09 Haziran 2019

Hizbullah tahliyelerinde ikinci perde

Haklarında yeniden yargılama kararı verilen ve muhtemelen bu yargılama sonunda yeniden müebbete mahkûm edilecek Hizbullah üyelerinin büyük bölümünün artık Türkiye’de olmadıkları da sır değil

Adalet, adaletsizlikle karşılaştığınızda anlamı hakiki biçimde çözülebilen bir kavram.

Hele ki adaletsizliğe uğrayan sizseniz ve bütün hücrelerinize kadar maruz kaldığınız eylemin yarattığı haksızlık duygusunu hissediyorsanız.

Ve Türkiye, bütün çocuklarına bunu hissettirebilme kapasitesine sahip bir ülke.

Hemen herkesin bir gün bu duyguyla karşılaşma ihtimali var.

Hakim ideolojinin itinayla izlediği bir kentte doğmuşsanız, nasılsa 2019’da bile yok sayılan bir diliniz varsa, bir başka dine inanıyor ya da tüm bunlardan dolayı değil de istenilen kimlik ve kişilikte yolunuza devam etmiyorsanız zaten bu duyguyu tatmamış olma ihtimaliniz yok.

Tesadüfler sonunda bir adaletsizliğe maruz kalmadan yaşamını sürdürenlerin ya da bu adaletsizleri üretenlerin ise sizi anlama ya da anlamaya çalışma ihtimali maalesef bu coğrafyada pek bulunmuyor.

                                                         * * *

Hizbullah, lideri Hüseyin Velioğlu’nun çatışmada öldürüldüğü güne kadar, varlığını sözüm ona gizlilik içinde sürdüren, devletin yakından tanıdığı bir örgüt.

Velioğlu’nun ölümünün ardından pamuk ipliği gibi çözülebilen şifreler de ne kadar yakından tanındığını gösteriyor.

Sonradan yeni öğrenilmiş gibi piyasaya sürülen işkence kasetleri, suikast planları, domuz bağı yapılarak gömülmüş cesetlerin çıkartılması aldatmasın sizi.

Hepimiz 2000’lerin başında dehşet verici bu görüntüleri yeni öğreniyor olsak da Hizbullah da birçok konu başlığı gibi devlet açısından “bilinmiyor gibi yapılan” yapılardan. Günü geldiğinde yok sayılmak istenen, ihtiyaç duyulduğunda yeniden piyasaya sürülen.

* * *

Öyle yardım-yataklık, propaganda gibi kendisi ve uygulaması tartışmalı suçlardan değil, işkence ile öldürme, suikast gibi ağır suçlardan hükümlü olan Hizbullah üyelerinin geçtiğimiz yılın sonundan itibaren tahliye edilmeye başlandığını T24’te duyurmuştuk.

Kesin olmayan rakamlara göre, tahliye edilenlerin sayısının 100’ün üzerinde olduğu bilgisini aktarmıştık.

Gelen ancak kesin olmayan bilgiler, tahliye edilenlerin sayısının 400’ü bulduğu ve hatta aştığı yönünde.

Sadece Diyarbakır’da, tek bir mahkemenin tahliye ettiği 50’nin üzerinde Hizbullah üyesi var.

Söz konusu haberden sonra gelen onlarca mesajın çoğu hakaret, tehdit içerikli olsa da aralarında bu tahliyelerin AİHM ve Anayasa Mahkemesi kararlarına uygun olduğunu aktaranlar da var.

Bu bilgi yanlış değil.

Tahliyeler, ağırlıklı olarak 90’lı yıllarda DGM’lerde yapılan yargılamaların AİHM ve Anayasa Mahkemesi tarafından “adil yargılanma hakkına aykırı” bulunmasına dayanıyor.

AİHM, sistematik olarak DGM’lerde askeri hakim bulunması nedeniyle, bu mahkemelerin adil yargılama yapamayacağına yıllar önce karar verdi.

Türkiye de bu nedenle, Abdullah Öcalan’ın yargılandığı dönemde, DGM heyetinden askeri hakimi çıkarttı.

Ancak bu dönemde açılan yüzlerce dava, askeri hakimin olduğu heyetlerin verdiği yüzlerce mahkumiyet kararı var.

2000’li yılların başından itibaren AİHM, bu dosyalar için de “hak ihlali” kararı vererek, Türkiye’yi ihlalin giderilmesi için uyardı.

Uzun yıllar bu uyarılara kayıtsız kalan Türkiye, daha sonra ya bir bölüm dosya için “yeniden yargılama” kararı verdi ya tazminat ödeyerek ihlali gidermeye çalıştı.

AİHM’nin önünde hala bu dosyaların bir bölümü duruyor. Türkiye, yakın zamanda, bir bölüm dosyada da “dostane çözüm” yoluna gitti, ağırlıklı olarak Hizbullah üyelerinin dosyalarında.

Tahliyelerin bir bölümü bu yüzden “dostane çözüm” uygulamasına dayanıyor.

Bir bölümü, AİHM’nin verdiği “hak ihlali” kararının gereği.

Bir bölümü Anayasa Mahkemesi’nin…

Bazı dosyalarda ise Türkiye’deki neredeyse tüm örgüt yargılamalarını yapan Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin eski üyelerinin FETÖ mensubu oldukları gerekçesiyle ihraç edilmeleri tahliye gerekçesi yapıldı.

Düz baktığınızda Hizbullah üyeleri, bir yargı kararı doğrultusunda tahliye edildi.

