05 Şubat 2024

“Garip kalan Hatay”: Yoğun bakımda ölen hastalar, karıştırılan mezarlar, rant ve ölüm

6 Şubat’ta, başta Hatay Devlet Hastanesi ile İskenderun Devlet Hastanesi olmak üzere, hastanelerde yaşamlarını yitirenlerin bir bölümü biliniyordu. Bazı özel hastanelerdeki hastaların, elektrik kesintisi nedeniyle öldükleri de… Şimdi anlaşılıyor ki Hatay Kırıkhan’daki devlet hastanesinde de benzer içimde, elektrik kesintisi nedeniyle hastalar yaşamlarını yitirmiş

Fotoğraf: Gökçer Tahincioğlu

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, depremde yerle bir olan Hatay’la ilgili, “Merkezi yönetimle yerel yönetim el ele vermezse o şehre herhangi bir şey gelmez. Hatay’a geldi mi, şu anda Hatay garip kaldı” sözleri, öylesine söylenmiş, istemeden dile getirilmiş değil.

Erdoğan’ın bu ifadeleri, 80’li yıllarda, SHP’ye oy verenleri tehdit ederek, ANAP’ın seçilmediği belediyelere hizmet gelmeyeceğini söyleyen ancak sandıkta hezimet yaşayan dönemin başbakanı Turgut Özal’ın ifadelerine de benzemiyor.

Erdoğan, aslında bir gerçeği ifade ediyor. AKP’li olmayan Hatay’ın durumu da bunu açıkça gösteriyor.

Deprem kentlerinin her birinin bir kısmı “garip” kalmış olsa da Hatay, özellikle Antakya, Defne, İskenderun ve Samandağ’ın durumu onlarla aynı değil.

26 Mart 1989 yerel seçimlerinde seçmeni, hizmet almak için iktidardaki ANAP'ın adaylarına destek vermeye çağıran afiş ve ilanlar tartışma yaratmış, ANAP sandıkta yaklaşık 20 puan oy kaybetmişti

6 Şubat depreminden bu yana, buralarda yaşayanlar bunu dile getiriyorlardı ancak ısrarla, “Diğer kentlere yapılanlardan hangisi size yapılmadı?” yanıtı ile karşılaşıyorlardı.

Kamyonsa kamyon, yardımsa yardım, çadırsa çadır…

Oysa yardım kamyonlarının kent girişinde durdurulduğunu, iş makinelerine izin verilmediğini, bunları kendi olanaklarıyla getirenlerin mecburen diğer kentlere yönlendirmek zorunda kaldıklarını bizzat yaşayanlar anlatıyordu.

Yokluğu, çaresizliği, yalnızlığı ısrarla anlatıyorlardı.

Fotoğraf: Gökçer Tahincioğlu

Bir yıl geçti.

Sosyal Haklar Derneği İskenderun Temsilciliği, bir yıldır depremin kaydını tutuyor.

Temsilci, Avukat Bülent Akbay, hazırladıkları raporu, 6 Şubat yıldönümü etkinliklerinin hemen ardından açıklayacak.

Rapor sadece rakamların sıralandığı, sadece gazete haberlerinden toparlanmış bir derleme değil. Hatay’da depremin öncesinden başlanarak yaşanan ne varsa, bir biçimde kayda geçirilmiş.

Fotoğraf: Gökçer Tahincioğlu

En sondan başlamakta fayda var.

Derneğe birkaç gün önce gelen, çarpıcı bir bilgi.

6 Şubat’ta, başta Hatay Devlet Hastanesi ile İskenderun Devlet Hastanesi olmak üzere, hastanelerde yaşamlarını yitirenlerin bir bölümü biliniyordu.

Bazı özel hastanelerdeki hastaların, elektrik kesintisi nedeniyle öldükleri de…

Şimdi anlaşılıyor ki Hatay Kırıkhan’daki devlet hastanesinde de benzer içimde, elektrik kesintisi nedeniyle hastalar yaşamlarını yitirmiş.

