlemek lazım” harekâtı başladı.

Kadrolar bölüşülmüyormuş, hangi savcının, hangi hâkimin, hangi komutanın, hangi polisin, hangi rektörün cemaatten olduğu ya da cemaat tarafından önerildiği bilinmiyormuş gibi, bir anda şaşıranlar ortaya çıktı:

“Hiç bilmiyordum, gerçekten mi?”

Hükümetin, kendine yönelik operasyonlar sonrasında milat ilan ettiği 17/25 Aralık’tan sonra bile “barışılır” umuduyla rant odaklı temaslarını sürdürenler bile 15 Temmuz’dan sonra birilerini “FETÖ’cü” ilan etmeye soyundu.

OHAL’in ilan edilmesiyle birlikte KHK’lar da bu kişilerin kendini temize çekmesi için büyük fırsat yarattı. Artık rektörlerin, müdürlerin, komutanların elinde hem kendilerini kanıtlamak hem de hoşlanmadıkları kim varsa -örgütle ilgisi olsun ya da olmasın- aynı sepete atmak için bir fırsat vardı.

Öyle bir fırsat doğdu ki; 15 Temmuz’la ilgisiz biçimde, yönetemedikleri, geçmişten husumet biriktirdikleri, kendilerini desteklemeyen, aman dilemeyen kim varsa bir gece yarısı KHK’da buldu kendini.

Adaletsizlikten söz ettiğinizde, “Temizlemek zorundayız” sözleri çıktı önlerine, haksızlıktan söz ettiğinizde, “Hukuk böyle olağanüstü durumlarda farklı işletilebilir” önermeleri.

İmzacı akademisyenler, sadece bir basın açıklamasına katılmış solcu öğretmenler, yasal sendikal faaliyetlere katılmış memurlar bu şekilde kendilerini KHK’larda buldu.

En azından yargıda adaletin sağlanmasını bekleyenlerin önüne ise AİHM ve AB destekli, Anayasa Mahkemesi onaylı OHAL Komisyonu çıktı.

İnsanların haklarını korumak için kurulan mekanizmalar, kenara çekilip, topu mahkeme mi, soruşturma kurulu mu, yetkili mi, yetkisiz mi olduğu belirsiz komisyona attı.

* * *

Kağnı hızında çalışan komisyonun dosyaları hangikriterlerle ele aldığını daha önce T24’te anlatmıştık.

Bylock, Bank Asya, mahkeme kararı, savcılık hükmü, sosyal medya gibi başlıkları içeren kriterler arasında en garibi, idari soruşturma raporu.

Komisyonun, son kararları, ceza dava ve soruşturmalarında beraat ya da takipsizlik alan ihraçların mesleğe dönüşünün bile, bu raporlar nedeniyle, ne kadar güç olduğunu gösteriyor.

* * *

Kararlarda, öncelikle OHAL Komisyonu’nun bir yargı makamı olmadığı, idari bir mekanizma gibi yapılandığı ve kararlarını bu çerçevede verdiği anlatılıyor.

Bu yorumdan hareketle, komisyon, mahkemelerin, Anayasa Mahkemesi’nin ve AİHM’nin kararlarının bile kendisi için bağlayıcı olmadığını ilan etmiş oluyor.

Nitekim AİHM ve Anayasa Mahkemesi’nin, tutuklanmasına gerekçe gösterilen delillerin tamamını hak ihlali saydığı Mehmet Altan’la ilgili verilen OHAL Komisyonu kararı da bunu gösteriyor. Komisyon, AİHM ve AYM’nin Altan’la ilgili kararına, devletin bu kararlar uyarınca Altan’a tazminat ödemesine rağmen göreve dönmek için yaptığı başvuruyu reddetti.

* * *

Komisyonun kararlarında vurguladığı bir diğer unsur “devlete sadakat yükümlülüğü”. Komisyon kararlarında, “Anayasa ve kanunların sadakat yükümlülüğü başlığına göre kamu görevlilerinin, devletin menfaatlerini korumak mecburiyetinde oldukları, devleti tehlikeye düşüren herhangi bir faaliyette bulunamayacakları” ifadeleri kullanılıyor.

Kararlarda, dava ve soruşturmaların etkisi konusunda ise “Kamu görevinden çıkarılma tedbirinin uygulanması için kişilerin terör örgütleriyle ya da MGK tarafından devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum ve gruplarla bağının kurulması yeterlidir. Bu değerlendirme, cezai sorumluluğunun bulunup bulunmadığından bağımsız olarak yapılmaktadır” deniyor.  Anayasa Mahkemesi ve Danıştay’ın 2016 yılında verdiği bazı kararlar, bu görüşe dayanak gösteriliyor.

