14 Nisan 2019

Medeni ölüm

"Adilmiş gibi gözüksün diye süslü cümleler kurmak, büyük büyük “korkutucu” sözler etmek, neyin nasıl uygulanmadığını gizlemek için sloganların arkasına sığınmak da öyle"

Adalet üzerine birkaç basit soru:

  • - Bir ülkenin parlamentosunda kanun hükmünde kararname ile mesleğinden ihraç edilmiş, daha sonra seçimde aday olmuş, ülkenin seçim kurulu tarafından adaylığına onay verilmiş, seçilince de mazbata alarak görevine başlamış vekiller varsa, o ülkenin belediyelerinde KHK’lılar başkan olabilir mi?

  • - Darbe dönemi getirilen olağanüstü kurallar için, ülkenin idari yargıdaki en üst karar organı, “Kurallar olağanüstü dönem için geçerlidir” kararı vermişse ve bu karar duruyorsa, olağanüstü hal kalktıktan sonra hala bu kararlar ve kurallar uygulanabilir mi?

  • - Bir ülkenin seçim kurulu, belediye başkanlığı seçiminde aday olanlara önce “aday olabilirsin” diyerek onay verip, seçilince “KHK’lısın, mazbata veremem” diyebilir mi?

  • - Aynı seçim kurulunun, bu gerekçeyle, mazbatayı üçte biri kadar oy alan, seçimi kazanamayan adaya verme hakkı var mı?

Hukuk, elbette ayrıntılı ancak gözüktüğü kadar da zor olmayan bir alan.

Basit sorularla, basit yanıtlara ulaşmak mümkün.

Hatta yeteri kadar iyi olmasa bile sadece yazılı kurallara uyarak bile doğru sonuca ulaşmak mümkün.

Ancak siyasetin zehri o kadar güçlü ki ne yazılı kurallar, ne adalet duygusu, ne geçmişte verilmiş kararlar yeterli olmuyor. İnsanlardan bu yüzden olanı uygulama değil, cesaret bekleniyor.

                                                                 * * *

Yatağından bir sabah işsiz biçimde kalkan KHK’lılar, önce ne olup bittiğini anlayamadı.

Arayanlar, soranlar, benzer durumda olanlar.

Bir haksızlığa uğramış ve sonrasında uzun bir izne çıkartılmış gibiydiler.

KHK’lıların bir bölümü, 15 Temmuz’da ve öncesinde aktif rol oynamış, örgütsel bir yapı içerisinde hareket etmişti ve olabilecekleri de biliyordu.

Yıllarca, o yapıların hedefinde olan, bu nedenle can veren, yıllarını veren, hayatını veren, mağdur edilen insanlar ise onlar için bile hukuk istiyordu. Hukuk işlesin, varsa suçları cezalarını çeksinler.

Ama geriye kalanlar; bir bildiriye imza atarak fikrini açıkça beyan edenler, yıllarca fikir beyanından öte suç kapsamına girecek en küçük eylemi olmayanlar, tanımadıkları, ismini bile bilmedikleri örgüt üyelerinden talimat almakla itham edilenler dün suç olmayanın, aynı yasalar dururken, bugün nasıl suç sayılabildiğini elbette anlamadı.

Bu yüzden yüksek sesle haykırdılar: “Geri döneceğiz.”

Haklıydılar.

Ancak yaşamlarını sürdürmeleri gerekiyordu. O güne kadar dünya anayasalarını çalışan akademisyen bir kafede çalışarak hayatını sürdürmeye başladı. Botanik çalışan uzak bir bahçede yetiştirdiklerini satmak için yola koyuldu. İletişim teorilerini çalışanlar, üç kuruşa özel bir firmada işe girmek için çabaladı. Kimi dershanelerde komik paralarla ders verdi, kimi komik paralarla çeviri yaparak çocuğunu okula göndermeye çalıştı.

Hukukçu olanlar, avukatlık yapmak istedi, izin verilmedi.

Doktorlara önce izin verildi, sonra parasını verene doktorluk yapma hakkı tanındı.

Kimse mesleğini yapamadı.

Nedeni bir bildiri, bir afiş, bir protesto, bir basın açıklaması.

Demokratik olduğu var sayılan ülkede birilerini kızdırmanın faturası.