Akbay, kendisine ulaşan, hastane yoğum bakımında yatarken yaşamını yitiren bir kişinin yakınının aktardıklarını anlatıyor. Tam sayıyı öğrenmeye çalıştıklarını ancak bilgilerin gizlendiğini…

Gelen bilgiye göre, jeneratörün devreye girmemesi nedeniyle yoğun bakımda yatan hastalar, bina yıkılmamasına rağmen hayatını kaybetmiş.

Günler sonra yakınları gidip cenazeleri almışlar…

Rapora bu son dakika bilgisi de ekleniyor.

Fotoğraf: Gökçer Tahincioğlu

Raporda, sorun yaşanan her alana ilişkin bilgiler var.

Misal, yıkım çalışmaları.

Yıkımın kuralsız biçimde yapıldığı, insanlar eşyalarını çıkarmak için uğraştıkları sırada bile yıkım yapıldığı anlatılıyor.

Örnek olarak, İskenderun’daki ağır hasarlı bir binanın yıkımının çocuklar okul bahçesindeyken yapılması veriliyor. Çığlıklar içinde kaçan çocuklar, buna rağmen devam eden yıkım…

Fotoğraf: Gökçer Tahincioğlu

Burun kıvrılan, uyarılara rağmen üzerinde durulmayan asbest riski.

Hatay’ın dört bir yanı moloz… Tarım alanları, dere yatakları, kent merkezindeki boşluklar.

Raporda, TURKAK akreditasyonu bulunan bir laboratuvarda incelenmek üzere Çevre Mühendisleri Odası tarafından; 2-3 Eylül 2023 tarihinde Hatay Antakya Serinyol, Antakya Merkez, Samandağ Yeşilköy, Samandağ Merkez ve Defne’deki moloz yığınlarından 45 numune alındığı, bunların 16’sında asbeste rastlandığı belirtiliyor. Öyle ki inceleme için iki günlüğüne bölgeye gelenlerin arabasında bile asbest numunesi bulunmuş.

Raporda, bu bilgi aktarılırken, geçen temmuzdaki hafriyat kamyonu ortala günlük sefer sayısının 2 bin 913 olduğuna dikkat çekiliyor.

Depremde hayatta kalanlar, kanser soluyor.

Fotoğraf: Gökçer Tahincioğlu

Raporda, sorular da var.

Depremin olduğu gün cep telefonu operatörlerinin 67 bina üstü istasyonundan 64’ünün yıkıldığına, afet için ek önlem alınmadığına dikkat çekiliyor.

Ve bununla birlikte, dönemin Ulaştırma Bakanı’nın BTK tarafından internet iletişiminde “bant daraltma” uygulamasına geçildiğini açıkladığı anımsatılıyor.

Bütün bunların nedeni soruluyor. Zaten cep telefonları çekmezken, en hayati anda neden “bant daraltma” yapıldı? Sorumluları belli mi?

Fotoğraf: Gökçer Tahincioğlu

Bir başka başlık… Kadınların yaşadıkları sorunlar…

Bir kadının anlatımları:

“Depremin birinci haftası dolduğunda yaşadığımız çadırda kendimden tiksinir hale geldim, içme suyu dışında suya hiç erişemedim ve kendimi biraz temiz hissetmek için saçlarımı kazıttım. Nefes alır olmaktan utanır hale geldik.”

Bir başkası:

“Reglsiniz, tuvalet yok, elinizi yıkayacak su ve sabun yok.”

Ve rapora aktarılan bir bilgi… Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği’nin 21 Ağustos ile 21 Eylül tarihinde Hatay’da yaptıkları saha çalışmasının sonuçları…

Anılan raporda 35 aile içi tecavüz vakasını incelemişler. 35 kadından çadır ve konteynerde cinsel ilişkiye zorlanan 26 kadın varken, çocukların yanında cinsel ilişkiye zorlanan 16 kadın (yüzde 45) tespit edilmiş. 35 kadının 26’sı (yüzde 74) ise bir başkasının cinsel ilişkiye zorlandığına dair duyuma sahip olduklarını söylemişler.