* * *

Komisyon, tüm bu uyarıları kararında açıkça belirttikten sonra varsa bylock, Bank Asya hesabı, 15 Temmuz’daki konumu, 17-25 Aralık sürecinden sonraki faaliyetleri, sosyal medya hesaplarında kullanılan ifadeler gibi somut kanıtları araştırıyor.

Bunlardan herhangi biri söz konusu değilse bu kez idari soruşturma raporuna başvuruyor. Ancak gelen raporun objektifliği tartışmalı. Zira ihraç kararları çoğunlukla merkezden değil, ilgili kurumlardaki yetkili kişinin oluşturduğu komisyonlar tarafından verildi. İsimler bu yöntemle belirlendikten sonra hükümete gönderildi ve KHK listeleri bu yöntemle oluşturuldu. Bu yetkililer çoğunlukla aynı kurumlarda görev yapmayı sürdürüyor. Verdikleri kararın yanlış olduğunu savunan bir rapora imza atmaları çok düşük bir ihtimal. Bu nedenle, raporlar çoğunlukla soyut gerekçelerden oluşuyor.

* * *

Raporlarda, ihraç edilen kişinin katıldığı bir televizyon programındaki sözleri cemaat bağlantısına dayanak gösterilebiliyor.

Hâkim ve savcılar için adliye içerisindeki dedikodular bile rapora yansıyabiliyor. Raporlarda, “sohbetlere katıldığı kanısı oluşmuştur” gibi ifadeler de yer alabiliyor. Raporda imzası bulunan kişinin, cemaatle bağlantılı olan kişiyi önceden kritik bir göreve ataması, bu ilişkilerini bilmesine rağmen kritik dosyaları ilgili kişiye vermesi gibi unsurlar ise elbette rapora yansımıyor.

İdari soruşturma raporlarının tamamını kararlarda görmek mümkün değil. Kararlarda raporun sonuç bölümünde yer alan, “Bağlantılı olduğu değerlendirilmektedir” gibi kısımların bulunması yeterli görülüyor.

* * *

Beraat ya da takipsizlik kararlarından çok, komisyon, yargılanıyor olmayı da yeterli sayabiliyor. Henüz haklarında hiç karar verilmemiş olan Barış Akademisyenleri için matbu cezalar verilip ertelenmesi, komisyonun bu kriterlerine göre göreve dönmeleri ihtimalini zayıflatıyor. Benzer şekilde sendikaya üyelik nedeniyle soruşturulan ve takipsizlik alan öğretmenler için de benzer yorumlar yapılabilir.

Komisyon, adalet dağıtma konusunda umut oluşturmuyor. Daha büyük umutsuzluk ise komisyon kararlarını yargıya taşıma noktasında beliriyor. HSYK’nın bu dosyalar için oluşturduğu iki dairenin hem iş yükü fazla hem de dairenin yapısının komisyondan çok farklılık göstermeyeceği değerlendiriliyor. Buradan da olumsuz yanıt alınırsa AYM ve AİHM yolu açık. Ancak bu yollara başvuru ve bekleme süreleri de umutsuzluğu artırıyor.

Haklı bulunsalar bile yeni bir hayat kuranların ve yıllarını zorluk içinde geçirenlerin zararlarının nasıl telafi edileceği belirsiz.   

Yazarın Diğer Yazıları

Ömrümüzden çalan “suçlar” ve kapanmayan yaralar

Bütün ömrü boyunca hak mücadelesi vermiş insanlardan Nimet Tanrıkulu, dört gün gözaltında kaldıktan sonra, 18 saat süren savcılık ve hakimlik sorgusunun ardından yeniden tutuklandı. Ne soruldu peki? Tanrıkulu’nun açık seçik yaptığı Süleymaniye ve Erbil seyahatleri…

Umut hakkı, “Ankara’da villa” iddiaları ve Suriye’ye uzanan yol

İmralı’dan PKK’nın tasfiye edilmesi ve Suriye’nin kuzeyinde yapılacak hamlelerin Türkiye’ye yansımasının önlenmesi bekleniyor. Ankara ayrıca İsrail-PYD komşuluğunu istemiyor, bu temasın büyük sorunlara yol açacağını düşünüyor; PYD’yi sınırdan uzaklaştıracak bir askeri operasyon hazırlığını yapmış olduğu da biliniyor

13 yaşındaki çocuğun ölümünün hesabını kim verecek?

Cihat’ın, cenazesinin bulunduğu tarihte, cesetlerin enkazdan çıkartıldığı gün, güvenlik güçlerine karşı silahlı eylemde bulunması sonucu, ateşli silah yaralanması ile öldüğü tespiti yer aldı kararda. Ceset çürümüş, enkazdan çıkartılmış ama nasılsa aynı gün 13 yaşındaki çocuk silahla çatışmaya girmiş!

"
"