                                                                       * * *

Kimisi hayatını sürdüremedi, vazgeçti, yaşamayı bıraktı. Kimisi inşaatlarda çalışırken iş kazasında yaşamını kaybetti. Kimisi, evini, biriktirdiklerini, o ana kadar yaşamında ne varsa bunları yitirdi. Kimisi, umudunu kaybetti.

Kimisi ise ancak mücadeleyle demokratik hakların geri kazanılabileceğini düşündü, nasıl bir bölücülükse, seçime girip, siyaset yapmayı seçti.

İşte Yüksek Seçim Kurulu, önce adaylığına onay verdiği bu isimlerin seçilme, onlara oy verenlerin seçme hakkını hiçe sayarak, “KHK’lıya mazbata verilmez” kararı aldı.

İnsan öldürenin cezasını çektikten sonra siyaset yapabildiği ülkede, hiçbir suç ve cezaları olmayan insanların temel hakları yok sayıldı.

Üstelik, bütün bu kararlar, geçmişte çok eleştirilen maddelerden ceza alan, bu nedenle hapis yatanların cumhurbaşkanı, TBMM Başkanı, bakan, milletvekili olabildiği ülkede verildi.

“Medeni ölü”  yaratmaksa amaç, bunun ötesine çoktan geçildi.

Kimileri gerçekten öldü, kimilerinin ise geleceği bütünüyle elinden alındı.

                                                                  * * *

Danıştay, 12 Eylül döneminde üniversiteden atılan öğretim üyelerini, sıkıyönetim dönemi sona erdikten sonra, kuralların ve yasaların o dönem için geçerli olduğu gerekçesiyle mesleğe geri aldı.

Hakkında verilmiş ceza olanlar, memuriyet yapamayacak nitelikte olanlar zaten bir daha kamuya dönemedi.

YSK, milletvekili seçiminde KHK’lıların adaylığına onay verdi, mazbatalarını teslim etti. Belediye başkanlığı seçiminde de adaylığa onay verdi ancak seçilen KHK’lılara mazbata verilmeyeceğine hükmetti. Yetinmedi, mazbatayı, seçilemeyen, halkın seçmediği bir başka partinin adayına verdi.

Adaletsizliği tanımlamak çok güç değil.

Adilmiş gibi gözüksün diye süslü cümleler kurmak, büyük büyük “korkutucu” sözler etmek, neyin nasıl uygulanmadığını gizlemek için sloganların arkasına sığınmak da öyle.

Hakikati, yüzünü o yöne çeviren herkes görüyor.

Ve küçük bir anımsatma aksi davrananlara, bir süre sonra geriye mutlaka ve mutlaka o çıplak hakikat kalıyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Ömrümüzden çalan “suçlar” ve kapanmayan yaralar

Bütün ömrü boyunca hak mücadelesi vermiş insanlardan Nimet Tanrıkulu, dört gün gözaltında kaldıktan sonra, 18 saat süren savcılık ve hakimlik sorgusunun ardından yeniden tutuklandı. Ne soruldu peki? Tanrıkulu’nun açık seçik yaptığı Süleymaniye ve Erbil seyahatleri…

Umut hakkı, “Ankara’da villa” iddiaları ve Suriye’ye uzanan yol

İmralı’dan PKK’nın tasfiye edilmesi ve Suriye’nin kuzeyinde yapılacak hamlelerin Türkiye’ye yansımasının önlenmesi bekleniyor. Ankara ayrıca İsrail-PYD komşuluğunu istemiyor, bu temasın büyük sorunlara yol açacağını düşünüyor; PYD’yi sınırdan uzaklaştıracak bir askeri operasyon hazırlığını yapmış olduğu da biliniyor

13 yaşındaki çocuğun ölümünün hesabını kim verecek?

Cihat’ın, cenazesinin bulunduğu tarihte, cesetlerin enkazdan çıkartıldığı gün, güvenlik güçlerine karşı silahlı eylemde bulunması sonucu, ateşli silah yaralanması ile öldüğü tespiti yer aldı kararda. Ceset çürümüş, enkazdan çıkartılmış ama nasılsa aynı gün 13 yaşındaki çocuk silahla çatışmaya girmiş!

"
"