Fotoğraf: Gökçer Tahincioğlu

Hesap sorulmayan sorumlular…

Sadece hastanelere bakmak yeterli… 

Rapora göre, 29’u bebek 80 kişinin yaşamını yitirdiği Hatay Eğitim ve Araştırma Hastanesi ile ilgili soruşturmada sorumlular belirlendi ama tek bir kişi tutuklanmadı. Mağdurların dosyayı inceleme hakkı bile yok.

76 kişinin yaşamını yitirdiği İskenderun Devlet Hastanesi ile ilgili soruşturma da farklı değil. İfadeler bile alınmamış.

Fotoğraf: Gökçer Tahincioğlu

İktidarın kabul etmediği kayıplar bir başka başlık.

DEMAK ( Deprem Mağdurları ve Kayıp Yakınlarıyla Dayanışma Derneği), 142 kişi için resmi “kayıp” başvurusu yapıldığını belirtiyor.

Aile ve Sosyal Hizmet Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş’ın ise, “Depremde kaybolan 1912 çocuğun bir tanesinin bile kayıp değildir” dediği anlatılıyor raporda.

Derneğin saha araştırmasına göre, İskenderun’da Kılıç ailesinden 3, Kamçılı ailesinden 3, Delen ailesinden 3, Dönmez ailesinden 4, Mursaloğlu ailesinden 3, Köse ailesinden 3, Koyuncular ailesinden 4, Karaveli ailesinden 3, Bahadırlı, Horşit ve Kırık ailelerinden 1’er çocuk kayıp. İskenderun Kaymakamlığı ise sadece İskenderun’da 11 kayıp olduğunu ve araştırmaya devam ettiklerini açıklamış aylar önce.

Kayıplar nerede?

Fotoğraf: Gökçer Tahincioğlu

Bir başka başlık… Cenazeler…

Raporda, yıkım ve arama çalışmalarının özensizliği nedeniyle insanların bedenlerinin parçalarının iş makinelerinin kepçelerinde sallandığı anımsatılıyor.

Her sokaktan “kayıp” sesleri yükselirken binaların enkazının kaldırılmaya başlandığı vurgulanıyor. İnsanlar cenazelerini ararken, molozdan demirlerin çıkartılmaya başlandığının, demirlerin ne kadar değerli olduğunun altı çizilerek.

Demirlerin hızla toplanması sevdasından dolayı, zeminler düzleştirildikten sonra tüm arama faaliyetlerinin durdurulması örnek gösteriliyor yapılanlara.

Bu nedenle kayıpların arttığı, insanların yakınlarının ölmediğine inanmaya başladığı da vurgulanıyor.

Fotoğraf: Gökçer Tahincioğlu

Bir örnek veriliyor.

Depremde Eda apartmanında 5 yakınını kaybeden Z.A. “Enkaz çalışmaları bitince 5 yakınımızı bize teslim ettiler. İki ay sonra eniştemin ve teyzemin cesetlerinin bir başkasına ait oluğunu söyleyen yetkililer mezarları açtırdılar. Oradan iki bedeni alıp gittiler. Beş ay sonra teyzemin kimsesizler mezarlığında olduğunu bildirdiler. Ruh halimiz paramparça. Teyzemi hala kimsesizler mezarlığından almadık. Belki eniştemiz de bulunur ikisini aynı zamanda alırız diye düşündük. Bir yıl oluyor ve eniştem S.H ise hala kayıp. Ne yapacağımızı bilemiyor haldeyiz” diyor.

***

Çadır ve konteynerlerde bir yılda tam 211 yangın çıkmış. Sadece Hatay’da bu yangınlarda

4’ü çocuk en az 5 kişi hayatını kaybetmiş. Neredeyse her güne bir yangın düşmüş.