Ancak adaleti kavramak için adaletsizliğe bakmak gerekliliği tam burada kendini gösteriyor.

Hizbullahçılar tahliye edilirken, diğer örgüt mensuplarının aynı kararlara dayanarak yaptıkları tahliye başvuruları tek tek reddedildi. Nadiren bir iki tahliye kararı çıksa da genel uygulama Hizbullah dışındaki örgütlerin üyelerinin başvurularının geri çevrilmesi.

Ya Hizbullahçılar’ın bırakılmasında bir sorun var ya diğerlerinin bırakılmamasında.

                                                   * * *

Bu adaletsizliği gösteren, skandal denilebilecek bir karar söz konusu.

Anayasa Mahkemesi, DGM’lerde askeri hakim bulunmasıyla ilgili olarak, Hizbullah tahliyelerinin önünü açan kararını 2018’de PKK hükümlüsü Abdullah Altun’un başvurusu üzerine verdi.

Türkiye, AİHM’nin “yeniden yargılama” ve “ihlalin giderilmesi” kararına rağmen Altun’u 2000’li yıllar boyunca tahliye etmedi. Anayasa Mahkemesi de bu durumun hak ihlali olduğunu hüküm altına aldı.

Ancak şimdi ortaya çıkıyor ki Hizbullahçılar, pilot niteliğindeki bu karara ve benzer kararlara dayanarak tahliye edilirken PKK hükümlüsü Altun’un başvurusu, Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nce reddedildi.

Mahkeme, “yeniden yargılama” kararı verirken, infazın durdurulması ve tahliye taleplerini geri çevirdi.

Üstelik bu mahkeme, aynı süreçte 50’yi aşkın Hizbullah üyesi için tahliye kararı verdi.

Altun’un yeniden yargılaması hala sürüyor.

Üst mahkeme olan Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesi’ne yapılan itiraz da sonuç vermedi. Bu mahkeme de garip biçimde, “tahliye konusundaki kararı asıl mahkeme verebilir” diyerek, yasa ve uygulamada yeri olmayan bir kararla tahliye talebini geri çevirdi. Üstelik bu mahkemenin de Hizbullah üyeleri ile ilgili verdiği tahliye kararları var.

Altun, avukatı Müslüm Dalar aracılığıyla yeniden Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu. Dosyası hala bekliyor. Ne zaman görüşülür, meçhul…

Görülüyor ki devlet, DGM’lerin mahkum ettiği örgüt üyelerinden hangisinin serbest kalacağına, isme ve örgüte bakarak karar veriyor.

                                                         * * *

Hizbullah üyelerinin toplu tahliyesiyle neyin amaçlandığını göreceğiz.

Haklarında yeniden yargılama kararı verilen ve muhtemelen bu yargılama sonunda yeniden müebbete mahkûm edilecek Hizbullah üyelerinin büyük bölümünün artık Türkiye’de olmadıkları da sır değil.

Tıpkı 2011’de Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin dosyalarını aylarca kesin hükme bağlamaması nedeniyle, uzun tutukluluk gerekçesiyle salıverilen ve hemen yurtdışına kaçan örgütün lider kadrosu gibi, örgütün “ileri gelenleri” de artık yurtdışında.

Tahliye edilenler arasında Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan suikastinde rol oynayanlar da polis memuru öldürenler de cami imamını işkenceyle katledenler de var.

Hizbullah’ın “sıradan” sempatizanlarından söz etmiyoruz.

Yargı kararlarının standart uygulanması durumunda tahliye edilmesi gereken diğer örgütlerin 90’lı yıllarda ceza alan üyeleri ise cezaevinde.

 Adaleti artık birçok dosyadan, uygulamadan, karardan zaten iyi tanıyoruz.

Rahatça “adaletsiz” diyeceğimiz bu yapılanların nedenlerini anlayabilmek için ise olanı biteni ve olacakları dikkatle izlemek gerekiyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Ömrümüzden çalan “suçlar” ve kapanmayan yaralar

Bütün ömrü boyunca hak mücadelesi vermiş insanlardan Nimet Tanrıkulu, dört gün gözaltında kaldıktan sonra, 18 saat süren savcılık ve hakimlik sorgusunun ardından yeniden tutuklandı. Ne soruldu peki? Tanrıkulu’nun açık seçik yaptığı Süleymaniye ve Erbil seyahatleri…

Umut hakkı, “Ankara’da villa” iddiaları ve Suriye’ye uzanan yol

İmralı’dan PKK’nın tasfiye edilmesi ve Suriye’nin kuzeyinde yapılacak hamlelerin Türkiye’ye yansımasının önlenmesi bekleniyor. Ankara ayrıca İsrail-PYD komşuluğunu istemiyor, bu temasın büyük sorunlara yol açacağını düşünüyor; PYD’yi sınırdan uzaklaştıracak bir askeri operasyon hazırlığını yapmış olduğu da biliniyor

13 yaşındaki çocuğun ölümünün hesabını kim verecek?

Cihat’ın, cenazesinin bulunduğu tarihte, cesetlerin enkazdan çıkartıldığı gün, güvenlik güçlerine karşı silahlı eylemde bulunması sonucu, ateşli silah yaralanması ile öldüğü tespiti yer aldı kararda. Ceset çürümüş, enkazdan çıkartılmış ama nasılsa aynı gün 13 yaşındaki çocuk silahla çatışmaya girmiş!

"
"