Yangın olmadığında sel…

Sel olmadığında susuzluk.

Su olduğunda evsizlik…

Bir yıldır süren bir cehennem.

Fotoğraf: Gökçer Tahincioğlu

Hatay garip ve mahzun, doğru…

Öyle olduğunu, olacağını, bunun tesadüf olmadığını söylüyorlardı…

Kayıtlar da bunu söylüyor.

Ve bütün bunlara karşı sandık işaret ediliyor.

Bülent Akbay’ın söylediği akla geliyor tam o anda…

“İki ayrı dünyayı yaşıyoruz onlarla. Aynı dünyada değiliz.”

Fotoğraf: Gökçer Tahincioğlu
Fotoğraf: Gökçer Tahincioğlu

***

Gökçer Tahincioğlu kimdir?

Gökçer Tahincioğlu, 1997'den 2018'e kadar Milliyet Gazetesi'nde yargı muhabirliği, Ankara Haber Müdürlüğü, köşe yazarlığı yaptı.

Haber, yazı ve fotoğraflarıyla Musa Anter, Metin Göktepe, Abdi İpekçi gibi isimlerin adını taşıyan gazetecilik ödüllerini aldı. Çağdaş Gazeteciler Derneği ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Basın Özgürlüğü ödüllerine layık görüldü.

Bu Öğrencilere Bu İşi mi Öğrettiler?: Öğrenci Muhalefeti ve Baskılar (2013, Kemal Göktaş'la birlikte), Beyaz Toros: Faili Belli Devlet Cinayetleri (2013) ve Devlet Dersi: Çocuk Hak ve İhlallerinde Cezasızlık Öyküleri (2016), Çünkü Umurumuzda adlı mesleki kitaplara imza attı. Yaralı Hafıza ve Kayıp Adalet adlı derleme kitapların editörlüğünü üstlendi. 

İlk romanı Mühür, 2018'de yayımlandı. 2020'de yayımlanan ikinci romanı Kiraz Ağacı ile Yunus Nadi Roman Ödülü'nü kazandı. Üçüncü romanı Sabahattin Ali'yi Ben Öldürdüm, Eylül 2023'te yayımlandı. 2018'den bu yana T24 Ankara Temsilcisi olarak çalışıyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları

615 bin “işkencesever”le yeni bir yıl…

Ağır işkence yöntemleriyle Diyarbakır Cezaevi’nin 12 Eylül döneminde tarihe geçen komutanı Esat Oktay Yıldıran’ın canlandırıldığı bir filmin görüntüleri ve bu tip insanlara ne kadar ihtiyaç olduğunu belirten, özlem dolu bir ileti sosyal medyada paylaşıldı; birkaç saat içerisinde 615 bin beğeni aldı… Esat Oktay Yıldıran yaşıyor elbette, binlerce kişide yaşatılıyor üstelik…

Görevlerin “kusursuz” yapıldığı, “uzman ellerin” yaralılara gaz sıktığı katliam

10. İdari Dava Dairesi’nin verdiği karara göre, 10 Ekim katliamında ölenlerden Seyhan Yaylagül’ün yakınlarına toplam 900 bin manevi tazminata hükmedilmesi yanlıştı. İstinaf, toplam 32 bin lira maddi tazminat ödenmesine hükmetti. Manevi tazminatın da “zenginleşmeye yol açamayacağı” gerekçesiyle toplam 130 bin TL olabileceğini belirtti. Danıştay 10. Daire, İstinaf Mahkemesi'nin kararını virgülüne dokunmadan onadı

“İnsan insan derler idi…”

İnsan olmanın bir tanımı yapılacaksa ya da bir başka insan için çabalamaksa biraz da insan olmak, o tanımın içine kenar süsleriyle olabildiğince süslenerek konulmalıdır Hüsnü Öndül’ün ismi şimdi…

"
"